Dekolte Özgürlüğü ve Cinsi Sapıklık Hakkı!

Son günlerde medyada özgürlükçülük adına sergilenen yoğun propagandanın “mahalle” içinde de ciddi kafa karışıklıklarına yol açtı görülüyor.

HAKSÖZ HABER

Hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik’in bir televizyon programında yarışma sunucusunun kıyafetini eleştirmesi üzerine başlayan tartışma sürüyor. Hiçbir ahlaki sınır tanımadığı aşikar olan medya çevrelerinin kişi hakkı, kılık kıyafet özgürlüğü ve benzeri tezlerle savunmaya geçtiği sunucunun televizyon kanalındaki işine son verilmesi üzerine tartışma devletin kişilere yönelik baskısına evrilmiş durumda. Zaten her fırsatta AKP gericiliğinden, muhafazakar baskılardan ve devletin aşama aşama dinselleştirmesinden yakınmayı çok seven sol ve liberal kesimler bu olayla birlikte daha bir celallenmiş haldeler.

İlginç olan bu kesimlerin yürüttüğü kampanyaların “İslami camia” içinde yer alan bazı kişi ve çevreleri de etkisi altına alması. Burada söz konusu sunucunun işten çıkarılması ile birlikte adeta bir “suçluluk psikolojisi” yaşanıyor. Ve durumu izah babından kekelemeler, hatta açıkça saçmalamalar sökün ediyor.

AK Parti kurucularından Fatma Bostan Ünsal’ın bugünkü Taraf gazetesinde yayınlanan röportajda söyledikleri de bu ruh halinin bir yansıması gibi. Bir televizyon programında vücudunu sergileme ahlaksızlığına imza atmış bir kişinin yaptığı iğrençlik açık bir dille eleştirilmek yerine, başörtülülerin maruz kaldığı haksızlıklarla karşılaştırılarak, kıyaslanarak bir nevi mazur gösterilmeye gayret ediliyor. Röportajda Fatma Hanım almış başını gitmiş. LBGT adıyla anılan cinsi sapıklarla ilgili gayet olağan bir şeyden söz ediliyor gibi konuşuyor. Yetmemiş, Hz. Peygamberin mescidinde bu sapıklara yer açmış!

Yani ne demek lazım, bilemiyoruz! Bir Müslümanın Kuran’ın açık emriyle yasaklanmış fiilleri bu derece sıradanlaştırması ve bu fiilleri işleyenleri adeta tezkiye edercesine sahiplenmesi karşısında sözün bu kadar değersizleştirilmesi, anlamsızlaştırılmasına sadece “yazıklar olsun” diyoruz!


Söz konusu röportajdan alıntılar:

“…Hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik’in bir televizyon sunucusunun dekoltesine “aşırı” demesini ifade özgürlüğü sayabilir miyiz?

Demirel “Başörtülüler gitsinler Suudi Arabistan’da okusunlar” dediğinde bunu ifade özgürlüğü olarak görmemiştik. Etkili yerlerdeki insanların kişisel beyanlar konusunda kendini kısıtlaması gerekiyor. Çünkü bu sözden sonra başka şekilde inisiyatif alan insanlar oluyor. Bunun Hüseyin Çelik tarafından da anlaşıldığını sanıyorum. Çünkü onun sözlerinden sonra bir insan işini kaybetti. Üzülmüştür.

İkinci açıklamasında pek üzüntü belirtisi yoktu. “Duyarlılığımız toplumun genel duyarlılığı” diyordu.

28 Şubat’ta Türkiye’nin yüzde 80’i başörtüsünü destekliyordu, kadınların yüzde 65’i başını örtüyordu. Buna rağmen başörtüsünü yasaklama cinnetini yaşadı Türkiye. O kadar büyük bir mağduriyeti medya, iş dünyası destekledi. Arendt’in söylediği “kötülüğün sıradanlaşması”... Faili meçhuller döneminde, Hitler döneminde dehşet verici kötülükler normal hayatında son derece iyi olan insanlar tarafından yapılıyor. Budur 28 Şubat’tan çıkartacağımız ders. İnsanları yargılamak mesele değil. Baskıcı bir düşünce çok çeşitli kesimlerce desteklenip mağduriyete sebep olabilir. Bizim bu hassasiyetle iktidarda olmamız gerekiyor.

Başbakan da 2-3 sene önce “kadın-erkek eşit değil” demişti. Eşitlik derken aynılığı kastetmişti, sonra da “Kadın erkek eşitliğini güçlendirmek için çalışıyoruz” demişti ama ben Antep’e gittiğimde bir üniversite öğrencisi rahatlıkla “kadın erkek eşit değil, niye kadın çalışma hayatında olsun” diyordu. Başbakan’ın o sözleri açıklığa kavuşturulmadığı için AK Parti’li kadınlarda bir vebal vardır.

İşini kaybetmiş olması bir yana, siz bir kadının televizyonda o şekilde dekolte giyinmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Herkes istediği gibi giyinebilmeli. “Kadın başörtülü olmasın”a nasıl itiraz ediyorsak “Şöyle olmasın” “Böyle olmasın”a da itiraz etmeliyiz. Ama tabii normal hayatta dekolte olmayan bir insan televiyonda buna zorlanıyorsa, bunu doğru bulmam. Sol hep söyler ya, kadının metalaşması, ona itirazım olur….”

---

 “…Paketten bir de nefret suçları düzenlemesi çıktı, ama medyadaki haberlere göre düzenlemede LGBT’ler (lezbiyen gay biseksüel trans) nefret mağduru sayılmayacak. Böyle birşey olabilir mi?

Bütün insan hakları onlar için de geçerli;yaşam hakkı, mülkiyet hakkı... Yaşadıkları yerden çıkartılıyorlar, ne hakla! Nefret suçu düzenlemesi onları da korumalı. Nefret suçunun en çok yöneldiği gruplar onlar. Yaşam tarzından dolayı mağdur olanlardan çok daha fazla mağdur oluyorlar. Başörtülüye yönelik bir yaralama, öldürme yok. Ama bu düzenleme, Avrupa Birliği’ne uyum kapsamında çıkartılıyor. AB bu konuda hassas, bence LGBT’ler de bu düzenlemenin içinde olur. Bakın Malezya anayasasında İslam olan bir ülke, İslam Üniversitesi’ne Müslüman kadınlar başörtüyle gitmek zorunda. Koca bir cami var ortasında. Orada onlar için üçüncü bir saf var. Gerçeğe gözünüzü kapatamazsınız. Ahmet Necdet Sezer “Başörtülü öğrenci yok.” demişti. Ama var. Bu da öyle.

Yani LGBT’ye camide yer açalım...

Normal cemaate iştirak etmeleri lazım. Orada rahat olamıyorlarsa, yapabilecekleri şey ayrı safsa ona da göz yummalıyız. Dışladığınız zaman sizden yardım da alamıyorlar. Sonra karşılıklı birbirini itme oluyor. Bu, sadece LGBT için değil, bizler için de imtihan. O kapıları kapatmak Allah’ın gücüne gider. O da bu arada düşünür taşınır. Eşcinselliği kendin için, çevren için çocuğun için uygun bulmazsın o ayrı. Ama iletişim kanallarının açık olması lazım. Beraber çalışacağız, yemek yiyeceğiz. İstiyorsa beraber namaz kılacağız. Söylenir, “Peygamber mescidinde  yeri vardır” diye...”

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!