Hamza el Hatib… 13 yaşında Suriye’nin Der’a şehrinde arkadaşlarıyla birlikte duvara bir yazı yazdı. Bir duvar yazısı aslında meselenin bütününden soyutlayıp baktığımızda çok küçük bir olay gibi gözükebilir. Ama bundan sonra yaşanan olaylar bu duvar yazısını çok önemli bir konuma getirdi. Hamza, neredeyse 60 yıllık Baas yönetimi altında zalimliğin bin bir türlüsünü yaşamış bir toplumun içerisinde dünyaya gelmiş bir çocuktu. Aslında onu diğerlerinden ayıran çok büyük bir fark yok. Yalnızca bir duvar yazısı… Suriye’de isimlerini dahi bilmediğimiz binlerce Hamza var. Zikredilen o yazıdan sonra tutuklanan 13 yaşındaki Hamza’nın, Suriye rejiminin gözaltısı altında yapılan işkenceler yüzünden ağır derecede çürüklerle bezeli, üzerinde yanıklar ve üç kurşun deliği bulunan, vücudunun bazı bölgeleri parçalanmış naaşı 25 Mayıs 2011 tarihinde ailesine verildi. Suriye halkının kıyama kalkmasında çok büyük bir tesiri olan Suriye direnişinin ilk şehid çocuğu Hamza’nın ve arkadaşlarının hikâyesi bir filme konu oldu: Kardeşim İçin Der’a filmi.
Suriye kıyamı üzerine düşünmek ve yazmak aslında oldukça zor bir iş. Bunca zorbalığa ve zulme karşı ayaklanan bu halkın bizler için destansı olan bu mücadelesi geri kalan 8 yıllık süreçte dünya tarafından görmezden gelindi. Görmezlikten gelme ifadesi aslında meseleyi tam olarak izah etmeye yetmiyor. Dünya bu zulmü görmezlikten gelmek bir yana zalimin yanında saf tuttu. Batı için zaten söylenecek çok bir söz yok. Ancak İslam coğrafyası çok daha ağır bir imtihan verdi. Özellikle siyasal ve dini açıdan İran’a eklemlenmiş çevreler ve yazar-çizerlerin Suriye kıyamı ile ilgili ortak bir bilincin oluşmasını engellemek için tabiri caizse “suyu bulandırmak” için yapmadıkları rezillik kalmadı. Esed ile görüşmekten, şartların zorluğuna rağmen bu kıyamdan yana tavır takınan siyasileri kınayacak ve onları bu zalim ile görüşmenin mübahlığına inandırmaya çalışacak kadar aşağılık işler yapıldı. Suriye’nin farklı bölgelerinde açlıktan hayatını kaybeden bebekleri görmezden gelen bu işbirlikçiler ABD saldırıları sonrasında anti-emperyalistliklerini hatırlayıp Miraç gecesi söylenceleri bile çevirdiler. Haksöz Dergisi’nde vurgulanan “turnusol kâğıdı” metaforu aslında meseleyi çok güzel izah etmektedir. Suriye’de yaşananlar gerçekten tam bir turnusolkâğıdı işlevi görmüştür. Zalimlerin yanında taraf tutanlar ile zalimin zulmüne ses çıkarmayanların karşısında direnişin ve insan vicdanın savunuculuğunu üstlenenler ayan beyan ortaya çıkmıştır. Kimi çevreler çok rahat bir şekilde Esed’in yanındayız! diyerek eylemler dahi yapabilirken, direnişçilere olan desteğini dile getirmekten çekinen Müslümanların durumu tam bir acziyeti ifade etmektedir. Veyahut sessizliğini bozduğu yerde silahlı direnişe laf çarpıtan yazarlar(!)hala Afganistan, Bosna direnişi güzellemeleri yapabilmektedir.
Hal böyleyken bu kıyama elinden geldiğince destek olmaya çalışmanın önemi olduğundan çok daha kıymetli bir işe dönüşmektedir. Bu bağlamda ele alınması gerektiğini düşündüğümüz Kardeşim İçin Der’a filmi, eleştirilecek –özellikle teknik anlamda-birçok hususu içerisinde barındıran bir çalışma olabilir. Ama yukarıda zikredilen vasat düşünüldüğünde insanın dilinden Allah razı olsun, demekten başka bir şey gelmiyor. Çok acıdır ki filme gösterilen ilgi de -biraz da kamuoyunun yönlendirildiği popülist konuların etkisiyle olsa gerek- Suriye direnişinin yalnızlığı gibidir. Bir hafta gibi bir sürede -Türkiye’de en yaygın sinema şirketlerinden birisinden- hızlıca kaldırılan film şuan özel gösterimlerin dışında tüm Türkiye’de sadece iki salonda oynamaktadır. Komedi niteliğindeki bu rakamlar filmin, devlet destekli bir proje olduğu düşünüldüğünde trajikomik bir hal almaktadır. Bu filmi destekleyen Kültür Bakanlığı ve TRT çok önemli bir işe imza atmışlar. Bu takdire şayan bir durum şüphesiz. Ama keşke filmin tanıtım ve gişe işleri içinde yeterli destek sağlansaydı. Şüphe yok ki reklamlar görünürlüğü artırmakta ve buna bağlı olarak da ilgi ve alaka da artmaktadır. Kardeşim Der’a filmi bu imkânlardan mahrum bir şekilde gişe mücadelesi veriyor. Okullardan öğrencilerin topluca götürüldüğü animasyon filmleri ve hafta sonu gittikleri şovenist duyguları okşayan asker filmleri ülkenin gündemindeyken çok daha dişe dokunur bir yapıma ilgisiz kalındı.
Filme dair yukarıda ki bakış açısı göz ardı edilmeksizin birkaç kelam etmek gerekirse: Öncelikle maddi imkânlarla temelden bağlantılı olarak çok başarılı bir prodüksiyon ve teknik işleyişten bahsetmek güç. Oyunculukların da özellikle başarılı bir şekilde sahneye aktarıldığı söylenemez. Bizim için önemli bir husus olan ve insanı gerçeklikten soyutlayan birçok abartılı diyaloğun varlığı da filmin senaryosu üzerinde daha dikkatli çalışılması gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkarttığı doğrudur. Ancak tüm bunlar asıl gerçeği göz ardı etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Bu çalışma önemli bir çabadır. Yerli yapımlar açısından ilk sinema filmi olduğu da söylenebilir.1 Bazı kısımlarda silahlı direnişe yönelik yadsıyıcı ifadeler filmin ikinci kısmındaki karakol baskını ile bağlantılı olarak izleyince ortadan kalkıyor. Ama Suriye direnişinin halk gösterilerinden silahlı direnişe geçişi biraz üstünkörü aktarılmış denilebilir. Bu durumu da maddi imkânlar ve sinema sanatının zorlukları ile açıklamak mümkün tabi. Bunun yanında Baas’ın Suriyeliler üzerinde kurduğu tahakküm başarılı bir şekilde izleyiciye aktarılıyor. Her yerde insanların tepesine dikilmiş Beşşar Esed fotoğrafları ve muhaberatın akıl almaz zulümlerine yapılan vurgular gayet başarılıydı. Hulasası Kardeşim İçin Der’a filmi desteklenmesi ve -bir daha vurgulamak gerekirse- bir takım art niyetli çevreler tarafından üstü örtülmeye çalışılan bir kıyamın, haklı bir direnişin anlatıldığı değerli bir yapım olma özelliğine sahip. Umulur ki bu çabalar artsın… Bu noktada hatırlanması gereken; Hamza’nın o duvara yazdığı yazı zalimleri o kadar korkuttu ki Suriye’de taş üstünde taş bırakmadılar. Üzerine yazı yazılacak duvar kalmadı. Her şeye rağmen o yazı unutulmayacak: DOKTOR! SIRA SANA DA GELECEK!
Dipnot:
1- Burada önemli iki çabanın ismini zikretmeden geçmek doğru olmaz: TRT Ev Sineması Kuşağı için çekilmiş olan Hayat Çizgisi Suriye ve Kırıntılar filmleri. Özelikle Kırıntılar isimli çalışmanın Suriyeli mülteciler ile ilgili yapılmış başarı yapımlardan birisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hakkaniyetli bir bakış açısına sahip olan film, Suriyelilere karşı milliyetçi ve sol bakış açılarının ahlaksızlığını başarılı bir şekilde sorguluyor…