Davaya Hatıra Fotoğrafı Çektirmeye Bekleriz!

Bugünün darbecilerini, “yapılmamış davanın hesabı mı olur” diyerek alkış tutup ardından da “12 eylül rejimi sürüyor” diyerek insan içinde dolaşanlar, adliye kapılarında hatıra fotoğrafı da çektirirler elbet.

Melih Altınok, bugünkü yasından darbecilerin yargılanmasının önünü açan referandum sürecinde “yetmez ama evet” tutumunu eleştiren “hayır”cı bloğun tutumunu hatırlattı. “Darbeciler yargılanabilir mi? AK Parti kimi kandırıyor? Memleket bildiğin enayi yerine konuyor ayol!” diyerek akıllarınca referandumda oylanan maddeleri olumlayanları aşağılayanları anımsatan Altınok, Mertler ve Temelkuranların yarınki 12 Eylül davasını izlemeye gelip gelmeyeceğini soruyor.

Alkışlarla yaşıyorlar

Melih Altınok / Taraf

Yo henüz Zeki Müren’in “Alkışlarla yaşıyorum” dediği o güzel şarkısı ortalarda yoktu.

Ama bu, 12 Eylül darbecilerinin 6 Kasım 1983 Genel Seçimleri sonrası açılmasına izin verdikleri parlamentonun üyelerinin coşkusunu hiç de etkilememişti.

TBMM Başkanı Necmettin Karaduman kürsüye çıktı ve Cumhurbaşkanı’nı, Evren’i davet ettikten sonra şu konuşmayı yaptı:

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni parçalanmaktan kurtararak yüce milletimizi güven ve huzur içinde yaşama ortamına getiren ve demokratik parlamenter düzene yeniden geçişte verdiği sözü eksiksiz bir şekilde uygulayan başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bu dönemin ağır sorumluluğunu paylaşan Milli Güvenlik Konseyi sayın üyelerine ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Millet Meclisi’nin en içten şükran duygularını ifade etmeyi tarihî bir görev sayıyoruz.”

Halkını esir alan ve onurlarını beş paralık eden darbeciler için “şükran bildirisi” yayınlayan, oybirliğiyle işkencecilerine liyakat nişanı vermeyi teklif eden dönemin milletvekillerinin heyecanı, Evren’in konuşması boyunca da sürer. Devrik Meclis’in stenoları kayıtlara sık sık şu yüklemsiz cümleleri düşer:

“Milletvekillerinin yoğun alkışları...”

Bu kepazelik vesikasından sonra o köprünün altında ne muhtıralar, post-modern darbeler ve tehditler alkışlandı.

Bizzat mağdurlarının alkışlarıyla yaşayan 12 Eylül darbecilerinden Evren ve Tahsinkaya’nın yargılanmasına yarın Ankara’da başlanacak. Hepimiz orada olacağız.

Davaya TBMM’nin de müdahil olacağı konuşuluyor. Meclis Başkanı Cemil Çiçek “Bekleyin görün” dedi.

Konu hakkında görüşlerini sorduğum AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik “Hukuki prosedürü bilmiyorum ama kişisel görüşüm siyasi olarak Meclis’in taraf olmasıdır” dedi.

Sanırım parlamento, “hukuki engel” gibi prosedürlerin arkasına sığınmazsa demokratların beklentisi olan bu sembolik önemi büyük kurumsal hamleyi yapacak.

Bakın, Meclis düşünürken, yarınki mahkemenin yolunu açan Referandum’daki “evetlerimiz” için bizlere söylemediklerini bırakmayanlar bile şekilden şekle girmeye başladılar.

O günlerde bu tercihimizden ötürü “Memleket bildiğin enayi yerine konuyor ayol” diyerek akıllarınca bizleri aşağılayan Mertler ve Temelkuranlar da orada olurlar belki.

Zira bizlere “‘Kenan Evren’i yargılayacağız’ diye bu milletten oy istediler ama kabahat Başbakan’da değil, kabahat o dönek solcuların” diye seslenen CHP’li Muharrem İnce’nin partisi davaya müdahil oldu bile. Aynı tavırdaki DİSK’i, TKP’si, şusu busu da.

Geçenlerde davaya müdahil olan 78’liler Vakfı’nın adliye önünde çektirdiği fotoğrafta BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder de kadraja girmişti mesela. Daha önce “halvetin aktifine” tuttuğumuz “peşkir” (havlu) diye yorumladığı iddianameye şimdi dört elle sarıldığını gördüm Önder’in.

Hatırlatalım, “yetmez”imizin yetmediği ve kendisinin aşağıdaki satırlarına “elbette” cevap verdim diye “çok ayıp ettiğim” Sırrı Bey, “zırvalık” dediği “12 Eylülcüler yargılanacak” ısrarımız için o günlerde neler yazıyordu Radikal’de.

“(Referandumda) ne acıdır ki egemenlerin gerdeğine sağdıçlık ettiniz. Damadın size olan minneti üç gün bile sürmedi. Bir yanda talan edilmiş bir hak ve özgürlük bedeni, bir yanda sizin sağdıç emeğiniz. Bu geceye peşkir tutmuş olmanın ağırlığı yanında yumurtanın özgül ağırlığı ne kadar olabilir ki?”

Tamam, “Ne var hatalarını anlamışlar ki” falan diyorsunuz belki.

Referandumdaki evet tavrının “nasıl olup da sol adına savunulabildiğini” anlamayan ileride bu “budalalığımızı anlamakta zorlanacağımızı” düşünen Oğuzhan Müftüoğlu’nun bile davaya müdahil olacağını hatırlatıyorsunuz belki de.

İyi de Müftüoğlu’nun müdahil olduktan sonra bile hâlâ (dün) “Bu gerçekten çok tuhaf. Hakikaten referandumda 15. Madde’nin oylandığına inanan kimse kaldı mı?” diye söylenmesini nereye koycağız?

Bugün el mecbur 12 Eylül referandumunun meyvelerini toplayan ancak Ergenekon’u, Balyoz’u boşa çıkartmak için yapmadıkları manipülasyon kalmayan ajitatörleri unutacak mıyız?

Kusura bakmayın ama tıpkı Ahmet Şık’ın Avrupa’da yaptığı konuşmada olduğu gibi, “darbeciler değil gazeteciler, akademisyenler yargılanıyor” diyerek bu önemli darbe davalarını hukuk sisteminden kaynaklı kişisel mağduriyetlere indirgeyenlerin sahte 12 Eylül ricatları benim için hiçbir şey ifade etmiyor.

Gün gibi ortada olan Balyoz ses kayıtlarındaki bizzat askerlerin ağzından çıkan “güncelleme yapın” ifadelerine rağmen, yazı karakterinde boncuk arayan giz avcılarının 12 Eylülle hesaplaşma arzusu taşıyabileceklerine dair kafamda bir güncelleme yapmam çok çok zor.

Yo ben onların demokratlara 12 Eylül Referandumu’nun ardından dediği gibi “nasıl insan içine çıkacaksınız” falan da demiyorum.

Çıkarlar.

Tıpkı 12 Eylül darbecilerini alkışlayan dönemin vekilleri ve ‘aydınları’ gibi, bugünün darbecilerini, Ergenekoncuları, Balyozcuları “yapılmamış davanın hesabı mı olur” diyerek alkış tutup ardından da “12 eylül rejimi sürüyor” diyerek insan içinde dolaşanlar, adliye kapılarında hatıra fotoğrafı da çektirirler elbet.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!