Öyle diyor, Ersan Şen.
Profesör olmuş ya..
Şimdi 28 Şubatçı generallere, lojistik destek vermesi gerekiyor ya..
haber7.com’dan müjdeyi veriyor: “Postmodern darbe suç mudur” diye başlıyor...
Yeni kanun sisteminde, hükümeti devirme, TBMM’yi iskat suçlarında “cebir ve şiddet” unsurunun arandığını hatırlatıp.. 28 Şubat’ta “cebir ve şiddet” değil, sadece “tehdit”in olduğunu ileri sürerek, “postmodern darbenin olsa olsa ‘basit bir tehdit’ suçu oluşturacağı”nı söylüyor.
Aslında eski Ceza Kanunu’nda “tehdit” de darbe suçunun oluşması için yeterli imiş ama.. Yeni kanunda artık “tehdit” darbe için yeterli değilmiş..
Hakkını yemeyelim..
Ersan Bey bir hatırlatma daha yapıyor: “Madde gerekçelerinde her ne kadar ‘tehdit’ kavramının da bir unsur olduğu ifade edilmiş, ‘cebir ve tehdit’ kavramlarına yer verilmiş, hatta m. 312’nin gerekçesinde ‘cebir ve şiddet’ kavramına değinilmiş olsa da, suçun tanım ve tespiti bakımından esas olan madde metinleridir. Bu husus, ‘suçta ve cezada kanunilik’ ilkesinin doğal bir sonucudur.”
Uzun lafın kısası, “Gerekçede tehdit de, suçun oluşumu için yeterli görülmüşse de, biz gerekçeye itibar edemeyiz, maddenin metnine bakacağız” diyor Ersan Bey..
Dolayısı ile, “Cebir ve şiddet yok. Kanun bunları arıyor. Dolayısı ile ortada hükümeti devirme suçu yok. Olsa olsa tehdit suçu var” denilmiş oluyor...
Tehdit suçu olunca ne oluyor?
Yerine göre, 6 ay, veya 1.5 yıla kadar bir ceza ile kapatıyorsun işi.
“Darbeciler bu cezaya çoktan razıdırlar” mı diyeceksiniz.
Yok canım, onu da yatmaları gerekmez..
1999’daki erteleme kanunu..
Sonrasında da üzerinden 15 sene geçtiği için... Zamanaşımı çooktaan dolduğundan, darbecilerin bir şey yatmaları gerekmiyor..
Buna getiriyor olayı, Ersan Bey!
Yerseniz tabii.
12 Eylül’deki gibi, bir sabah radyodan Hasan Mutlucan’ın türkülerini söyletip, Başbakan’ı, TBMM Başkanı’nı konutlarından alıp, dinlenmeleri için bir askeri mekana sevkederseniz, bu “cebir-şiddet” oluyor..
“Hayyyt ulan.. İHL’lerin orta kısımlarını kapatacaksınız.. İşte o kadar.. Başörtülüleri üniversitelere almayacaksınız. İşte o kadar.. Başbakan değil, istersen bilmemne bakanı ol. Biz ne diyorsak, o!” derseniz...
Dediğinizi de, üniversitelerin koca koca Prof.’larına (Başörtülüler üniversitelerden atıldılar), TBMM’deki milletvekillerine (8 yıl kesintisiz yasası çıkartılarak İHL’lerin orta kısımları kapatıldı), hatta Cumhurbaşkanı’na (Hükümeti kurma görevini Necmeddin Erbakan veya Tansu Çiller’e vermesi gerekirken, Mesut Yılmaz’a vermesi sağlandı) yaptırtırsanız..
O zaman darbe olmaz..
Olsa olsa tehdit olur.
Onun da cezası, 6 ay olur!
Ohh ne ala, ne güzel..
Daha dün, darbecilerin medyadaki ve diğer alanlardaki uzantıları içeri alınmadığı müddetçe, “darbelerin tarih olmayacağı”nı söylemiştik..
Hemen ertesi günü, Ersan Şen kafayı çıkarıp, darbecilere akıl verdi!
Hani eski darbecilerin illa cezaevine girmesinden vazgeçtim.
Şimdi önümüzde çok daha vahim bir durum var..
Demek ki, Genelkurmay Başkanımız, hemen bugün, Başbakan’ın konutuna gidip, “Derhal istifa et.. Yoksa darbe yaparım” derse..
Kuvvet komutanları milletvekillerine birer albayı gönderip, “AK Parti’den istifa edin. Yoksa darbe yapacağız” derlerse..
Başbakan ve milletvekilleri istifa ederlerse..
Bu, darbe suçu olmaz..
Çünkü ortada cebir yok..
Ortada şiddet yok..
Daha ne cebiri olacaksa..
Daha ne şiddeti olacaksa!
Öyle mi, Ersan Bey!
Şunu da not edelim..
Ersan Bey’e göre, 28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu’nda, Başbakan’a yönelik askerlerin tehditleri, darbe kapsamında bir suç değil, sıradan bir tehditmiş..
Birer ikişer milletvekillerinin istifa ettirilmeleri..
Bakanların istifa ettirilmeleri..
Ülke genelinde başörtü yasağının uygulatılması..
İmam hatiplerin orta kısımlarının kapattırılması..
“Ben İHL’leri kapatamam” diyen hükümetin indirilip, yeni hükümete o yasanın çıkarttırılması.. Darbe suçunun unsurlarını oluşturmayan, sıradan tehditlermiş!
Eşinin başörtüsü, kendisinin namazı yüzünden atılan subaylar, cebir ve şiddet kullanılmadan, basit bir tehditle işlerinden olmuşmuş!
İşi büyütmemek lazım...
Ersan hocamız kızar sonra size..
2000’e yakın subayın hayatı karartılmışsa karartılmış.
Kocaman Prof. “Cebir yok” diyorsa, biz daha ne diyebiliriz ki?
YENİ AKİT