“Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilk dört madde nasıl oluştu?

Yıldıray Oğur, Anayasa tartışmalarını değerlendirdiği yazısında, “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilk dört maddenin hikayesini mercek altına alıyor.

Yıldıray Oğur’un Karar’da yayımlanan yazısını (23 Eylül 2024) ilginize sunuyoruz:


“Değiştirilmesi teklif edilemez” nasıl değiştirilmesi teklif edilemez oldu?

21 yıllık AK Parti iktidarında, beklendiği gibi laiklik henüz elden gitmedi. Cumhuriyet tarihinin en seküler toplumunda yaşıyoruz. Namaz kılanların, başörtüsü takanların sayısı artmıyor hatta bir veriye dayanmasa da çıplak gözle görünen biçimde düşüyor. İçkiye yüksek vergiler konuyor ama Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de bu kadar çok içki ruhsatlı işletme olmamıştır, haliyle içki tüketimi de düşmüyor, artıyor. Atatürk de unutulmadı, aksine güçlendi, yine Cumhuriyet tarihinde Atatürk’e hakaretten en çok insanın gözaltına alındığı zamanlarda olabiliriz.

Yine de Türkiye’nin İslam devletine doğru gittiği fikrinden İslamcılar bile vazgeçti ama laikler vazgeçmiyor.

Yeni laik atak, Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirileceği.

Üstelik bunu yapmasından korkulan parti de yüzde 1’i henüz görememiş, temsil ettiği Kürtlük ve İslamcılık kriterleriyle bunu kısa sürede yapması da pek mümkün gözükmeyen HÜDA-PAR.

CHP, gerçekten HÜDA-PAR’ın ilk dört maddeyi değiştireceğinden endişe mi ediyor yoksa kendisine dövecek bir DEM Parti buldu, milliyetçi popülizmin tadını mı çıkarıyor belirsiz.

AK Parti’nin DEM Parti’ye yaptığı muameleyi, CHP HÜDA-PAR’a yapıyor. Özgür Özel, mikrop bile dedi. Tabii Kürt haklarını savunanların onu bunun için kınamacağının gayet farkında olarak.

Burada kaygı duyulan ilk dört maddedeki laik devlet hükmü.

Yoksa HÜDA-Par’ın cumhuriyetle, demokrasiyle, bayrakla, marşla, başkentle bir sorunu yok.

Ama Anayasa’yı bir kere uzaktan görmüş olanlar da bilecektir ki, Anayasa’da laikliği düzenleyen tek başına bir 24. madde var:

“Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

Yani ilk dört maddeyi konuşmak laiklikten vazgeçmek demek değil.

Ama konuşulmasına bu tahammülsüzlük üzerinde konuşulmayı hakediyor.

Öyle görünüyor ki bazıları Anayasa’nın ilk dört maddesini bizzat Atatürk’ün yazdığını zannediyor.

Halbuki, Atatürk’ün bizzat bulunduğu ve muhalefeti tasfiye ederek egemen olduğu İkinci Meclis’in kabul ettiği 1924 Anayasası’nın ilk dört hükmünde böyle bir madde yoktu. 1937’ye kadar yapılan değişikliklerle ilk dört madde şöyleydi:

“Madde 1.- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

Madde 2.- (Özgün hali) Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır; resmî dili Türkçedir; makarrı Ankara şehridir.

Madde 2.- (1928’deki değişiklikle)

Türkiye Devletinin resmî dili Türkçedir; makarrı Ankara şehridir.

Madde 2.- (1937’deki değişiklikle)

Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir.

Madde 3.- Hâkimiyet bilâ kaydü şart Milletindir.

Madde 4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin yegâne ve hakikî mümessili olup Millet namına hakkı hâkimiyeti istimal eder.”

Yani ne bugünkü dört maddeyle aynıydı ne de bu maddelerin değiştirilmesinin teklif dahi edilmesi yasaklanmıştı.

Hatta 1924 Anayasası tasarısının TBMM’deki görüşmeleri sırasında Bozok mebusu Hamdi Bey, devletin dinini, başkentini ve resmi dilini belirleyen 2. maddesinin, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu söyleyen 3. maddesinin ve TBMM’nin milletin tek ve gerçek temsilcisi olduğunu, egemenliği millet adına yalnız onun kullanacağını belirten 4. maddesinin de değiştirilmelerinin yasaklanmasını teklif etmiş ama bu öneri Meclis’te kabul edilmemişti.

1924 Anayasası’nda “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” hükmüyle korunan sadece devletin Cumhuriyet olduğunu düzenleyen birinci maddeydi.

O da Anayasa’nın tepesine değil, 102. maddesine yazılmıştı:

“İşbu kanunun şekli Devletin Cumhuriyet olduğuna dair olan birinci maddesinin tadil ve tagyiri hiçbir suretle teklif dehi edilemez.”

Peki 1961 Anayasası’nın ilk dört maddesi nasıldı?

“1.- Türkiye devleti bir Cumhuriyettir.

2.- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

3.- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.

Resmî dil Türkçedir.

Başkent Ankara'dır.

4.- Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir. Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır.Egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

Yani 1961 Anayasası’nın ilk dört maddesi de bugünkünden farklı biçimde yazılmıştı.

Türkiye tarihinin belki de en sıkı Kemalist hukukçu ve askerlerinin eseri olan anayasanın ilk dört maddesinde Atatürk’ün adı bile geçmiyor, milliyetçilikten bahsedilmiyordu.

61 Anayasası’nda “değiştirilmesi teklif edilemez” maddesi ise 9. maddeye yazılmıştı, tıpkı 24 Anayasası gibi sadece Cumhuriyet’i koruyordu:

“9- Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”

Peki, pek çoklarının Atatürk’ten miras kaldığını zannettiği 1982 Anayasası’na bu dört madde nasıl girmişti? Bu maddeleri kim yazmıştı?

Aslında 1982 Anayasası’nı hazırlayan Kemalist hukukçu Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı başkanlığındaki heyetin hazırladığı ilk taslakta “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” diye bir dördüncü madde yoktu.

İlk taslakta ilk üç madde şöyleydi:

“1- Türkiye devleti bir Cumhuriyettir. Anayasa’nın bu hükmü değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.

3- Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.

Resmi dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı albayraktır.”

Milli Marşı İstiklal Marşı’dır.

Başkenti Ankara’dır.”

Darbeciler tarafından hazırlanmasına rağmen bu taslağın ilk üç maddesi de dahil olmak üzere bütün maddeleri aylarca tartışıldı.

Anayasa Mahkemesi üyesi Yekta Güngör Özden, taslak için “Devlet diktatörlüğü kurulmamalı” demişti. Barolar Birliği Başkanı Atilla Sav “Bu Anayasa ile otoriter bir rejim kurulabilir” diye uyarı yapmıştı. Türk-İş’ten akademisyenlere kadar günlerce taslak yerden yere vurulmuştu.

Ama kimse değiştirilmesi teklif edilemez diye bir madde önermemişti.

Sonra taslak darbecilerin seçtiği vekillerin oturduğu Danışma Meclisi’nin önüne geldi.

İlk dört maddedeki kelimeler de olmak üzere Anayasa’nın her kelimesi, kavramı eleştirildi, tartışıldı. Değiştirilmesi teklif dahi edildi.

Atatürk milliyetçiliği yerine Türk milliyetçiliği yazılmasını isteyen de oldu, İstiklal Marşı ve Türkçe’nin ilk dört maddede olmasına karşı çıkan da...

Hatta ilk üç madde eleştirileri için Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı şöyle demişti: “Bundan sonra Galata Kulesi’ne kızıl bayrak çekilemeyecektir.”

Fakat bu kadar sert bir sağcı olan Aldıkaçtı’nın bile kabul edemediği teklifler olmuştu.

Örneğin Anayasa’nın ilk üç maddesindeki bütün hükümlerin değiştirilmesinin teklif dahi edilemez hale getirilmesi teklifi...

Aldıkaçtı, sadece Cumhuriyet’in bu kapsama alınabileceğini söyledi, diğerlerine neden karşı çıktığını ise şöyle anlattı:

“Cumhuriyet ve Cumhuriyetin temel ilkelerinin değiştirilmeyeceği değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği hükümlerinin tasarıya eklenmesi isteniyor. Bir toplum devamlı değişir, dayandığı sosyal kuralların hukuk kaidelerinin değişmeyeceğini ilan madde dahi bir gün değiştirilirse ne yaparsınız. Ya çoğunluğun kararına uyarız ya isyan ederiz yahut da karşı karşıya dövüşürüz. Ama b ir sosyal kuralın değişmesine karşı çıkamayız. Sözlerim fazla soyut görünüyor. Somut örnekler de verebilirim. Mesele toplumun değişmesini durdurmayacak hükümler getirmektedir. Sadece Cumhuriyet’in değiştirilmeyeceğine ilişkin hükmün 11. Madde olarak konmasını teklif ediyorum.”

Yani 82 Anayasası’nın banisi Aldıkaçtı, darbecilerin Danışma Meclisi’nde bugünkü CHP’li pek çok milletvekilinden daha liberal konuşmuştu.

Onun teklifi Danışma Meclisi’nde kabul edildi, Anayasa’nın ilk taslağında hiçbir maddesinde bulunmayan “değiştirilmesi teklif edilemez” maddesi, tıpkı 1961 Anayasası’ndaki gibi sadece Cumhuriyet için 11. madde olarak Anayasa’ya eklendi:

"Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”

Danışma Meclisi’nde kabul edilen 11. Maddenin gerekçesinde şöyle yazıldı:

"1924 Anayasası konarken saltanat henüz kaldırılmış bulunduğundan Cumhuriyet rejimini korumak için. Anayasada yapılacak bir değişiklikle saltanata dönülmesini önlemek amacına uygun olarak Cumhuriyet rejiminin değiştirilmez olduğu ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği Anayasa hükümleri arasına konmuştu. Fransa'da da 3. Cumhuriyetin başlarında aynı mealde Cumhuriyet rejimini koruyacak bir hüküm getirilmişti. 1924 Anayasasında hiç şüphesiz 3. Fransız Cumhuriyetinden esinlenerek saltanata dönüş eğilimlerine set çekilmiştir. 1961 Anayasası düzenlenirken böyle bir endişe artık kaybolmuştur. Atatürk'ün kurduğu ve gençliğe emanet ettiği Cumhuriyet rejiminden geriye dönüşün mümkün olamayacağı tartışılmaz bir gerçek olarak Türk milletince kabul edilmiştir. Buna rağmen sadece tarihî niteliğinden dolayı Cumhuriyet ilkesinin değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği 1961 Anayasasına konmuştur. Komisyonumuz da aynı sebeple hükmü tekrarlamıştır."

Peki, ilk dört maddenin konuşulmasını bile imkansız hale getiren, Anayasa’ya değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddesini kim soktu?

Danışma Meclisi’nde kabul edilen Anayasa taslağı, önce Kenan Evren ve beş generalin olduğu Milli Güvenlik Konseyi’nde kurulan Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu’nda incelendi.

Danışma Meclisi’nin Orhan Aldıkaçtı başkanlığındaki Anayasa Komisyonu sivil hukuk profesörlerinden oluşuyordu. MGK’nın Anayasa Komisyonu ise subaylardan kurulmuştu.

Komisyonun başına Genelkurmay’ın Baş Hukuk Müşaviri olan Hakim Tümgeneral Muzaffer Başkaynak vardı. Komisyonun diğer üyeleri de rütbeli askerlerdi.

Tabii komisyon sivillerin hazırladığı taslağı son haline getirirken yalnız değildi. Kenan Evren, komisyondaki çalışmalara katılıyordu.

Evren, 10 Ekim 1982 tarihinde günlüğüne şöyle yazmıştı:

“Anayasa üzerindeki çalışmalarımızı tamamlamak üzereyiz. Sık sık toplanıyor ve görüşmelerimizi sürdürüyoruz. 20 veya 21 Ekim tarihinde tamamlamayı programladık.”

Nihayet Anayasa Komisyonu’nun hazırladığı gözden geçirilmiş taslak Milli Güvenlik Konseyi’nin önüne geldi.

Danışma Meclisi’nin 193 madde ve 11 geçici maddeden oluşan Anayasa taslağı delik deşik edilmişti. Sadece 8 madde aynen kabul edilmiş, 32 madde madde numarası ve kenar başlığı değişikliği gibi teknik değişikliklerle aynen kabul edilmiş, geri kalan bütün maddeler değiştirilmişti. Beş madde tümden çıkarılmış, beş madde ise tümüyle yeniden yazılmıştı.

Hukukçu subaylardan oluşan Anayasa Komisyonu’nda yazılan beş maddeden biri de meşhur değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddesiydi.

Madde diğer ilk üç maddeyle birlikte MGK’nın önüne değişmiş olarak geldi ve MGK’nin beşi bir yerdesinden kimse söz almadı, madde sessizce ve aynen kabul edildi.

MGK, bu dördüncü madde için anayasa maddesi gerekçelerinin yazdığı rapora şöyle yazdı:

"Madde 4- Danışma Meclisinin kabul ettiği metnin 'Devlet şeklinin

değişmezliği' kenar başlıklı 11 inci maddesi 'Değiştirilemeyecek

hükümler' kenar başlığı altında anayasanın 1,2 ve 3 üncü maddelerini

kapsayacak şekilde 4’üncü madde olarak yeniden düzenlenmiştir.”

Yani herhangi bir açıklama bile yapılmadı.

“Değiştirilmesi teklif dahi edilemez”li maddenin komisyon başkanı tümgenerale mi, Kenan Evren’e mi ait olduğunu bilmiyoruz.

Ama kesin olan bir şey var; bugün ilk dört madde asla üzerinde konuşulamaz, başka bir biçimde de yazılamaz diyenler aslında Kenan Evren gibi düşünüyor.

Türkiye’de siyaset, medya, entelektüel tartışma bugün 12 Eylül’ün Danışma Meclisi’nin bile gerisine düşmüş durumda.

Darbecilerin Anayasacısı diye 40 yıldır eleştirilen Orhan Aldıkaçtı, bugünkü CHP’den TİP’e, medyadaki pek çok Kemalist, sol, sosyal demokrat yazardan daha demokrat, özgürlükçü ve özgüvenli kaldı.

“Değiştirilmesi teklif dahi edilemez diye BİR hüküm anayasada olmaz” diyenler karşılarında “Yoksa değiştirmek mi istiyorsunuz” diye itiraz eden milyonlarca endişeli Kenan Evren buluyorlar.

Değiştirilmesi teklif dahi edilemezlerin Türkiye’sini artık kimse yadırgamıyor.

Yorum Analiz Haberleri

Ekran karşısında beyni çürüyen bir nesil...
Mimaride insani saiklerin yerini; kârlılık ve verimlilik aldı...
Siyonist çeteye karşı direnişle geçen bir yıl...
“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil