Davutoğlu: “ABD Planı Siyasal İstikrarı Temin Etmez”

Başbakan Davutoğlu, Suudi Arabistan'da Türkiye'nin imzalamadığı bildiriye ilişkin, ''Amerika'nın ne istediği ne kadar belliyse bizim niçin imza atmadığımız da o kadar bellidir'' dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kanal 24'te katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

''ABD Başkanının açıkladığı yeni bir takvim var, buna ilişkin Türkiye'den beklentiler var, IŞİD meselesinde gelinen nokta nedir, Türkiye, bu koalisyonun neresinde olacak'' sorusu üzerine Davutoğlu, hareketli günler yaşandığını, tarihin çok hareketli aktığını, zamanın hareketli bir devinim içinde olduğunu söyledi.

Geciken adaletin, gerçek niteliğini kaybetmesi gibi uluslararası toplumda geciken tedbirlerin daha büyük devasa problemlerini beraberinde getirebildiğini ifade eden Davutoğlu, kendilerinin 4 senedir Suriye bağlamında ortaya çıkan gelişmeler çerçevesinde bütün mütteffikleri ve bölge ülkelerini bir konuda harekete geçirmeye çalıştıklarını ifade etti.

Davutoğlu, şöyle konuştu:

''Bu bölgede yapılar çok kırılgan, bir kere sarsılmaya başlarsa deprem fay hatlarıyla diğer yerlere de süratle yayılır. Eğer bunu kontrol altına tutmak icap ediyorsa ki icap ediyor, Suriye krizinin bir an önce çözülmesi lazım. Çünkü Suriye, Suriye belki doğal kaynaklar bakımından değil ama stratejik bakımdan bölgenin en önemli bölgesi. Neden? Bir yönüyle Irak'a bir taraftan komşu, bir taraftan Lübnan'a komşu, bir taraftan Filistin ve İsrail'e komşu. Diğer taraftan Türkiye ve Ürdün var. Bu üç komşunun, üçü de birisi etnik ve mezhebi bakımdan çok yapılı Irak gibi, Lübnan gibi. Filistin'de de zaten bir işgal ve süregiden bir uluslararası bir problem."

"Suriye krizi kontrol altına alınmazsa buraların hepsinde çok ciddi depremler yaşanır" diye anlatmaya çalıştıklarını belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Başta önce Esed'e anlatmaya çalıştık 8-9 ay, dinlemedi anlamadı. Zannetti ki dünya hala, bölge hala 80'li 90'li yıllarda babasının demir yumrukla ezdiği, Hama, Humus dönemlerinde yaşıyor, yani 1982 yılında Soğuk Savaş şartlarında. Neredeyse yalvardık, ' bu gidişat kötü, ülkenizle ilgili çok ciddi sıkıntılar var, hepimiz etkileniriz, şu reformları yapın'. 6-6.5 saat hep bunları konuştuk. Dinlemedi bizi çok ciddi zulümler ortaya çıktı.''

Diğer ülkelere ''eğer bu rejim durmazsa radikalleşme artacak" uyarısında bulunduklarını bildiren Davutoğlu, bunu, hem İran ve Rusya gibi  Suriye'nin dostu ülkelere anlattıklarını hem de eskiden beri Suriye'yi eleştiregelen ve kendilerinin Suriye ile geliştirdikleri iyi ilişkileri eleştiren başta ABD olmak üzere Batı ülkelerine anlatmaya çalıştıklarını kaydetti. Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Hep İran ve Rusya kanadı 'Nasıl olsa Esad rejimi kontrol altına alır durumu, biz de müttefik kaybetmeyiz' diye düşündüler. Diğer ülkeler ise bir müddet görelim. Bir müdahale, zaten ABD müdahale yorgunuydu Irak dolayısıyla. Avrupalıların da bölgeye ilgisi çok sınırlıydı. Türkiye tek başına neredeyse feryat etti. Her toplantıda, her yerde. Sayın Kerry ile de tekrar konuşmamız esnasında bütün o serencamı paylaştık. Her yerde bunu anlattık. Çünkü biz biliyoruz bölgeyi. Bölgede eğer devlet yapıları çözülürse etnik ve mezhep kimlikler öne çıkar. Etnik ve mezhep kimlikler öne çıktığında yabancılaşanlar, kendilerinin dışlandığını hissedenler, radikalleşmeye yönelir. Nitekim maalesef  olan, Suriye'de yüzde 12'lik bir sınırlı bir azınlık, geri kalan hükmetmeye çalışınca ve onlara her türlü baskıyla gelince bir mezhep çatışmasına dönüştü.''

''ABD'NİN IRAK'TA BIRAKTIĞI SİLAHLAR IŞİD'İN ELİNE GEÇTİ''

Irak'ta Maliki için çok eleştirildiklerini hatırlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:''

''O zaman Sayın Başbakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın uyarıları, dünya önünde uyarılar yaptı. İçeride ne kadar eleştirildik. Kılıçdaroğlu, kalktı gitti Bağdat'a, Maliki'nin elini sıktı. Türkiye sırf bizi rahatsız etmek için. Ne oldu? Sonunda  Maliki'nin o politikaları, Irak ordusunun Musul'dan her şeyi bırakarak kaçmasına yol açtı. Her şeyi bırakmanın önemi şu: bıraktığı şeyler IŞİD'in eline geçti. Bütün dost ülkelere muhalefeti destekleyelim derken, 'ya muhalefete giden silahlar başka ellere geçerse' diye haklı bir kaygı var. Ama şimdi Amerika'nın Irak'a bıraktığı silahlar, külliyen, topluca en sofistike silahlar, IŞİD'in eline geçti. Burada, altını küremediğiniz zaman, problemi zamanında çözmediğiniz zaman bir sonraki döneme alacağınız tedbirin çıtası yükseliyor. Maalesef bugün böyle bir durumla karşı karşıyayız''

''BİZ SINIRIMIZDA RADİKALLEŞME İSTEMEYİZ''

Radikalleşmenin büyük tehdit olduğunu vurgulayan Davutoğlu, ''Biz sınırımızda herhangi bir terör yapılanması,  radikalleşme istemeyiz. Ama bunun sebeplerine inmedikçe ve bunun sebepleri ortadan kaldırılmadıkça, bir grubu tasfiye edersin, başka bir grup çıkar'' dedi.

Bölgede şu anda maalesef mezhepçi politikalarla Irak, Suriye, Lübnan hattında Sünni kesimlerin kendilerini sahipsiz ve yalnızlaşmış hissettiklerini ifade eden Davutoğlu, ''Şii olması önemli değil, Şiiler yalnızlaşmış olsaydı onları savunmak gerekirdi. Yapılması gereken derhal bu tür tehditlere karşı ortak bir tutum sergilemek. Ama bu tehditlere karşı sergilenen ortak tutumun bir taraf adına, diğer tarafa dönük bir operasyon haline dönüşmemesine özen göstermek. Bu andan itibaren daha çok kitleler, yabancılaşan, dışlanan kitleler, bu tür radikal eylemler içine girerler'' değerlendirmesinde bulundu. 

ABD Başkanı Obama'nın da buna benzer ifadeleri bulunduğu hatırlatılarak, ''Dediğinize geldiklerini mi düşünüyorsunuz'' sorusuna  Davutoğlu, şu yanıtı verdi:

''Kesinlikle. Bu kadar yıldan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız hasta yatağındaydı. Joe Biden (ABD Başkan Yardımcısı) buraya geldi 2012'nin Aralık'ında, hasta yatağında bunu anlatmaya çalıştı. Ben geçen sene Irak'la yine de ilişkileri düzeltelim diye gittiğimde Maliki'ye bunu anlatmaya çalıştım 2013 Ekim'inde. Hep şöyle yorumlandı: Irak, demir bir yumrukla idare edildi, yani Müslüman topluluklar otoriter bir rejimle ancak istikrara dönerler. O zaman Esed gibi bir rejim Suriye'de dursun ve terör yayılmasın diyenler oldu. Batı'da da diyenler oldu, Doğu'da da. Irak'ta da Maliki, demir yumrukla idare etsin ve yarı otoriter. yarı demokrat, seçim itibarıyla demokratik gibi görünen, halbuki seçim sonrasında da bizim de desteğimizi almış olan Irakiye seçimi kazandı. El-Irakiye olmuş olsaydı, düşünün geçmiş 4 sene hükümeti Irakiye kursaydı, Sünni Şii hep beraber, başında Şii İyad  Allavi de başkanı Sünniler de içindeydi. O kurmuş olsaydı bu mezhep çatışması yaşanmazdı. Bunu anlatamadık. Hep şu: 'Burayı bir şekilde yarı otoriter şeye terk edelim.' Ama görünen ne oldu? O otoriter yapılar daha büyük kitlesel patlamaları beraberinde getiriyor. Sahipsiz kitleler yine Maliki, Tarık Haşimi'yi ülkeden çıkardığında, Nuceyfi'nin evini tanklarla çevirdiğinde, Rafi el-İsavi'yi  Bağdat'tan dışarı çıkardığında, hala Erbil'de yaşıyor... Hep anlattık ki bunlar meşru, barışçıl, Sünni siyasi liderler. Bunları dışlarsanız, yerini alacak olanlar yeni siyasi lider olmaz. Radikalleşen eğilimler olur dedik. Ama bunlar dinlemedi. İtham edildik, halbuki nasıl bir Sünnicilik yaptı ki 2013 yılında en büyük problemi bir başka ülkedeki Sünni otoriter rejimle yani Sisi yönetimiyle yaşadık. Yani sadece Maliki'ye tepki göstersek Sisi'ye göstermesek hadi bu haklı olabilir. Maliki'den daha büyük krizi biliyorsunuz Sisi, Sünni bir yönetim olan onlarla yaşadık. Burada ilkesel olarak doğru yerde durmadı insanlar.''

"BİR, İKİ HAFTA BİLE BEKLEMEYİ ÇOK GÖRMÜŞTÜ AMERİKAN YÖNETİMİ"

Davutoğlu, ''Tarih öyle böyle akıyor, sonuçta sizin geldiğiniz yere geliniyor ama binlerce on binlerce insanın canına, belki yüz binlerce insanın canına malına ve bütün bir bölgenin istikrarsızlığına yol açıldıktan sonra geliniyor'' dedi.

Bugün ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile görüşmesinde bu konuda herhangi bir itiraf ya da özür beyanı olup olmadığına ilişkin bir soru üzerine, Davutoğlu, bu tür diplomatik görüşmelerde muhatabın "bakın haklı çıktım, siz haksız çıktınız" veya "geciktiniz" demesinin doğru olamayacağını söyledi.

Burada sıkıntının tutumların senkronize olamaması olduğuna dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Beşşar Esed ile görüşürken 9 ay Amerikan yönetimi, 'bu görüşmeleri kesin, adam cesaretlendiriyor bu görüşmeleri' diye ısrar etti. Ben Şam'a gidip de Beşşar Esed'i ikna etmeye çalıştığımda, yalvar yakar durdurun şu zulmü dediğimde o zaman bir, iki hafta bile beklemeyi çok görmüştü Amerikan yönetimi. Sonra biz artık ümidi kesip, burada istikrar ancak ve ancak bu rejimin dönüşmesi ya da değişmesi ile sağlanabilir çünkü binlerce insan sınırlarımıza geldi. Bunu söylediğimizde müttefiklerimiz bu sefer, daha alttan almaya başladılar. Kimyasal silah konusu da aynı şekilde. 'Birlikte hareket edelim' dendiğinde bir müddet sonra tekrar bir yavaşlama oldu. Bunu şunun için zikrediyorum: Türkiye, doğru zamanda doğru kararlar aldı. Beşşar Esed ile o zaman konuşulması gerekiyordu çünkü yüzde 1 bile ümit olsa o ümidi tüketmeden olamazdı bir de eski bir ilişkimiz var. 'Belki değiştirip, ikna ederiz' diye düşündük sonra zulmettiğinde de sert bir tutum takınmak gerekiyordu. Çünkü zulüm, baskı karşısında esnek tutum takındığınızda karşı taraf bunu zaaf olarak algılıyor. Karşı taraf derken sadece Beşşar Esed rejimi değil onu destekleyen unsurları da söylüyorum. O zaman tutarlı bir politika eksikliği yaşandı o siyasi toplumda."

"ONLARI SAYIN KERRY İLE KONUŞTUK"

Davutoğlu, terör tehdidiyle sadece Irak'ta mücadele edilir, Suriye'de de ihmal edilirse daha büyük bir krize yol açılacağına işaret etti.

İstense de istenmese de Irak, Suriye ve Lübnan'ın ortak bir gerilim hattına, fay hattına dönüştüğünü belirten Başbakan Davutoğlu, "Birini onarayım diye sınırlı bir şey yaparsanız, öbür tarafta daha büyük bir depreme sebebiyet verirsiniz. Bunun bir bütün olarak ele alınması ılımlı, mezhepçi, etnik milliyetçi olmayan yani Arap, Kürt, Türkmen milliyetçisi olmayan unsurların bir araya getirilmesi lazım. Bu unsurlar bir araya gelecek ve yeni bir siyasi inisiyatif gelişecek. Bir siyasi inisiyatif de askeri olarak desteklenecek, olması gereken bu" değerlendirmesini yaptı. 

Davutoğlu, Irak'ta bir hükümet kurulduğunu ve kendilerinin de tebrik ettiğini anımsatarak "Destek vereceğimizi ifade ettik, göreceğiz. O hükümet eğer kucaklayıcı, içselleştirici bir tutum takınırsa ve Anbar, Musul, Selahattin Diyala Hattındaki Sünni nüfusu sistemin içine tekrar çekmeyi başarırsa Irak'ın birliği, bütünlüğü korunur. Kürt yönetimine dönük olarak uyguladığı ambargoyu kaldırıp, maaşları ödemeye başlarsa tekrar merkezi hükümet... Ama bir hükümet düşünün ki kendi toprağı olduğu iddia ettiği bir bölge yani Kürt bölgesine maaş ödemiyor, 8-9 aydır maaş ödemiyor. Bu devleti nasıl bir arada tutmak mümkün? Onları bugün Sayın Kerry ile de konuştuk" ifadesini kullandı.

"SÜNNİLERİ KAZANMADAN BU MÜCADELE BAŞARIYA ULAŞMAZ"

Herhangi bir radikalleşme eğilimine karşı kabul göstermeyi, tepki almayı geliştirmeyi doğru gördüklerine değinen Davutoğlu, ama bunu siyasi bir tutarlı yaklaşımın da bütüncül bir parçası kılmak gerektiğini dile getirdi.

Başbakan Davutoğlu, IŞİD konusundaki tutumlarını ülkesel olarak söylediği çerçevede karşıladığını fakat bilinen gerekçelerle de dikkatli olunması gereken bir durumun da bulunduğunu vurguladı.

Her ne olursa olsun IŞİD veya başka isimlerle radikalleşme eylemini önlemenin yolunun güvenlik tedbirlerinin yanında, içselleştirilmiş bir siyasetin Suriye, Irak ve Lübnan'da egemen kılmak olduğunun altını çizen Davutoğlu, şunları belirtti:

"Eğer bu mezhepçi tutum Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da devam ederse siz IŞİD'i tasfiye etseniz İKİD çıkar, başka bir şey çıkar, EŞİD çıkar. Bunun nihai çözümü, siyasal olarak da o bakımdan Sayın Obama'nın söylediği şey doğru, 'Sünnileri kazanmadan bu mücadele başarıya ulaşamaz.' Çünkü eğer Irak ordusu ya da Suriye ordusu, IŞİD'e karşı savaşırsa bu savaş, Irak ve Suriye ordusunun hemen hemen tamamıyla Sünni ve Nusrai bir ordu haline dönüşmüş olması dolayısıyla mezhep çatışması gibi görünür. Kimse Musul'da artık Irak ordusuna, Irak ordusunun yapısı değişmedikçe kendi ordusu gibi bakmıyor. Sıkıntı burada zaten. Ulusal ordu ortadan kalkmış. O zaman yapılması gereken, daha kapsamlı bir strateji ile bütüncül bir şekilde ve bütün bu alanda etkili bir politika yürütmek."  

"KENDİ TUTUTMUMUZDAN BİR EKSİKLİK VE YANLIŞLIK GÖRMÜYORUM"

"Amerika'nın şu anda ortaya koyduğu perspektif, sorunun çözümü için sizce yeterli görünmüyor mu?" sorusunu yanıtlayan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Bir şekilde güvenlik tedbirleri gerekli ama düzen kurmak için yeterli değil. Düzen kurmaktan kastım, siyasal istikrarı temin etmek için. Hele hele bazı yerlerde, şu gibi bir kanaat var ki bu başka bir felaketin önünü açmak. NATO Zirvesi'nde bunun dile getirildiğini duyduk, bunu muhataplarla da paylaştık; 'IŞİD'i yok etmek için Esad ile işbirliği yapalım.' Bu ne demek biliyor musunuz? Bütün o şu anda muhalefeti, IŞİD'e kaymamış ılımlı muhalefeti bile IŞİD'e itmek demek. Esad ile işbirliği yapıldığını bildiği anda Özgür Suriye Ordusu bünyesindeki ve IŞİD'den de hoşlanmayan, hatta nefret eden kesimleri dahi oraya doğru itmek anlamına gelir. Ortadoğu halkları, artık iki kötüden birini tercih etmek gibi bir kaderle karşı karşıya bırakılmamalı. Niye iyi bir alternatif olarak ortaya koyamıyoruz?" 

Davutoğlu, "IŞİD'in Irak'ta zemin bulmasının sebepleri konusunda Amerika ile sizin politikalarınız ortak noktada buluşmuş görünüyor. Muhataplarınız, Sayın Kerry, her ne kadar 'evet haklı çıktınız' gibi bir itirafta bulunmasa bile görünen tablo o. Geriye dönüp baktığınızda sizin politikalarınızın eksik, yanlış kaldığı yerler görüyor musunuz?" sorusu üzerine, başkalarının haklı çıktığı bir husus olmadığını ama geliştirdikleri politikaları her zaman değerlendirdiklerini ve gerekirse öz eleştiri yaptıklarını ifade etti. 

3-3,5 senede Suriye'de Irak'ta olan gelişmelere bakıldığında uygulanan yöntemler olarak da hiçbir yanlışlık görmediğini belirten Davutoğlu, ancak kimyasal silahlar gibi bazı konularda uluslararası sistemin bazı sözlerine fazla güvendiklerini dile getirdi. Davutoğlu, "Nihai kertede kendi tutumumuzda bir eksiklik ve yanlışlık görmüyorum ama başkalarının tutumları ile ilgili hususlarda derin hayal kırıklığı yaşadığımızı da söylemek zorundayım" dedi. 

Davutoğlu, "Müttefiklerimizin yanlışları mıdır, bugün bizim de karşı karşıya bulunduğumuz olumsuz tablonun sorumluları?" sorusuna, "Sadece müttefiklerimiz değil, BM Güvenlik Konseyi'ndeki 5 daimi üyenin bu kadar temel ilkelerde bu kadar anlaşamamış olmaları, bizim elimizde olan bir şey değildi" cevabını verdi.

Birçok kere meslektaşlarına "Tutuğumuz taraflar farklı olabilir, savunduğumuz ilkeler farklı olabilir ama herkesin birleşmesi gereken en azından iki ilke var. Bir tanesi mültecilere insani yardımlar konusunda hepimiz buluşabiliriz ve diyebiliriz ki; mültecilere insani erişim engellenmemeli diye bir karar çıkartalım BM Güvenlik Konseyi'nden" dediğini aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Kimse buna itiraz edemez çünkü bu ortak, evrensel bir değer. Bu erişimi engelleyen kimse, ister sizin desteklediğiniz rej, ister bizim desteklediğimiz muhalefet olsun, kimse onu birlikte cezalandıralım. Yıllarca bunu söyledik. Mesela bu mutabakat sağlanamadı. Yine savaş suçları konusunda bir ihtilaf var mı, savaş suçları diye bir hukuk var. Bu hukuk müktesebatında kimyasal silah da kullanmak da dahil olmak üzere, yine taraflara söyledik. Savaş suçları konusunda, yani varil bombaları, yani gaz bombaları, kitle imha silahları, kimyasal silahlar, açlıkla öldürmek... Bunu kim yapıyorsa muhalefet yapıyorsa muhalefeti cezalandıralım, rejim yapıyorsa rejimi cezalandıralım ama bu iki temel insani konuda bile anlaşamadık. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde bu kadar gelişmiş bir hukuk müktesebatı varken, BM'nin uluslararası istikrarı sağlamakla görevlendirdiği Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinin bu kadar duyarsız, bu kadar birbiri ile anlaşamaz noktaya gelebileceği ihtimali, 5 sene önce sadece benim değil kimsenin inanacağı bir ihtimal olmazdı."

"BU BÖLGE, TARİHLE MÜTENASİP OLMAYAN AKIMLARDAN ARINACAK"

Davutoğlu, "Diyorlar ki; Osmanlı, 1. Dünya Savaşı'nı müttefiklerini kaybettiği için kaybetti. Şimdi de bizim dış politikamız, iyi sonuçlar vermediyse bunun sebebi, sorumlusu bizim müttefiklerimizin hatalarıdır. Bu mudur sizin de değerlendirmeniz?" sözleri üzerine, sürecin daha bitmediğini, "İyi sonuç vermedi" demek için erken olduğunu söyledi. Davutoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bizim politikamızın doğruluğu bugün nasıl Irak'ta ortaya çıkmışsa nasıl Suriye'de... Daha çok çıkacak ve bu süreç devam ediyor. Biz, bu bölgede herkesin onurlu bir şekilde yaşadığı, kimsenin kimseye adı, etnisitesi, mezhebi üzerinden bir zulüm yapamadığı, özgürlük ve güvenlik dengesinin sağlandığı ve bütün halkların iç içe geçmiş şekilde yaşadığı bir bölge hayal ediyoruz. Hayal değil ama bu. Bu, stratejik hedefimiz, bunu gerçekleştirmek... Göreceksiniz, öyle veya böyle, bugün veya yarın, geçmişte birçok medeniyetlere beşiklik etmiş olan bu bölge, bütün bu kısır ve tarihle mütenasip olmayan bütün akımlardan arınacak kendi geleceğini kendisi inşa edecek ama bu, zor ve çileli olacak. Bunu hepimizin bilmesi lazım." 

"Suudi Arabistan'daki bildiriye Türkiye imza atmadı ve Amerika'nın ne istediği aşağı yukarı belli, Türkiye'den ya da koalisyona katılacak ülkelerden. Ne verme durumunda Türkiye? Kerry, istediklerini duyarak mı ayrılıyor Türkiye'den?" sorusunu yanıtlayan Davutoğlu, "Amerika'nın ne istediği ne kadar belliyse bizim niçin imza atmadığımız da o kadar açık ve bellidir. Bunun için Arif'e tarif gerekmez. Bunu da herhalde herkesin bildiğini ümit ediyorum. Bunun için çok detaylı analize girmek, niçin imza atmadığımızın gerekçesine de zarar verir" diye konuştu.

"HERKESİ BİR İNSAN CANI İÇİN, SUSMASI GEREKEN ANLAR VARDIR"

İnsani yardımlar konusunda Türkiye'nin elinden geleni yaptığını ama Türkiye'nin gözönüne alması gereken başka faktörler olduğunu anlatan Davutoğlu, şu görüşleri dile getirdi:

"Gerçekten benim yine tahmin etmekte zorlandığım ve karşılaştığım için derin hayal kırıklığı yaşadığım hususlardan birisi bu konu. Niye biliyor musunuz? Amerikalı rehineler 2 yıldır oradalar neredeyse ve bunlar gazeteci ama onların gazeteci arkadaşları, onların orada olduğunu ilan etmediler, yazmadılar. Amerikan kamuoyu, bunu paylaşmadı. Her gün Amerika'da kongrede yönetim muhalefetleri çıkıp da bunu gündeme getirmediler. Bunun için sert tartışmalar yaşanmadı. Yönetimi bu konuda açıklama yapmaya zorlamadılar, iki vefat olmasına rağmen hala zorlamıyorlar. Niye biliyor musunuz? Çünkü biliyorlar ki bu insani durum, hassasiyet gerektirir. Herkesin konuşması gereken anlar vardır, herkesin bir insan canı için, kutsal bir insan hayatı için susması gereken anlar vardır. 3 aydır bütün uyarılarımıza rağmen, bugün gelen TÜSİAD heyetine basın özgürlüğü ve bu konuları açtığında kendilerine de söyledim, basın özgürlüğü veya eleştiri bir haktır ama bunun da bir etik sınırları var. Başka bir insanın hayatı sözkonusu olduğunda dikkatli davranılmazsa bir insan hayatından daha aziz olan bir başka özgürlük olabilir mi?"

Son 3 aydır kendilerinin her gün açıklama yapmaya zorlandıklarına dikkati çeken Davutoğlu, "Hala geçen gün Meclis'te eski bir diplomat sorumsuzca bunu gündeme getiriyor, sorumsuzca. İsteniyor ki biz açıklamada bir takım şeyler söyleyelim ve karşılığında rehinelerimiz zarar görsün. Bundan memnun mu olunacak? Beni bu sorumsuzluk ve muhalefetin duyarsızlığı gerçekten üzüyor, basında da bazı duyarsızlıklar. Nihayetinde herkes bunun sebebini biliyor. Ben Anadolu'ya gittiğimde ailelerle bazen bir araya geldiğimde onlar anlıyorlar onu; neyi, niçin yaptığımızı. Bunu gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz" değerlendirmesinde bulundu. 

"BİRİNCİ ÖNCELİK O CANLARIMIZIN, AİLELERİNE KISA ZAMANDA KAVUŞMASI"

"Bir aşamada, o ne zamansa sizce ne zamandır, onu sormak isterim size. Ne zaman bu iş niye başımıza geldi, niye Türkiye bu durumda kaldı, niye insanlarımız bu durumda kaldı? Bunu sorgulayacağımız..." demesi üzerine Başbakan Davutoğlu, sorgulamanın her zaman mümkün olduğunu dile getirdi.

Davutoğlu, olayın yaşandığı gün bunu kendi içlerinde sorguladıklarını belirterek, "Nerede, kimler herhangi bir yanlışlık veya yanlış değerlendirme yaptı mı?" diye Bakanlıkta bütün ekibini toplayarak, bunu sorguladıklarını anlattı.

Belli önceliklerin olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Birinci öncelik şu anda o kardeşlerimizin, o canlarımızın ailelerine en kısa zamanda kavuşması. Yapabileceğimiz ne ise bunu yapacağız. Daha önce öyle olaylar yaşadık ki Afganistan'da uzun bir kaçırılmadan sonra ailesine ve kaçırılan kod adı 'mühendis' diye bildiğimiz bir vatandaşımıza susması telkin edildi. Anadolu insanları, sustular, devlete güvenip sustular. 1,5 yıl sonra, ben her gün takip ediyordum her türlü araçla Afganistan'dan, giden elemanlarımıza 'ne zaman geliyor mühendis' diye... Geldi mühendis, evine de döndü. Gerçekten 'mühendis' değil, kod adı böyleydi. Şimdi beklediğimiz tek şey şu: Sorumluluk içinde davranılması. Tutup da 'IŞİD ile bu konuda şu müzakereler yürütülüyor' diye ortalığı asılsız haberlerle velveleye verdiğiniz zaman, bunları bu konuda hassasiyet göstermek için devlet adamı olmaya gerek yok, bu olayları çok yakından takip etmeye de gerek yok. İnsan olmak yeter, insan olmak ve empati yapmak, onlar yerine düşünmek, onların aileleri yerine düşünmek yeter ama maalesef devlet adamı olma iddiasındakiler dahi bu konuda insani bütün duyarlılıktan uzak davranıyorlar" diye konuştu.

Davutoğlu, sabırla beklenilmesi gerektiğini vurgulayarak, her türlü tedbiri alacaklarını, ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti.

Bu zor durumun başka ülkelerin de başına geldiğine değinen Davutoğlu, "Önemli olan burada hepimiz tam bir milli birlik ve beraberlik içinde hem onlar için dua etmeliyiz hem de elimizden gelen her türlü gayretle zaten çalışmakta olan devlet birimlerimize destek olmayız, köstek değil" dedi.

"SURİYE GÖZARDI EDİLİRSE SORUN ÇÖZÜLEMEZ"

Davutoğlu, "Suriye gözardı edilirse sorun çözülemez. Radikalleşmeyi önlemenin yolu içselleştirici siyaseti egemen kılmak" dedi.

 

Haber Haberleri

Mehmet Görmez’den Riyad’daki festival görüntülerine tepki: İslam'ın değerlerine saldırı
Bağdat'taki rehabilitasyon merkezinde 5 bine yakın uyuşturucu bağımlısı tedavi görüyor
Gazze'de 6 ay bombardıman altında yaşayan Salhiya: Bir ayağımız ahirette, bir ayağımız dünyadaydı
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Özgür Özel hakkındaki "Cumhurbaşkanına hakaret" ve "iftira" soruşturmasında ''yetkisizlik'' kararı