Aydın Doğan, o kadar televizyonuna, onlarca gazetesi, yüzlerce yazarı ve muhabirine rağmen, kendisi aleyhindeki haberlere cevap veremiyor, soluğu mahkemede alıyor..
Sizin elinizdeki imkânları, Vakit’in imkânları ile kıyaslamaya bile kalkışmak akıl kârı bir iş değil..
Buna rağmen, niye mahkemeye gidiyorsunuz ki?
Size bir eleştiri mi yöneltildi? Rahatsız mı oldunuz? İki tane gazetenizde, konunun doğrusunu yazarsınız, karşınızdaki kişi de mat olur. Gerçekten yanlış bir şey yazıldı ise, tabiî..
Bir gazetede sizin aleyhinize çıkan haberi, iki televizyon haberi ile cevapladınız mı, konunun doğrusunu anlattınız mı, size yanlış isnatta bulunan muhabir veya yazar, artık o eleştiriyi bir daha yapamaz duruma düşer..
Olay bu kadar basit.
Ne gerek var, kalkıp mahkemeleri bu işlerle meşgul ediyorsunuz.
Mahkemeden çekindiğim için değil.. Tartışmada hakemliği, “Türk milleti adına” karar veren kişiler yerine, direkt “Türk Milleti”nin kendisine bırakmayı tercih ettiğim için.
Dava gidiyor, bir mahkemede karara bağlanıyor.
Oysa, tartışmayı halkın önünde yaparsak, halk karar verecek, “Vakit mi yalan söylüyor, yoksa AydınDoğan mı?”
Ne yazmışız da, onlarca milyarlık tazminat talep ediyorlar?
Kendi gazetesindeki şahısların, kullandığı türden, durduk yerde “ahlâksız”, “kahpe” vesair suçlamalarda mı bulunmuşuz? Kimseye söylenmeyecek şekilde, sadece ve sadece hakaret etmek için kullanılan sıfatları mı yöneltmişiz?
Hayır..
Ne demişsek, mutlaka gerekçesi de verilmiş, iddia makul şekilde izah edilmiş..
Ne demişiz, en azından ben kendi adıma hatırlatayım, ne demişim: “Doğan silahşörlerinin cesaretleri var mı?” demişim.. Buyurun kelimeleri tek tek irdeleyelim.
Doğan: Eleştirdiğimiz kişinin soyadıdır. Sözlüğü açıp baktığınızda, bir hakaret sözcüğü olarak tanımlanmaz.
Silahşör: Bir hakaret ifade ettiğini, aklı başında hiç kimse iddia etmez.
Cesaret: Hakaret değil, tam aksine övgü sıfatıdır. Varlığının / yokluğunun sorgulanması da tahkir değildir.
Eeeee?! Ne var şimdi bu cümlede ki; kalkıp 40 milyar istiyorsunuz?
Diyecekler ki, başlıktan değil, yazıdaki “Patron, sen bu rezaleti nasıl işledin?” ifadesinden dolayı tazminat isteniyor..
Öyle ise, onu da izah edelim, neye “rezalet” tanımlaması yapmışız izah edelim..
SPK’nın,Vakit’teki haberlerden sonra suç duyurusunda bulunduğu, 400 dolarlık kağıtın, 650 dolara ithal edilmesi olayı!..
Damat bey (Aydın Doğan’ın, hemşehrim olan damadı), “Kağıt deyince, aklınıza hemen tek fiyat kağıt gelmesin. Çeşit çeşit kağıt var. Fiyatlar da değişik” açıklaması yapmıştı.
İyi de, bunu açıklamak o kadar zor değil ki!
Buyurun açıklayın, sizin 650 dolara aldığınız kağıt, ne kağıdı?
Veya daha aydınlatıcı şekilde soralım, piyasada 450 dolara satılan kağıdın, alış faturalarından bir örnek gösterir misiniz bize? Öyle ya; piyasada en çok satılan kağıt, gazetelerin kullandığı kağıt. Onun da fiyatı 450 dolar. Buyur göster, bu fiyattan alınmış, o tarihlerdeki kağıtların faturalarını..
Çıkarırsınız faturayı, gözümüzün içine sokarsınız, biz de otururuz oturduğumuz yere..
Bir daha da laf edemeyiz “Doğan grubu, yüksek fiyattan kağıt ithal etti” diye..
Ama beyefendilerde öyle bir açıklama yok. “Biz benzer haber sebebi ile, Uzanlara dava açmış, davayı kazanmıştık” diyorlar.
Olabilir, kazanabilirsiniz. Ama Vakit’e açtığınızda, kazanamazsınız..
Niye mi? Söyleyeyim..
Uzanlar size, “Yüksek fiyattan kağıt alıyor” demişler.. Siz de mahkemede cevap vermişsiniz: “Uzanlar bizden daha pahalıya alıyor” diye..
Mahkeme faturaları getirtmiş, gerçekten de Uzanlar sizden daha pahalıya alıyormuş! Dolayısı ile sizin lehinize tazminata hükmetmiş. Çünkü Uzanların “pahalı kağıt alıyorlar” diyebilmesi için, kendisinden daha pahalıya kağıt alınmasını isbat etmeleri gerekirdi..
Edememiş, tazminata mahkûm olmuş.
Peki Vakit ile ilgili davada ne olacak?
Mahkeme Vakit’e, getirin kağıt alımlarınızı diyecek. Vakit’in kağıt alımı 450 dolar.
Doğan’ınki ne kadardı? % 50 daha pahalı: 650 dolar.
Şimdi davacı Aydın Bey söylesin, “Bu durumda, davayı siz mi kazanırsınız, Vakit mi?”
Bekleyip göreceğiz.
VAKİT