Dargeçit JİTEM Davası’nda toplu beraat kararı

Dargeçit JİTEM Davası’nda, üçü çocuk yedi sivil ile Uzman Çavuş Bilal Batır'ın katledilmesine ilişkin yargılanan 18 sanık için 'kesin delile ulaşılamadığı' gerekçesiyle beraat kararı verildi.

1995-1996 yıllarında Mardin'in Dargeçit ilçesinde üçü çocuk yedi sivil gözaltına alındıktan sonra kayıplara karıştı. Aylar sonra vahşice katledildikleri ortaya çıktı. Katliamı ihbar eden Uzman Çavuş Bilal Batır ise kalorifer kazanında yakılarak öldürüldü. Mağdurların kemiklerinin kuyularda bulunmasından sonra başlayan ve yıllardır süren Dargeçit JİTEM Davası’nda gelinen nokta ise mahkemenin sanıklar lehine verdiği toplu beraat kararıyla nihayete erdi. “Derin devlet” bir kez daha aklandı, “delil yetersizliği” denilerek sanıklar beraat etti ama ortada vahşice işlendiği belli olan cinayetler ise bir kez daha “fail-i meçhul” kavramını gündeme getirdi. Sanıklar suçsuz ise, “JİTEM” hikaye ise en son karakolda görülen ancak vahşice katledildiği ortaya çıkan bunca insanın faili kim? Yıllar sonra mağdur yakınlarına “cinayetler fail-i meçhul kalmıştır, dosya kapanmıştır” denilmesi hangi hukukla, adaletle bağdaşır?


Adıyaman’da görülen davanın son duruşması ve dava sürecinin arka planına ilişkin ajanslardan derlediğimiz ayrıntılar şöyle:

Mardin'in Dargeçit ilçesinde 29 Ekim 1995 ile 8 Mart 1996 tarihleri arasında üçü çocuk yedi sivil ile birlikte Uzman Çavuş Bilal Batır'ın kaybedilmesine ilişkin dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz, Karakol Komutanı Yardımcısı Haydar Topçam ve Uzman Çavuş Kerim Şahin’in de aralarında bulunduğu 18 sanık hakkında “taammüden öldürmek”ten açılan davanın 26’ncı duruşması Adıyaman 1’icni Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 

Duruşmaya mağdurların avukatı Erdal Kuzu, Gülistan Duran ile kaybedilenlerin yakınlarından Abdülaziz Altunkaynak, Ömer Coşkun, Ahmet Akyön, Hizni Doğan, Kasım Aslan katıldı. Sanıklardan Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Karakol Komutanı Yardımcısı Haydar Topçam, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz ve bir kısım sanık avukatı bulundukları kentlerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Diğer sanık ve sanık avukatları ise mazeret bildirdi.

Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada, daha önce birçok kez mahkeme heyetinin dinlenmesi yönünde kararı aldığı, ancak 5 yıldır ulaşılamayan dönemin savcısı Adem Kul’un dinlenilmesinden vazgeçildi. Mahkeme heyeti, buna dosyanın geldiği aşama, Kul'un yakalamalı olarak aranıyor olmasını gerekçe gösterdi.

SAVCI MÜTALAYI TEKRARLADI

Dosya savcısı, "Yeterli delil olmadığı" iddiasıyla daha önce açıkladığı beraat yönündeki mütalaasını tekrarladı.

Ardından söz alan 14 yaşındayken gözaltında kaybedilen Seyhan Doğan'ın kardeşi Hizni Doğan, “Savcı yeterli delil yok dedi. 1996'dan bu yana dilimizde tüy kalmadı, yakılan 7 cenaze var. Bugün bu mahkeme eşit vatandaş olup olmadığımızın kararını verecek. Ben kardeşimin cenazesini devletin güvenlik alanı olarak tayin ettiği yerde buldum” dedi.

‘ANNESİ FİLİSTİN ASKISINDA GÖRDÜ’

Kaybedilen 12 yaşındaki Davut Altınkaynak’ın babası Abdülaziz Altınkaynak, “Mütalaayı reddediyoruz. 27 yıl önce çocuklarımız kuyulara atıldı. Arşivlerde bakın, benim 12 yaşındaki çocuğumu nereden nereye götürdüler görürsünüz. Operasyonun olduğu yer ile Davut'u bulduğumuz 120 metre uzunluğundaki kuyu aynı bölgede. Annesi Davut’u karakolda Filistin askısında gördü. Korucu ve askerler Davut'u evden aldı, suçu varsa neden mahkemeye değil kuyuya attılar. Katiller beraat ettiriliyor. Vicdanlı karar verin. Biz mahkemelere güvenerek 7 yıldır geliyoruz ama zulüm gördük. Biz geliyoruz sanıklar neden gelmiyor? Sonuna kadar davacıyım. Yürekli savcı istiyoruz. 1996 yılında savcılığa yazılı dilekçe verdim ama netice almadım” diye konuştu.

Duruşmada söz alan kaybedilen Mehmet Emin Aslan'ın oğlu Kasım Aslan, kaybedilen Abdurrahman Coşkun’un (21) kardeşi Ömer Coşkun, kaybedilen Nedim Akyön’ün (16) ağabeyi Ahmet Akyön, mahkemeden karar çıkmasını talep ederek, adalet istediklerini belirti.

‘BU ÜSTÜ KAPATILACAK BİR DOSYA DEĞİL’

Mağdurların avukatı Erdal Kuzu ise, 1990'lı yıllarda “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” denildiğini hatırlatarak, savcının verdiği mütalaa ile sanıkların savunmasını yaptığını söyledi. Mütalaanın kayda alınacak bir mütalaa olmadığını belirten Kuzu, “1990'lı yıllarda karakolda kamera yok denilmesi kayda alınmaz. Bu Kürtlere bakış açısıdır. Davut Altunkaynak'ın annesi delildir görmek isterseniz. Ama bunu görmezseniz katilleri kutsarsınız. Bu mütalaayı çok konuşacağız, insanların vicdanında yara açtığı için konuşacağız. Yarın bir gün daha demokratik bir Türkiye olduğu zaman bunu daha çok sayacağız. Beyanları görmek istemeyen bir mütalaa hukuki değildir. Devleti kutsayan bir mütalaa. Adalet nedir diye sorarsanız biz Kürtler bir düş deriz. Bugüne kadar eşit yurttaşlık görmedik. Ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanan insanlar duruşmaya gelmediler. Güvenlik nedeni ile bir gerekçe oluşturuldu. Bu güveni nereden buluyorlar? Devletin yargı zihniyetinde tutumundan güç alıyorlar. Durum bundan ibaret. Faili meçhul dosyalarda devlet hiçbir zaman samimi yanaşmadı. Kimi zaman meclise konu oldu ama bu meseleye hep samimi olmayan bir yaklaşım oldu. Bu dava dosyası mücadele ile bu noktaya geldi. Devletin samimiyetsizliği sanıklara güç vermektedir. Bu üstü kapanacak bir dosya değil. İnsanların cenazeleri var. Kamera kaydı yok diye delil yok denilerek geçiştirilemez” diye konuştu.

‘RESMİ OLARAK GÖZALTINA ALINDILAR’

Cenazelerin kuyulardan çıkarıldığını vurgulayan Kuzu, “Davut Altunkaynak, Nedim Akyön Ulaş köyünde bulundular. Davut Altunkaynak'ın annesi her duruşmada ben çocuğumu karakolda gördüm dedi. Annesi gördü. Bunlar yok sayılamaz. Abdurrahman Coşkun Kızıltepe'de bulundu. Resmi olarak gözaltına alındılar. Bunu görmezden gelemezsiniz. Nasıl öldürüldüler ortada. Hizni Doğan kardeşini elbisesinden tanıdı. Zorla boşaltılan bir köyde, devletin kontrolünde olan bir köyde bulundu. Süleyman Seyhan'ın kızı karşısında çırılçıplak soyunduruldu. Bilal Batır cenazelerin yerini söylediği için katledildi” ifadelerini kullandı. 

‘CENAZELERİ KUYULARDA BULDUK’

“Tarafsız bir şekilde karar vermek isterseniz bütün deliler açık” diyen Kuzu, “Devletin resmi görevlisi Adem Kul gözaltı yapıldı dedi. Biz gözaltına alınanları kuyularda bulduk. Bundan daha iyi delil olur mu? Devletin görevlileri, uzman çavuşların beyanları var. Dönemin öğretmenleri, öğrencilerinin gözaltına alındığını söyledi. Birçok tanık dinlettirdik. O tarihte kayıt dışı gözaltına alınan insanları dinlettirdik. Resmi gözaltı tutanakları var. Bu insanlar devlete teslim edildi, nasıl kuyuda çıktılar diye kimse sormayacak mı? Cenazelerin hepsi güvenlik bölgesinde bulundu bu tesadüf mü? Devletin sadece girip çıktığı yerde ceset bulduk. Cenazeleri kuyularda bulduk. Kürtler için kuyular tarihi bir trajedi. Hepsinin bir anlamı var. O köylerin hepsi işkence merkezi, bunu herkes biliyor. Cenazeler kuyularda bulundu. Sanıklar itiraf etti. Suçlarını kabul ettiler. Korucular ‘gözaltına aldık dedi, evin yerini ben gösterdim’ dedi. Kerim Şahin gözaltı yapıldığını kabul ediyor. Fettulah Çelik Bilal Batır'ın cenazelerin yerini gösterdiği için öldürüldüğünü söylüyor. 2006 yılında söylüyor. Dönemin jandarma Karakol Komutanı Haydar Topçam'a bu insanlar sana emanet edildi nasıl öldürüldü diye sorulmayacak mı” diye sordu.

SANIKLARA BERAAT

Son sözleri sorulan sanıklar, beraatlerini talep ederek, “Türk Adaleti”ne güvendiklerini söyledi. Sanık avukatları da beraat talebinde bulundu. Müvekkillerinin yurt dışı yasağının kaldırılmasını talep eden avukatlar, yurt dışı yasağı nedeniyle akrabalarının “nişan ve düğünlerine” katılamadığını, mağdur edildiğini ileri sürdü.

Savunmaların ardından mahkeme heyeti, karar için duruşmaya ara verdi. Verilen aranın ardından kararı açıklayan mahkeme heyeti, “sanıkların meydana gelen olaylarla bağlantısını kuracak kesin delile ulaşılamadığı” gerekçesiyle sanıkların ayrı ayrı beraatlerine ve yurt dışına çıkma yasaklarının kaldırılmasına karar verdi.


NE OLMUŞTU?

"Bizi gözaltına aldıklarında, askerler beni döverek panzere bindirdi, ağabeyim 'o daha küçük bir çocuk, vurmayın' dedi. Beni döven asker, postalını ayağından çıkardı ve 13 yaşında bir çocuk olan abimin yanaklarına postalıyla vurmaya başladı. Gözlerinden kuru kuru yaş geliyordu ama ağlamadı. Bize yaşattıkları o vahşetten sonra bir daha hiç ağlayamadım…"

Ağabeyi Seyhan Doğan ve beş köylü ile birlikte 1995 yılında gözaltına alınıp işkence gördüğünde 11 yaşında olan Hazni Doğan, bu olayı 'hayatının altüst olduğu gün' olarak tarif ediyor.

Mardin'in Dargeçit ilçesinde iki öğretmenin ve korucubaşının oğlunun PKK tarafından kaçırılarak öldürüldüğü haberi üzerine 29 Ekim 1995'te yapılan operasyonlarda yedi kişi gözaltına alındı.

Süleyman Seyhan ile birlikte 12 yaşındaki Davut Altınkaynak; 13 yaşındaki Seyhan Doğan ve Nedim Akyön; 18 yaşındaki Abdullah Olcay, Abdurrahman Coşkun, Mehmet Emin Aslan adındaki yedi köylü 'PKK'ya yardım ve yataklık ettikleri' iddiasıyla gözaltına alındı.

Hazni ise gördüğü kötü muamelelerin ardından günler sonra serbest kaldığında, vücudunda morluklar ile eve döndü ama gözaltında tutulan diğer kişilerden bir daha haber alınamadı.

Annesi Asya Doğan, oğlunun vücudundaki darp izlerini fark edince, soluğu savcılıkta aldı. Çocuğuna işkence yapıldığını söyleyerek şikayette bulundu. Seyhan'ın akıbetini öğrenmek için de savcılığa dilekçe verdi; yanıt alamayınca oğlunun devletin gözetimindeyken kaybolduğunu söyledi. Bir süre sonra bu sözleri gerekçe gösterilerek gözaltına alındı.

"Annemi de 30 gün boyunca o soğuk nezarette tuttular, çok kötü şartlarda kaldı, ciğerlerinde kalıcı hasar oluştu, ölümüne de bu sebep oldu. Annemi 58 yaşında kaybettik ama son ana kadar Seyhan'ın kemiklerini bulabilmek için mücadele etti, Cumartesi annelerinden biri oldu.''

Bulunan ilk ceset Süleyman Seyhan'ındı

Gözaltına alınanların akıbeti aylar sonra belli olmaya başladı. Süleyman Seyhan'ın cesedi, dört ay sonra evine gelen bir telefon ihbarı üzerine, elleri arkadan bağlanmış ve başı gövdesinden ayrılmış şekilde bir kuyunun dibinde bulundu.

Bu aileye telefonla bilgi veren kişinin Dargeçit Komutanlığı'nda görevli Uzman Çavuş Bilal Batırır olduğu; Batırır'ın da verdiği bilgi nedeniyle infaz edilip kalorifer kazanında yakılarak yok edildiği iddia edildi. Bu iddia, duruşma tutanaklarına da yansıdı.

2009'da ailelerin Dargeçit Savcılığı'na yaptığı yeni suç duyurusu ile dosya yeniden açıldı ve köylülerin işkencede öldürüldüğü iddiaları soruşturuldu. Dargeçit ve Kızıltepe'de 2012-2015 yılları arasında yapılan kazılarda bu insanlara ait kemikler bulundu.

Seyhan'ın kemikleri 19 yıl sonra bulundu

Hazni Doğan, ağabeyi Seyhan'ın cesedinin yerini emekli olan bir korucudan öğrendiklerini anlatıyor:

"Korucunun köylümüze anlattığına göre cesetler kepçeye yüklenerek kuyuların olduğu sahaya getirilmiş, o gece o da nöbetteymiş. Cesetleri çukurlara atmışlar, 'aralarında çocuklar da vardı' demiş."

Korucunun tarif ettiği yerin 150 metre ilerisinde karakol olduğunu söyleyen Hazni Doğan, bu bölgenin 1995-2005 yılları arasında sivillerin girişine yasak özel askeri bölge ilan edildiğini bilgisini de ekledi.

2014'te avukat Eren Keskin ve Erdal Kuzu'nun savcılığa verdiği dilekçe ile bu bölge için arama izni çıktı.

Hazni Doğan, korucunun söylediği kuyuda kemik çıkmadığını, yaşlı bir kadının, koyunlara su vermek için kullandıkları farklı çukurların varlığından söz ettiğini söyledi:

"Taşlarla doldurulmuş bir çukur dikkatimizi çekti, kepçelerle taşlar çıkarılınca altta yakılmış odunlarla karşılaştık, onların altında da insan kemikleri vardı. Cesetleri yakıp üzerini taşlarla kapatmışlar meğer…"

Seyhan Doğan ve dayısının oğlu Mehmet Emin Aslan'nın kemikleri, taşla doldurulmuş o çukurdan çıktı.

Lise öğrencisi olan Abdurrahman Olcay ve Abdurrahman Coşkun'nun kemikleri de bir yıl sonra Kızıltepe'de yapılan bir başka kazıda ortaya çıktı.

Nisan 2015'te Dargeçit'in Dilan Köyü'nde bulunan kemikler de Davut Altunkaynak ve Nedim Akyön'e aitti.

"Ağabeyimi en son kolları arkadan havaya asılmış durumda Filistin askısında işkencede, acı çekerken görmüştüm, hiç unutamıyorum. 'Kollarım kopacak gibi çok ağrıyor' diyordu. Eniştem Abdurrahman Coşkun'u da aynı yerde oturtmuşlardı. 'Doğruları söylemezsen seni de askıya alırız' diye tehdit ettiler, bu onları son görüşüm oldu."

Seyhan ve Hazni Doğan

Anne ve babasını da Seyhan'ın yanına gömdüler

Asya Doğan 2000 yılında; eşi Ramazan Doğan 2010 yılında İstanbul'da öldüler. 2014 yılında Seyhan'ın kemikleri bulunduğunda, vasiyet ettikleri gibi İstanbul'daki mezarlarından çıkarılarak Dargeçit'te, Seyhan'ın mezarının yanında toprağa verildiler.

"Seyhan'ın bir yanına annemi, diğer yanına babamı gömdük. Her seferinde birçok defa öldük, bize yaşatılan bu büyük acıların sorumluları cezalarını çekmeli, adalet bizim için de tecelli etmeli. Bu olay benim sadece kardeşimi, akrabamı değil, çocukluğumu, tüm hayatımı da elimden aldı. Sonuna kadar mücadele edeceğiz."

Hazni Doğan, JİTEM davalarından yargılanan birçok güvenlik görevlisinin mahkemeler tarafından aklandığını savunarak bu dava için de benzer bir kararın çıkabileceği yönünde endişelerinin olduğunu ifade etti.

"Bu olayın en büyük şahidi benim, bu insanların gözaltında öldürüldüğünün kanıtıyım. Cesetleri yıllar sonra ortaya çıktı, her şey bu kadar ortadayken davayı uzatıp durmaları beni endişelendiriyor. Musa Anter ve JİTEM davasını zaman açımıyla kapatmak istiyorlar. Bu davadan da karar çıkmazsa, iki yıl sonra bizim için de zaman aşımı tehdidi var."

Dönemin Mardin Jandarma Komutanı Hurşit İmren de sanıklar arasında

Biri uzman çavuş sekiz kişinin kaybedilmesiyle ilgili yürütülen soruşturma 30 Ekim 2014 tarihinde iddianameye dönüştü.

Kamuoyunda "Dargeçit JİTEM Davası" olarak bilinen bu davada dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz ile birlikte çoğu korucu 14 kişi "taammüden öldürme" suçundan yargılanıyor.

Davanın avukatı Erdal Kuzu, Pazartesi günü Adıyaman'da görülecek davadan karar çıkmasını yönündeki beklentilerinin çok yüksek olduğunu söylese de güvenlik görevlilerinin yargılandığı davalarda koruma zırhı, cezasızlık politikasının uygulandığını savundu:

"Bu sadece yedi Kürt köylünün değil, aynı zamanda devletin emrinde çalışan bir güvenlik görevlisinin, cesetlerin yerini söylediği için infaz edilmesi, yakılarak kaybettirilmesinin de davası. Mahkemenin bu anlamda gerçeği görmezden gelemeyeceğini, bundan kaçınmak istemeyeceğini düşünüyoruz ama daha önce JİTEM davalarından çıkan kararları hatırlarsak eğer, mahkemelerin siyasi konjonktüre göre kararlar verdiğine de şahit olduk, bu davaya ilişkin de benzer endişelerimiz var."

Hukuk Haberleri

Gazze eylemlerine hakaret eden Fatih Altaylı hapis cezası aldı
Sinan Ateş cinayeti davasında gerekçeli karar açıklandı
Mülakat sistemi yeni mağdurlar üretmeye devam ediyor: Yazılıda rekor kırdı, mülakatta yok sayıldı!
Bu ne acele! Suriyeli muhacirlere aile hekimliği uygulaması sonlandırılıyor
Cumaya giden işçisini ekmeğinden eden işveren müstehakını buldu