Değişen Dünyada Islah Sorumluluklarımız

Ereğli'de bulunan Feda-Der'de bu hafta Ramazan Kayan, Değişen Dünyada Sorumluluklarımız konulu bir sunum yaptı.

Kdz. Ereğli Feda-Der’in Cumartesi seminerlerinin bu haftaki konuğu Ramazan KAYAN hoca idi.  “Değişen Dünyada Toplumsal Islah ve Sorumluluklarımız” konulu bir konferans verdi.

Ramazan Kayan özetle şu konulara değindi.

“Dünya değişiyor, her şey değişiyor ama değişmeyen şey kulluk vazifemiz, sorumluluklarımızdır. Çünkü Rabbimiz her şeyi kayıt altına alıyor. Sorumluluktan bahsedeceksek önce kendimizden başlamamız gerekir ve kendi iç dünyamıza yönelmemiz lazım. Kendimize güveniyor muyuz, kendimize inanıyor muyuz yoksa karalar mı bağlıyoruz yoksa karamsarlığa kendimizi terk mi ediyoruz. Görebildiğim kadarıyla aklı başında, yıllarca belli zorlu süreçleri yaşamış ama bugün sorumluluklarında elini eteğini çekmiş, kenara çekilmiş, misyonu kuşanmaktan imtina eden ve adeta kendi eliyle kendi ipini çekmiş nice değerlerle karşılaşıyoruz. En ciddi sıkıntılardan biri budur işte. Onun içindir ki öncelikle insanımızın kendisiyle barışık olması lazım. O yüzden fıtrata dönüşün gerçekleşmesi gerekiyor, öze dönüşün gerçekleşmesi geriyor. Öncelikle insanın kendini keşfetmesi gerekiyor. Allahın insanda var kıldığı cevheri ortaya çıkarmayan insan üreten olamaz. Üreten olmayan ise tüketen olur. O zaman insan özne olamaz nesne olur. Ve nesneleşen Müslümanlar az değildir. Bu durumdan kurtulmak için önce kendimizi keşfetmemiz lazım sonra kendimizi inşa etmemiz lazım. İnşa etmeden öncede kendimizi ikna etmemiz lazım. İnsan kendini ikna etmeyi başarırsa aşamayacağı engel kalmaz.

Harekete geçmeyen, sorumluluk almayan, sahaya inmeyen her mümin içten gelen bir engelle karşılaşıyordur. Bunun aşılması lazım. Bunun aşılması da kendini aşmakla mümkündür. Dünyaya nizamat verme hedefimizi hayata geçirebilmek için öncelikle kendimize nizamat vermemiz gerekir. Kendini aşamayan insan eleştirir ve karamsar olur. Sorumluluk almak için iç sorunlarımızı halletmemiz lazım. İç sorunlarını aşamayan insanlar kendisiyle, ailesiyle ve toplumla barışık olamaz. Böyle olan biride sorumluluk alamaz. Bu durumdan kurtulmak için çok tövbe etmeliyiz. Acaba hangi günahımız bizi bu kadar bitkin, kırkın kıldı? Hangi kusurlarımız, hangi zafiyetlerimiz, hangi asabiyetlerimiz bizi bitkin bir hale getirdi? Hangi günahlarsa önce bu günahlara tövbe etmemiz lazım. Islaha kendimizden başlamamız lazım. Kendimizi yeniden inşa ve imar etmeliyiz. Bu kendimize karşı sorumluluğumuzdur. “Benden ne köy olur ne kasaba” diyen bir mü’min manen intihar etmiştir. Üzerimizdeki vazifelerimizi üstatlara, hocalara devrederek kendimizi iptal etmemeliyiz.

İkinci olarak toplumla, insanlarla barışık olmamız lazım. Geçmişte toplumu tanımlayan ve tarif edendik. Şimdi diyorum ki toplumu tanımlayarak değil tanıyarak, tasnif değil tebliğ ederek, dışlayarak değil toplumun merkezinde olmak lazım. Allah bu toplumla bizi imtihan ediyor. Bu topluma el uzatmalıyız. Sadece kendine Müslüman olunmaz. “Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz….” (Ali İmran Süresi 110) İnsanlar için çıkarılmışız. İnsanlık için bir derdimiz olmalı. İnsanlık için yaşamalı Müslüman. Burada da topluma karşı sorumluluğumuz vardır. Müslüman toplumun sıkıntılarını içinde hissetmeli. Allah’ın, peygamberi için “onlar iman etmiyorlar diye kendini helak mi edeceksin” diyor. Peygamberin toplum için kendini helak etmesi bize büyük derstir. Toplumda ateş çukurunun kenarında duranlar varken ve ulaştığımızda hidayete erecekler varsa biz nasıl hesap vereceğiz.

Üçüncü olarak evrenle barışık olmalıyız. Hayatla eşyayla barışık olmamız lazım. Emanet bilincini kuşanmalıyız.

Bir diğer sorumluluğumuz da Allah’a barışık olabilmektir. Allah’ı gereği gibi takdir etmeliyiz. Diğer sorumluluklarımız Allaha karşı sorumluluğumuzdan ayrı değildir. Allaha karşı sorumluluğumuz kendimize ve topluma karşı sorumluluklarımızı yerine getirmekle anlam kazanır. Müslüman’ın Allah ile hiçbir sorunu olmamalı, Allah ile barışık olmalı, Allah ile her daim beraber olmalı. Allah kiminle beraberse o kazanan olacaktır ama Allah kimi yalnız bırakırsa o hiçbir şeye güç yetiremez. Hemen yanı başımızda Suriye de olanlar Müslümanların kendilerine, topluma ve Allaha karşı sorumluluklarını yerine getirmelerinin sonucudur.

En önemli sıkıntılarımızdan biri de ölümle barışık olamamaktır. Kendimize nasıl bir ölüm yakıştırdığımızı iyi düşünmemiz lazım. Modern hayat elinden geldiğince ölüm gerçeğini gizliyor. Kabristanlar hiç kimsenin uğrayamayacağı en ücra köşelere yapılıyor. Ölümle barışık olmadan, ölümü göze almadan nasıl başarı gelecektir.”

Sorumluluklarımız bağlamında gündemimizin en yakıcı problemlerinden birisi haline dönüşen Suriye meselesine de değinen Ramazan hoca müslümanların Suriye konusunda ellerinden geleni yapmaları gerektiğini ifade etti. Müslümanların bu imtihandan yüzlerinin akı ile çıkmaları için acil olarak bir şeyler yapmaları gerekir.

Haksöz-Haber

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi