HAKSÖZ-HABER
Mecliste dün yapılan grup toplantısında Cilvegözü sınır kapısında patlatılan bombalı araç olayına değinen BDP lideri Selahattin Demirtaş, Kürt milliyetçilerinin Suriyeli devrimcilere düşmanlık üzerine kurulu yalanlarını seslendirdi.
Demirtaş, “Suriye politikasındaki yanlışların, hataların acı sonuçlarından biri dün Cilvegözü’nde yaşandı. Suriye’de yaşanan savaşın, Türkiye’ye çoktan beri sıçradığını biliyoruz. Bu ilk olay değil. Belki Türkiye resmen savaşa girmiş değil ama biliyoruz ki devam eden çatışmaların önemli bir boyutu Türkiye üzerinden yürütülmektedir. Sınır kapılarından uzun süredir hükümetin kontrolünde, istihbaratın desteğinde silahlandırılmış, ceplerine para doldurulmuş çeteler Suriye’ye giriş çıkış yapıyorlar.” diye konuştu.
Türkiye’nin güney sınırlarının yok hükmünde olduğunu kaydeden Demirtaş, “Sınır kapısı yok. Sınırın Türkiye tarafında görev yapan Türk yetkilileri giriş çıkış yapan çetelere pasaport kimlik sormadan, izin veriyorlar. Sınırın öbür tarafında da Özgür Suriye Ordusu ya da bazı gruplara ait kontrol noktaları var.” dedi.
Hükümetin dış politikasının istikrarsızlıklarla dolu olduğunu ileri süren Demirtaş, “Gazze’de haklı olarak İsrail’i kınıyor, protesto ediyor; ama oradaki zulümden kaçıp Suriye’ye sığınmış Filistinlilerin yaşadıkları kampların Özgür Suriye Ordusu tarafından basılarak boşaltılmasına sessiz kalıyor. Bu politikalar Türkiye’nin tutarsızlıklarla dolu dış politikaya sahip olunduğunun göstergesidir.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin Suriye’deki dış politikasının temel hedefinin şiddet karşıtlığı değil Kürt karşıtlığı olduğunu iddia eden Demirtaş, “Asıl dert Kürt fobisi. 90 yıldır bu devleti yönetenlerin hücrelerine kadar işlemiş olan Kürt fobisidir. Bir yandan 'etle tırnağız' dediği Kürtler orada hak elde etmesin diye ülkeyi adım adım Suriye bataklığına götürmüştür. Cilvegözü'nde 13 insanın yaşamını yitirmesi de bunun sonucudur. Bütün dünya ülkeleri Suriye’deki yangına başından itibaren temkinli yaklaşırken, Türkiye bataklığın dibine dalmış, Şam yönetiminde söz sahibi olmak adına herkesten hevesli davranmış, ama bu yanlış politika Türkiye’ye ağır bir fatura çıkarmıştır.” diye konuştu.
Güney sınırında bulunan yetkililerin çetelere hiçbir şey sormadığına işaret eden Demirtaş, "Oralarda çetelere ait kontrol noktaları var. Bir koyacağız üç alacağız anlayışı ile hareket ettikleri için bunları yaşıyoruz. Davutoğlu şiddeti sona erdirmek adına çaba yürüttüğünü söylüyor. Ama aynı Davutoğlu, İsrail'in Şam'a saldırısının ardından savaşı nasıl gereceğinin tutumunu sergiliyor ve Esad’a da İsrail'e karşılık verme çağrısı yapıyor. Görünen o ki Türkiye içine girmiş olduğu bataklığın çıkardığı büyük davetiyelerin farkına varamamış" dedi.
***
İftira, Haksızlık, Zulüm
Pasajlar aktardığımız konuşma bütünüyle ithamlar ve yalanlarla örülmüş halde. Burada sadece öne çıkan bazı hususlara değineceğiz.
1- Hükümet politikasına muhalefet mantığını esas alan Demirtaş, bu zeminden hareketle Suriye muhalefetine her türlü saldırıyı meşru görüyor. Kürt milliyetçilerinin genel bir hastalığına tekabül eden bu tutum aslında sadece onlara has değil, farklı kesimlerde de görülen ciddi bir tutarsızlık. Suriye muhalefetini AK Parti hükümetiyle özdeşleştirdiğinizde ikisine birden saldırmak normal sayılıyor. Oysa bu tutum son derece haksız, adaletsiz bir yaklaşım.
2- Konuşmada çok şaşırtıcı tespitler ve yakınmalar var ama bunlar içinde özellikle, BDP’li birinin sınır kapısının işlemediğinden, girenin çıkanın belli olmadığından şikâyet etmesinin çok ironik bir manzara teşkil ettiğini söyleyip geçelim.
3- Demirtaş, Suriyeli muhaliflerin Suriye’de yerleşik Filistinli mültecilerin kamplarını bastığından falan söz ediyor. Akıl almaz bir argüman! Bugüne kadar başta Yermük kampında olmak üzere Esed rejimi güçlerince 1.000’e yakın Filistinlinin katledilmesi gerçeğinin bu şekilde ters yüz edilmeye kalkışılması çok çarpıcı bir siyasi ahlak manzarası sayılmalı!
4-Davutoğlu’nun Esed yönetiminin İsrail karşısında pasifliğini vurgulamasını Demirtaş savaş kışkırtıcılığı olarak niteliyor. Halkını katleden zalim bir rejimin Siyonistler karşısında düştüğü zillete dikkat çekmek neden Demirtaş’ı rahatsız ediyor anlamak zor.
5- Suriye’de azgın, zalim bir diktatörlüğe karşı tüm imkânsızlıklara, zorluklara rağmen izzetle direnen Suriyeli devrimcileri “ceplerine Türkiye hükümeti tarafından para konulmuş, silahlandırılmış çeteler” şeklinde itham etmek, karalamak zihni, vicdanı milliyetçilikle kirlenmiş kişilerin yapabileceği bir çirkinlik olsa gerek.
6- Son olarak, Türkiye’nin Suriye politikasının merkezinde Kürt fobisi olduğu iddiası gerçekten çok anlamlı bir ruh haline işaret ediyor. Türkiye’nin politikasını farklı açılardan tartışıp eleştirebilirsiniz. İnsani kaygıların belirleyici olduğu tezini inandırıcı bulmayabilirsiniz. Hatta belki birilerinin yaptığı gibi NATO adına, ABD adına hareket ettiğini ya da Osmanlı hülyasına kapıldığını falan da savunabilirsiniz. Ama getirip her şeyi Kürt fobisine bağlamak gerçekten milliyetçilik hastalığının yol açtığı körlük olsa gerek. Bütün milliyetçiler gibi Demirtaş da dünyanın merkezine “Kürt ulusu” ve onun çıkarlarını koyuyor ve Ortadoğu’ya, dünyaya buradan bakıyor.
Buradan bakınca da elbette sonuç kaçınılmaz oluyor. Zulmü görmüyor; Esed diktatörlüğünün işlediği insanlık suçlarını görmüyor; katliamları, tecavüzleri görmüyor. Ve direnenleri suçlayıp, dolaylı biçimde de olsa zalimin safında yer alıyor! Sonuçta ortaya Türk milliyetçileriyle Kürt milliyetçilerinin nadiren de olsa buluşabildikleri bir müşterek zemin çıkıyor.
Mübarek olsun!