Demedik!

Bu ülkede tuhaf bir kitle var. Her şeyi işlerine geldiği gibi yorumlayan, yüz yüze geldiğinizde yeryüzünün en insaflı, en mantıklı, en vicdanlı, en makul insanları gibi görünen, lakin gazete ve televizyonlarında yahut seçim meydanlarında birdenbire inanılmaz bir değişim-dönüşüm yaşayan, bir anda önceki tanımların tamamen dışına çıkan bir kitle.

Üstelik doğruya-yalana, kırıp-dökmeye aldırmayan, kendi kendilerini maskara etmeyi göze alan bir kitle bu...

Sayısal anlamda az olsalar bile, etki olarak hâlâ epey güçlü olan bir güruh bu. Hatta bir çeşit kendilerini memleketin sahibi, mahallenin ağır ağabeyi olarak görüyorlar. Bu nedenle ki, kendileri dışındaki herkesi nasihat edilecek, yanağı okşanacak, icabında ensesine ara sıra patlatılacak bir sürü olarak görüyorlar. Esasen bu kitleye ayar vermek, gazlarını almak, bozmak çok kolay. Bir tek ayna bulmak ve yüzlerine tutmak yeterli olabiliyor. Lakin, bazılarımız edepten, bazılarımız çalıyı dolanmayı tercih ettiğinden kimse bu azgın azınlığa bulaşmak, dalaşmak istemediğinden genelde kendilerini tepenin kralı olarak görürler. Oysa kolaydır gerçek yüzlerini göstermek. Kendilerine kendileri gibi davranmak yeter de artar bile...

Sözgelimi kendilerini muhalif gibi gösterip, demokrasi ve cumhuriyeti, insan haklarını savunan herkesi 'yandaş, yalaka' gibi göstermek istemeleri. Oysa karşılarında durup, 'Gel hele hemşerim, söyle bakalım nedir senin bu muhaliflikten anladığın şey?' diye sormak yeterli olacaktır. Keza, 'Sen her türlü karanlığın kucağında oturmuş, rejimin bir yandan sakalını yolarken, diğer yandan patronlarının hortumculuk yapmasına göz yumup, hiç görmezden geldiğin için mi muhalif oluyorsun?' demedik çoğu zaman!

O nedenle şimdi kendilerini demokrasi kahramanı gibi göstermekten utanmıyorlar... Bu milletin seçtiği insanların büyük çoğunluğu bir karar almışken, 'bilmem kaç el kaosa kalktı' diye manşet atanlara, 'gel hele bakalım, nedir bu kaos ayağı?' diye sormadık misalen. Öyle ya, hani bizim her yazdığımızı, 'önceden bilmek' olarak değerlendirenlerin esas kâhin olabileceğini yüzlerine çarpmadık hiçbir zaman. Şöyle demedik mesela: 'Nedir bu başlık, yoksa Ergenekon'un neler yapacağını, bu karar sonrası ortalığı karıştıracağını, kanlı eylemler yapacağını bildiğiniz için mi attınız bu manşeti?' diye sormadık da! Ki mantıklıdır böyle bir soru. Kitabını takdim etmek için askerlerle içli dışlı olan, gazetesinin tirajını garnizonlarda tartışanlar bilmeyecek de biz mi bileceğiz, kaosun ne zaman olacağını?

Her karışık dönemde yaptıkları programlarla yangına benzinle gidenlere 'Birader nasıl oluyor da her olağanüstü dönemde darbeyi bir şekilde savunup, millet üzerinde kirli ve psikolojik savaş oyunları oynayacak aktörleri nereden buluyorsun?' diye de sormadık dikkat ederseniz! Emekli olduktan sonra bu ekran benim, şu seminer senin diye gezinip, kendilerinden başka herkesi vatan ve millet düşmanı olarak gösterenlere, 'Beyefendi bir dakika, bugüne kadar bu memlekete kibrit kutusu kadar bir katma değer sağladınız mı ki, kalkıp memleketin sahibi gibi, sizden başka herkesi hain olarak göstererek bölücülük yapıyorsunuz?' da demedik...

Kendisini demokrat olarak lanse edenlerin, ekranda bir çeşit sol fraksiyon sofrası kurup, bunu tartışma programı diye yutturmaya kalkışanların, ortaya çıkan son tablodan hoşlanmayıp savcıyı 'eli tesbihli' filan şekline sokmaya kalkıştığını da net görüyoruz. Ve anlıyoruz tabii, aslında Susurluk'tan kastettikleri şeyin ne olduğunu... Demedik, demiyoruz, belki sonsuza kadar söylemeyeceğiz...

Kimimiz nezaketen, kimimiz onlar gibi olmamak için, belki kimimiz de düpedüz korktuğu için... Öyle ya, bugün onların onda biri tirajına rağmen yaptığı gazetecilikle bu işin nasıl yapılacağını Andıç medyasına gösteren Ahmet Altan'ı bir dönem manşetten vurmaya kalkışmamışlar mıydı? Unutmadık daha 'Fransız Ahmet' şeklindeki sürmanşetlerini! Her bulanık dönemden biraz daha zenginleşerek çıkan patronların, her cunta döneminde makamını, işlevini sağlama alanların olan bitenden elbette rahatsız olmaları normaldir. Lakin memlekette ne dolapların çevrildiğini de kimse bilmiyor zannetmesinler. Demedi demeyin!..

ZAMAN