İnsanları konuşurken dinlemek aslında çok zor bir şeydir. Herkes beceremez bunu. Özellikle şu içerisinde yaşadığımız zamanda insanlar, dinlemekten çok konuşmayı sever olmuşlar. Aslında kısır bir döngü gibidir bu durum. Dinleyen kimseyi bulamadığı için çok konuşuyor insan. Biraz karışık bir durum ama çok gördüm ben öyle insanları.
Dinlemek güzeldir. Güzeldir, güzel olmasına ama bunu gören yok.
Görse bilen, bilse yaşayan yok.
Ama dinlenenler çok.
Dinlenmeleri yorulmalarından değil. Bunlar, dinlenmekten yorulanlar güruhu. ‘’Dinlenirken yorulmak mı?’’ dediğini duyar gibiyim. Evet, evet yanlış duymadın dinlenirken yorulurlar bu insanlar.
Oturunca dinlenir insan aslında. Ama bazen oturmak çok can sıkıcı olur. En iyi de taziyelerde görülür bu durum. Sabahtan akşama kadar oturan insanlar, oturmaktan yorulurlar âdeta.
Akıllı telefon kullanmıyorum ve bunun için etrafımda ne olup bittiğini gayet güzel bir şekilde görebiliyorum elhemdûlillah. Akıllı telefon kullananlar göremiyor, demiyorum elbette. Yoksa ortada bir şeyleri gören kalmayacak. Herkes kör, sağır dolaşacak ortada. ‘’Körlüğü anladık da sağır olma nereden çıktı?’’ diye sorarsan hemen söyleyeyim. Kulaklıklarını kulaklarından çıkarmayanlar sağırdırlar aslında. Ve bu zamanda etraf sağırlarla doludur. Bir keresinde kaç kere seslendim, adres soracaktım. Beni duymadı, kulağında kulaklığının olduğunu fark etmemişim. Sırtı dönüktü bana ama yine de kendisinden özür diledim.
Kişilerin ölümlerinin birbirinden farklı etkileri olur. Ölen kişinin kim olduğuna göre farklılaşır bu durum. Fakir öldüğünde ayrı bir etki yaratır, belki etkisiz olur bir fakirin ölümü. Ama zengin öldüğünde çok büyük etki uyandırır. Daha dünyadayken bile bu durum böyledir. Fakirin hastalanması ile zenginin hastalanması da farklı sonuçlar doğurur. İnsanlar zenginlerin hastalanamayacaklarını düşünürler çoğu zaman. Böyle düşündüklerinin onlarda farkında değillerdir aslında. Zengin ya adam, hastalanmaz. Hastalansa bile en iyi doktorlara gider yine de iyileştirir kendini. Parayı basar ne de olsa. Paranın açamayacağı kapı mı var ki, iyileşmesin diye düşünür insanlar.
Ama var.
Paranın da açamadığı kapıların olduğunu görürler sonradan. Biraz etkilenirler önce.
Sonra yine aynı.
Yine aynı.
Ve yine aynı.
Eski hallerine dönerler. Eski düşüncelerine. Eski mekânlarına. Eskiye işte. Eskitirler ellerinde olan ne varsa. Bir tek kendileri yeni kalmaya çalışırlar ama nafile. İlk eskittikleri kendileri olur bu insanların ama bunun farkında değillerdir.
Her insanın ölümünden ayrı etkilenirler diğer insanlar. Bunun birçok sebebinin olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin değer verdiğimiz şeye göre şekillenebilir bu durum. Neye çok değer veriyorsak, o şeye sahip insanların ölümünden daha çok etkileniriz. Mesela gencin ölümünden daha çok etkileniriz. Oysa yaşlanmış bir kimsenin ölümü bizi çok etkilemez. İşte dünya hayatına çok değer verdiğimizden oluyor bu durum. Yaşlının yaşayacak bir şeyi kalmamıştır diye düşünürüz. Ya da zengin bir insanın ölümünden daha çok etkileniriz, ölümü ona yakıştıramayız; belki de paraya çok değer verdiğimizden böyle oluyor diyebiliriz. Tabi bu durum tamamıyla böyledir demiyoruz. Bizimkisi sadece bir tespittir.
Kişilerin ölümlerinin farklı etkilerinin olduğunu söyledik. Bir taziyeye gittim. Ama bu taziye diğer taziyelerden farklıydı. Öyle etrafta özgünmüş gibi duran pek kimseler yoktu. Herkesin yüzü gülüyordu. Bilmesem yanlış yere geldim deyip geri dönebilirdim. Ama yok. Doğru yerdi. Arada okunan Fatihalardan anlıyordu insan.
El Fatiha dediğinde imam, eller isteksizce açılıyordu sanki. Önce bu duruma bir anlam veremedim. Sonra anladım ki, ölen kişi aslında bir deliydi. Deli dediğime bakmayın öyle, hem yanlış da anlamayın. Toplum böyle isimlendirmişti. Ne yaparsın?
Delilerin hayatlarının farklı olması gibi ölümleri de farklıydı işte. Bu durum neyden kaynaklanıyor diye düşünmeye başladım önce. Aklıma birkaç şey gelmedi değil. Ama bana en mantıklısı ve taziyedeki insanların durumlarına bakınca anladığım, bu kimselerin direkt olarak cennete gideceklerinin düşünülmesi fikri oldu. Öyle düşünüyorlardı bu insanlar. Onlara göre bu kimseler sorumlu değillerdi. Ve sorumlu olmayan insanlar da cennete gidecekti. Kimi âlimlere göre bu insanların akıbeti daha farklı yorumlansa da, bu kimseler buna inanıyorlardı. Tabi akıbetlerinin ne olacağını en iyi Allah bilir.
O taziyeye gittiğimde, Allah’tan bana da delilerin ölümü gibi bir ölüm nasip etmesini istedim. Sonra böyle bir ölüm için çok çabalamamız gerektiğini düşündüm.
Hayatı, Allah’la yaşamamız gerektiği geldi aklıma önce. Sonra bu dünyaya çivi çakmaya gelmediğimizi aklımızdan çıkarmamız gerektiğini anladım.
İnsanların elimizden ve dilimizden emin oldukları bir hayatı yaşamamız gerektiği geldi aklıma. Komşularımızın, ‘Vallahi biz onda iyilikten başka bir şey görmedik.’’ dedirtecek bir hayat yaşamamız gerektiğini anladım.
Bizlerin adil birer şahit olmamız gerektiği geldi aklıma. Etrafımızdaki insanların, ‘’O insanlara zulmetmez, adildir.’’ dedirtecek bir hayat yaşamamız gerektiğini anladım.
Sonra kalbinde zerre miskal kibir bulunan kimsenin cennete giremeyeceği geldi aklıma. İnsanların, ‘’Vallahi o kimsenin bir gün olsun büyüklendiğini görmedik.’’ demeleri gerektiğini anladım.
Müminin, Allah’ın kendisine verdiği nimetlerden yine onun yolunda infak etmesi gerektiği geldi aklıma. ‘’O etrafındaki insanlara yardım eden biriydi.’’ dedirtecek bir hayat yaşamamız gerektiğini anladım.
Sonra, Allah yolunda şehit olmak geldi aklıma. İyiliği bir yaşam tarzına dönüştürmemiz gerektiğini ve bununla beraber, Allah’a yaklaşmaya vesile aramamız ve onun yolunda mücadele etmemiz gerektiğini anladım.
Allah bize delilerin ölümü gibi bir ölümü nasip eder mi etmez mi orasını bilemem ama şunu söyleyebilirim ki, bunun için mücadele etmeliyiz. Rabbimizin ipine hep beraber sımsıkı sarılmalıyız. Onun kitabını en güzel şekilde anlamaya çalışmalı ve ahret gününe en güzel şekilde hazırlanmalıyız.
Ahrette yüzü gülenlerden olmak için bu dünyayı ahretin tarlası bilip ona göre yaşamalıyız. Bu dünyayı cennete dönüştürmeye çalışmamalı, yaptıklarımızın karşılığını sadece bu dünyada istememeliyiz.
Allah’a koşuyorken ölebilme dileğiyle.