"Cleopatra yatışı" dedi doktorun asistanı. İnsan kalp gibi önemli bir sıkıntı taşıyorsa ne edebiyat aklına geliyor ne de espri. Yan yatıp, bir elini başının altına destek verince, yatış şekline deniyormuş bu.
Nevres Hoca eline aldığı metal bir hortumun ucuna jel sürerek kalbin üzerinde gezdirmeye başladı... Ki ben Darwin üzerine bir yazı yazıp gitmiştim kontrole. Mesele şu; inanan bir insan için yoktan var eden bir yaratıcı mevzubahistir ve değil maymundan insan, tohumdan orman, tırtıldan kelebek yapmak onun kudreti dahilindedir. Darwin ile inanç arasındaki sıkıntı insanın maymundan gelip gelmeme hadisesi değildir zannımca. Bir okurumun dediği gibi, 'Rabb'im isterse eşekten bile insan yapar!' O kadar...
Kalp muazzam bir organ. İnsan kendi kalbinin derinliklerini seyrederken bir an galaksilerin içinde gezindiğini hissediyor. Bırakınız maymun, Homo Sapiens bilmem neyi, bir mümin için tüm âlem bir araya gelse bir kalp inşa edemez. Ettiğini zanneden zavallılar çıkacaktır elbette. O ses, o ritim, bitmek ve yorulmak bilmeyen o itici güç insanı tuhaf ediyor. Ve tıpkı inançsızlar için nasıl ki evrendeki her şey Allah'tan daha uzağa fırlamak için bir gerekçe ise, inanan insan için de bir o kadar yakınlaştırıcı hikmet nesnesi oluveriyor. Son dönemde hiçbir yazı ile ilgili bu kadar yoğunluklu mesaj almamıştım. Enteresan olan ise, meseleye birçok açıdan yaklaşan insanların olması ve hepsinin kendini haklı görmesi. Söz gelimi bir okur, 'Darwin ile inanç çelişmez' derken, bir diğeri 'Darwin teorisi küfürdür' diyor. Ne ilahiyat ne de biyoloji konusunda uzmanlığı olan biriyim. Lakin önceki yazıda da dediğim gibi, her inançlı insan gibi referanslarım var. Dediğim gibi mesele insanın kökeni konusunda bilimsel tartışmaya girmekten, felsefî münakaşa değildir, Türk elitinin bir kısmının Darwin üzerinden ideolojik baskı oluşturmaya kalkmalarıdır. Darwinizm nihayetinde bir bilimsel meseledir ideolojik değil.
Bir şey dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama özellikle Darwin ve TÜBİTAK konusunda atıp tutan bir kısım medya meselenin özünü tartışmaktan hep kaçınıyor. Bu nedenle olaya siyasi ve sansür boyutuyla bakmayı tercih ediyorlar. Yoksa köşeye sıkışacaklarını çok iyi biliyorlar, zira inançlarında da, inançsızlıklarında da samimi değiller. Bir de bizim Darwinciler biraz garip karakterliler. Hani bilmeyen de 'Evrim Teorisi'ni yalayıp yuttuktan sonra bunu bir inançsızlık nedeni olarak gördüklerini düşünür. Durum elbette böyle değil, tam tersidir, kendi inançsızlık ve omurgasızlıklarına buldukları her argümanı referans yapmayı bir temel refleks haline getirmişlerdir.
Dolayısıyla işin 'sansür' yönü de doğru değildir. Bugün Andıç Medyası'nın TÜBİTAK Dergisi'nin Darwin kapağına yüzyılın özgürlük hareketi gibi yapışmasının temelinde ne düşünce, ne fikir ne de bilim özgürlüğü vardır. Olsa olsa siyasi muhalefet ve omurgasızlığın ateşine argüman atılması mevzubahistir. Gelişmeleri sadece Holding medyasından takip eden zavallı okurlar için ülkede nelerin olup bittiğini tam olarak biliyorlar, demek mümkün değildir. Sonracığıma, fikir ve düşünce özgürlüğü konusundaki baskıcı ve 'urun, yaşatmayın'cı tavırlarını artık sağır sultanlar bile çok iyi bilmektedir. Toplumsal hafızamız zayıf olabilir ama gazete nüshaları ve TV arşivleri de oradadır. Prof. Atilla Yayla'ya yaptıkları linç girişimini kimse unutmuş değil!
Toparlıyorum; ilk günden beri giriştikleri 'bilime sansür' yaygaralarını bu perspektiften değerlendirdiğim için önemsemiyorum. Bu ülkenin bir dönem hakim olan medyası için sansür 'vatan sevgisi', düşünce özgürlüğü ise, 'hainlerin tuzağı'dır. Veli Küçük'ün Ergenekon ile ilgili savunmadan başka her şeye benzeyen ulusalcı manifestosunu göklere çıkararak manşetten verip, çapraz sorguda düştüğü durumu görmezden gelen medyanın özgürlük (bilimsel olsun olmasın) ve fikirlerden bahsetmesi hakları bile değildir. Meselenin "Ertuğrul Özkök iPod'una elbette Fatiha yükler, zira Yeni Şafak'a hazırlanıyor" şeklindeki magazin kısmını ise başka kalemlere bırakıyorum.
ZAMAN