Yasin Aktay / Yeni Şafak
“Adam yine kazandı”
Demek ki neymiş? Türkiye’yi hiçbir gerçek kişiliği olmayan trollerin yecüc mecüc sürüsü gibi doldurduğu sosyal medya ortamlarından, gerçeği sahadan ziyade temennilerinden ve siparişlerinden dolduran anketlerden, ortalıkta sesi çok çıktığı için bütün sesleri bastıran cazgırların gürültülerinden anlayamazsınız. Bütün bu mecraların anlattığı Türkiye başka, en gerçek anket sonuçlarının yansıdığı seçim sandıklarının anlattığı Türkiye bambaşka.
Bu yazıyı yazmaya oturduğum saat 22.20 itibariyle sandıkların yüzde 86,41’i açılmış durumda ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan yüzde 50,29 oranında yarışı göğüslemiş durumda. Açılacak sandıkların önemli bir kısmı Kılıçdaroğlu’nun önde olduğu bölgelerden geleceği için bu oranın bir miktar daha düşmesi bekleniyordu ancak ne kadar düşse de tablo aşağı yukarı netleşmiş oldu. Tablonun net olan tarafı, son dakikaya kadar birinci turda seçimin tamamlanıp tamamlanmayacak olmasının netleşmemiş olması.
İkinci tura kalacak olsa bile, bu haliyle, Erdoğan 21 yıllık AK Parti liderliğinde girdiği her seçimi kazandığı gibi son seçimi de kazanmış görünüyor. Karşısındaki aday da şimdiye kadar Erdoğan’a karşı girdiği bütün seçimleri kaybetme tecrübesini tekrarlamış oluyor. Yüzde 43’ün biraz üzerindeki oy oranıyla bu seçimin de kaybedeni olduğunu göstermiş oldu. Seçim ikinci tura kalacak olsa dahi bu, şimdiye kadar üretilen bütün algılara göre yarattığı zafer beklentisinin çok uzağında olduğu gerçeği değişmiyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine paralel bir oy oranı da Meclis seçimlerine dağıtıldığında Cumhur İttifakı’nın Meclis’teki çoğunluğu elde etmiş olduğu da görülmüş oluyor. Aslında bu durum aylardır duyduğumuz “Cumhurbaşkanı alsa da Meclis çoğunluğu kaybolur” tahminlerini de boşa çıkaran bir durum. Cumhurbaşkanı yarışı ikinci tura kalsa bile Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunluğu elde etmiş durumda ki bu durum muhtemel bir ikinci turda apayrı bir avantaj sağlıyor olacak. Bu satırları okuduğunuz saatte bu bir ihtimal olmaktan çıkmış olacak tabii.
Şu ana kadarki tablo aslında Türkiye’yi daha gerçek, sahada takip edenler açısından hiç de bir sürpriz barındırmıyor. Ancak bu ülkeyi sosyal medyadan veya bazı medya mahfillerinden takip edenler açısından büyük bir sürpriz tabii. Hele son zamanlarda yıllardır binbir çabayla ve üst düzey entelektüel analitik performanslarıyla biriktiregeldikleri “güvenilirlik” algısını propaganda malzemesi olarak CHP’nin hizmetine sunan anket firmalarına güvenenlerin bir şok yaşamaması mümkün değil. Batılı müşterilerine bile hiç çekinmeden Kılıçdaroğlu’nun işi birinci turda ve en az 7-8 puan farkla bitireceğini rapor etmekten çekinmediklerini biliyoruz bu firmaların. Muhtemelen bu firmaların verdiği raporlara dayanarak Economist, L’Point, L’Ewpress, Der Spiegel, Independent gibi Batılı medya organları bütün gazetecilik ilkelerini ve teamüllerini bir kenara bırakarak bir CHP propaganda broşürü gibi okuyucularının karşısına çıkma sakilliğini sergilediler.
Bu yayın organlarında CHP ve bu süreçteki bütün ittifaklarınca “diktatör” olarak yansıtılan Erdoğan’ın bir seçim sürecinde olduğunu bile görmezden geldiler. 21 yıldır seçimlerle işbaşına gelen Erdoğan, bir gün bile seçim dışı bir yolla iktidarda kalmadı oysa. Diktatör olsaydı bugün bu yazıyı yazdığımız saatte seçimin sonuçlarında hala bu kadar büyük bir belirsizlik yaşıyor olamazdık herhalde.
Oysa bütün seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de herkesten daha fazla çalıştı. İnsanüstü bir performansla bütün ülkeyi karış karış gezdi, insanlara kendini, derdini, vizyonunu anlattı ve oy istedi. Oysa rakipleri kendi aralarında bir adayda ittifak etmek için bile binbir türlü entrikaya, bin bir türlü tehdide, şantaja maruz kaldılar. Herkesi tek bir adayda ittifak etmek üzere yaşatılan ikna süreci ve taktikleri Erdoğan’a, baskıcı, diktatör diyenlerin yüzüne çarpılacak bir örnek.
İktidarda normal şartlar altında seçime girerken bir avantaj değil, bilakis büyük bir dezavantajdır. Türkiye’nin son beş yıl içinde maruz olduğu pandemi, Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan mütevellit ekonomik sıkıntılara, depreme ve hiçbir şey olmasa bile birilerindeki alışıldık bıkkınlığa rağmen oyların yüzde 50’sini almayı yine başardı. Önceki seçimde de Türkiye tarihinde zaten görülmemiş, tekrarı da çok zor olacak kendi rekorunu kırmış oldu. Bu kadar seçimi arka arkaya kazanabilmek kolay kolay hiçbir faniye nasip olmaz. Bu, Erdoğan’ın milletiyle kurmuş olduğu son derece güçlü bağın işareti ve bu bağ bugün kendini tekrarlamış oldu.
Seçimlere gerçekleşen inanılması güç seçime katılım oranı Türkiye’de demokrasinin ne kadar içselleşmiş olduğunun başlı başına bir göstergesi.
Bu katılım kim ne derse desin, Türkiye’de insanların siyasete olan derin inançlarının açık bir göstergesi. Siyasetle bir şeyler değiştirebileceklerine inanılan bir yerde demokrasinin kalitesini kimse sorgulayamaz. Ama bu siyasette insanların ortaya koyduğu kalite başka bir sorun. İstediği sonuç çıkmadığında kazanana saygı duymak yerine çamur atmak, diktatör demek, otoriter demek mızıkçılıktan başka bir anlam taşımıyor.
Hülasa, güzel seçimler oldu. Türkiye demokrasisi kazandı. Ve Erdoğan yine kazandı.
Hayırlı olsun, hayırlar getirsin.