Yeni dönemde dayanışma ve ittifakın kalıcı ve etkin olması tabana yani halklara yayılmasıyla çok yakından ilgilidir. Bugün İslâm dünyasının en önemli sorunlarından biri yönetimlerle halkların çizgileri arasında ciddi fark olmasıdır. Bu yüzden yönetimler halkların değerlerine ve evleviyetlerine değil kendi sultalarının, hâkimiyetlerinin devamına önem veriyorlar. Böyle bir politikayla halklarından destek göremeyeceklerini tahmin ettiklerinden de emperyalizmin desteğini elde edebilmek için onun rotasına giriyorlar. Ama artık şartlar değişiyor ve toplumların değerlerini, önceliklerini göz ardı eden politikaların tutunduğu dalların sağlam olmadığı görülecek. O sebeple yönetimler halklarının desteğine dönme ihtiyacı duyacaklar. İslâm âlemi genelinde gerçekleştirilecek dayanışma ve işbirliğinin geniş çaplı ve kalıcı olması için de tabana yayılması büyük önem taşıyor. Tabana yayılan dayanışma aynı zamanda halkların güven ve desteğine mazhar olacaktır.
İSEDAK İstanbul Kararları’nda da dayanışmanın tabana yayılmasını önemseyen bir tutumun öne çıktığı görülüyordu. Fakat asıl önemli olan bunun pratiğe yansıtılması ve istikrarlı bir şekilde korunmasıdır. Ayrıca dayanışmanın tabana yayılmasının sadece ekonomik işbirliği ve ittifaktan ibaret olmayacağı aynı zamanda kitlelerin değerlerinin önemsenmesini, kırmızıçizgilerinin gözetilmesini gerektirdiği unutulmamalıdır.
Kararların birinci maddesinde İslâm dünyasında yoksulluğun önüne geçilmesi için projeler geliştirilmesi üzerinde duruluyordu. Bu doğrultuda yürütülecek faaliyetler gerçekten büyük önem arz etmektedir. Bugün sadece İslâm âleminde değil tüm dünyada yoksulluk ciddi sorundur ve pek çok sorunun da ana kaynağıdır. Sebebi ise doğal kaynakların ve imkânların yetersizliği değil âdil paylaşılmamasıdır. Faiz ve zekât âdil paylaşımı doğrudan ilgilendiren ve birbirine zıt iki önemli uygulamadır.
Birincisi yani faiz kaplarla havuza su taşınmasını ve bu yüzden belli bir sınıfa ait havuzdaki birikimin artmasını sağladığından âdil paylaşımın önüne geçmekte ikincisi yani zekât ise tam tersi bir şekilde havuzdan küçük kaplara nakil yapılmasını ve böylece âdil paylaşımın yaygınlaşmasını sağlamaktadır. Her ikisinde de oran küçük gibi görünür. Örneğin yüzde 2.5 oranındaki faiz belki ilk bakışta göze batmayabilir. Ama bu, kullanılan miktarın tümüne ve periyodik bir şekilde uygulandığından ihtiyaç sahiplerinin imkânlarından her yıl bu oranda bir miktar sermayedarların kasalarına aktarılmakta ve azınlığı oluşturan finans sahiplerinin havuzundaki birikim sürekli artarken çoğunluğu oluşturan ihtiyaçlıların mal varlıkları azalmaktadır. Bu yüzden yoksulluk günden güne yaygınlaşmakta, mal varlığı azınlığı oluşturan bir sınıfın mülkiyetine geçmektedir. Zekâtta ise bunun tam tersi söz konusudur. Oran belki azdır ama mükellefin kişisel ihtiyaç maddelerinin dışında kalan tüm mal varlığından ve periyodik bir şekilde alınmakta böylece her yıl bir dengeleme yapılmakta, maddi imkânların azınlığı oluşturan belli bir sınıfın tahakkümü altında toplanmasının önüne geçilerek toplumun tüm kesimlerine dağıtılmaktadır. Faiz aynı zamanda sermaye ve mal varlığının azınlığın elinde toplanmasına yol açtığından israfa sebep olmakta, zekât ise israfın önüne geçmekte, israf edilmesi muhtemel kaynakları ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktadır. Bu arada son dönemde ortaya çıkan global ekonomik krizin temel sebebinin Afganistan ve Irak işgali ama uygulamadaki sebebinin faiz olduğunu da hatırlatalım.
Yüce Allah faizi haram, alışverişi helal, zekâtı farz kılmıştır. Yoksulluğun önüne geçilmesi, doğal kaynakların ve imkânların âdil bir şekilde paylaşımı da ancak Yüce Allah’ın emirlerine hakkıyla uyulmasıyla mümkündür.
Faiz düzeninin yerine kâr ortaklığı sisteminin yaygınlaştırılması bu konuda duyarlılığını muhafaza eden insanlarımızın yastık altı paralarının aktif sermayeye katılmasını ve muhtemelen Batı bankalarına yatırılmış paraların İslâm âlemindeki yatırım kuruluşlarına aktarılmasını sağlayacaktır. Fakat bu konuda başarılı olunabilmesi için hem ölçülerin gözetilmesi hem de insanların duyarlılıklarının istismar edilmemesi konusunda güven verilmesi gerekir. Bu şekilde güven verilmesi duyarlı halkın yatırımlara destek konusunda iradelerini güçlendirecek, katkıda bulunmalarını sağlayacak ve böylece yapılan işlerin bereketini artıracaktır.
Zekâtın da amacı doğrultusunda kullanılması ve sorumlulukların hakkıyla yerine getirilmesinin sağlanması için hükümetlerden bağımsız, ilim adamlarının gözetiminde, denetime açık kuruluşlar oluşturulmalıdır.
VAKİT