Ünlü oryantalist Bernard Lewis'in görüşlerinden hareketle İngiliz yazar David Pryce Jones, İslam dünyasında uygulanmakta olan değişim programlarını kastederek "Modernizasyonun Müslümanlara sağladığı tek şey, Batı'yla eşit hale gelmekteki kabiliyetsizliklerini artırmak ve böylece kimlik çatışmasını beslemek oldu." diyor.
Bu hüküm cümlesi biz Müslümanların trajik durumunu yansıtıyor: Bir yandan mevcut durumun sürdürülemez olduğunun farkındayız, öte yandan önümüze "modernleşme, Batılılaşma, gelişme, kalkınma vb." adlarla konulmuş bulunan değişim projeleri bizim "Batı'yla eşit hale gelmekteki kabiliyetsizliğimizi arttırarak bizi derin bir çatışma" içine sürüklüyor. Bu, 200 senedir Batılı öznenin tanımladığı uluslararası düzenin ve ulusal düzeyde empoze edilen bilumum sosyo-politik stratejilerin özünü teşkil etmektedir. Özetle, biz kendi aklımızla değişemiyoruz, çünkü nasıl değişmemiz gerektiğini bize anlatacak bir aklımız kalmadı, bu yüzden her değişim projesi Batı'yı avantajlı kılmakta, bizi biraz daha onun gerisine düşürmektedir. Belirtmek gerekir ki, felsefi ve politik arka planı kendi aklına dayanmayan her değişim projesi -liberal, milliyetçi/ulusalcı, sol, sosyalist, muhafazakâr, devrimci, evrimci- bu konsepte hizmet etmektedir.
Öyle de olsa, İslam dünyası adeta tepeden tırnağa değişmek zorundadır. Mevcut siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yapılar devam edemez. Batı Müslümanlara bir değişim projesi empoze ediyor, buna karşı direniyorlar, ama aynı zamanda ahlaki, doğru ve hakkaniyete dayalı insan yüzlü bir hayat biçimine de direniyorlar. İslam ile Batı arasında süren gerilim ve çatışma sebeplerinden biri budur: Batı, İslam dünyasının kendi öngördüğü çerçevede değişmesini istiyor. Müslümanların bir bölümü ise değişimin kendi aklımız, özgür irademiz ve gerçek ihtiyaçlarımız doğrultusunda olması gerektiğini söylüyor.
Pekiyi, "değişim" nedir? Bu konuda dört ayrı tutumdan bahsetmek mümkündür:
1) Devrimci tutum: Bu tutum, ani, hızlı, sert ve sürekli değişimi öngörür. Meşhur sloganı "sürekli devrim"dir. Devrimci tutum mekanik ve radikal bir değişimi öngörür. Zorlayıcı ve parçalayıcıdır. Kemalist devrimler böyledir, yukarıdan gelir ve devletin emredici araç ve aygıtını kullanarak toplumu değiştirir. Devrimci değişim teorisinde, ne demokrasi ne müzakere ne de sivil irade ve rıza söz konusu olur; doğası gereği jakobendir.
2) Tutucu tutum. Bu "verili olanı ideal" kabul eder. Mükemmellik yakalanmıştır, hiçbir değişim, içinde bulunduğumuz mevcut durumdan daha iyi olamaz. Tutucu, değişim iki taraftan da gelse ona karşı çıkar. Geleceğe ilişkin bir yenileşme teklifine karşıdır, çünkü mevcudu değiştirecek, ideal olan elden gidecek, mükemmellik bozulacaktır. Geriye dönüşe de karşıdır; geriye dönüş de mevcut olanı değiştireceğinden dolayı ona karşı durur. Tutucu, "gerici" değil, statükocudur.
3) Muhafazakâr tutum. Bu üç zihni tutuma dayanır. İlki, değişim tedrici olmalı, "radikal" veya "devrimci" değişim tehlikelidir. Ama değişim olacaktır. Zira muhafazakârların öncülü, sabitenin olmayışı ve her şeyin değişiyor olmasına dayanır. İkincisi, değişim form korunarak yapılmalıdır. Şekil korunmalı fakat içerik değiştirilmelidir. Mesela II. Mahmut'un ve Mustafa Kemal'in değişim projesi devrimci/inkılâpçı ve reformcudur, fakat II. Abdülhamit'in değişim projesi muhafazakârdır; şekli koruyor fakat içeriğini değiştiriyor. Keza Turgut Özal'ınki de öyledir. Üçüncüsü, değişim kontrol edilmeli, denetim altına alınarak sağlanmalıdır. Ani değişim, iktidara zarar verir, kontrollü değişim ise korur. Muhafazakâr değişim teorisinde temel kaygı iktidardır. Hızlı ve ani değişime karşı çıkmasının sebebi, iktidardaki sosyal grubun iktidarı elinde tutma kaygısıdır. Kontrollü değişim sofistikedir; iktidarı elinde tutar ve her şeyi değiştirir.
4) Söz konusu üç değişim teorisinin dışında dördüncü bir model vardır ki, bu felsefi zeminini ve meşruiyetini İslam dininde bulur.
ZAMAN