“Darbecilikle Mücadele Ediyoruz Derken, Dindarlık mı Hedef Alınıyor?"

FETÖ soruşturmalarının yol açtığı olumsuz sonuçlar üzerine bir basın açıklaması yapan Çorum Özgür-Der, gelinen noktada mağduriyetler tablosunun büyüklüğüne dikkat çekerek adaleti ikame bağlamında çağrı ve uyarılarda bulundu.

Özgür-Der Çorum Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Gökgöz imzasıyla yayınlanan basın açıklamasının tam metni şöyle:

“Darbecilikle Mücadele Ediyoruz Derken,

Dindarlık mı Hedef Alınıyor?"

 

Fetö Soruşturmaları’nın OHAL kapsamında hız kesmeden devam ettiği şu günlerde gerek soruşturmayı yürütenler, gerekse de tartışmalı kriterler sebebiyle yaşanan mağduriyetlerin sayısının hızla arttığına tanık olmaktayız. Soruşturma kriterlerinin isabetli olmalarının tartışılırlığı bir yana, mevcut kriterlerin uygulanmasında bile yaşanan keyfilik ve işgüzarlıklar, vicdanları kanatan ve tedavi edilmesi zor tahribatlara sebep olmaktadır. Hükümet erkanının yaşanan mağduriyetler üzerine habersizliği veya ilgisizliği, devlet bürokrasisinin alt kademelerine doğru bu konuda sergilenen hoyratlık hukuksuzluğu daha da beslemektedir.  Soruşturmaların kimi illerdeki bürokratlar eliyle adeta cadı avı histerileriyle yapılması, OHAL kapsamında hukukun rafa mı kalktığı sorularını akıllara getirmekte.

Buradan Hükümet yetkililerine sesleniyoruz: Başbakan’ın da defalarca dile getirdiği “OHAL topluma değil, devletin kendisine yönelik bir süreçtir” ifadeleri; suçluluğa ait delillerin oluşması, adli soruşturmanın devam ettiği gözaltı süreleri, kamu personelinin açığa alınması ya da ihraç edilme aşamalarında buharlaşıyor mu? Yoksa kimi bürokratlar kendilerini komutan, personellerini de askerler olarak mı görüyorlar?

Kuşkusuz bu açıklamaya sığmayacak sayıdaki mağduriyet vakıalarına dair genel vurgularla yakıcı sorunun altını çizmekte fayda var. Gözaltına alınan zanlıların, onlarca gün ifadeleri alınmadan “burunları sürtsün biraz” mantığı ile nezarethanede bekletilmelerini İslami ve insani açıdan nasıl izah edeceğiz? Dindarlık kaygıları ile geçmişte İslami sohbetlerde bulunmuş ve FETÖ kriterlerini barındırmayan, yalnızca suistimale açık ‘gizli tanık’ ifadeleri doğrultusunda gözaltına alınan vaize, abla veya ilahiyat öğrencisi hanımların günlerce nezarethanede bekletilmeleri ne ile izah edilebilir? Vaize veya ilahiyat öğrencilerinin İslami sohbette bulunmalarından daha doğal ne olabilir ki? Soruşturmalara konu kimi kriterlerin ve adli takip süreçlerinin; toplumda “aman ha, İslami sohbet, cemaat veya hayır faaliyetlerinden uzak durmak gerek” gibi korkulara yol açtığı görülmüyor mu?

Soruşturmalar ile birlikte adli veya idari soruşturmalara maruz kalanların teşebbüs ettiği intihar vakıalarının arttığına tanık olmaktayız. Özellikle açığa alınan ancak adli soruşturmaları devam eden insanların FETÖ’cü olmakla itham edilmeleri, soruşturma yöntem ve süresinden ötürü töhmet altında kalmaları ve bunu hak etmediklerini düşünmelerinden ötürü de bunalıma ve intihara sürüklenmeleri asla kabul edilemez. Geçtiğimiz günlerde Çorum’un Sungurlu ilçesinde intihar ederek yaşamına son veren öğretmen Ergülü Yıldız vicdanları sarsan bir örnek niteliğinde. Yıldız, soruşturma kapsamında iki ayı aşkın bir süredir açıkta bekletiliyordu. FETÖ kriterlerini barındırmadığı halde göreve iade edilmesi beklenen Ergülü Yıldız, iddialara göre bakanlıktan göreve iade edilebilir yazısına rağmen işgüzar bürokratlar eliyle bekletilerek adeta intiharının önü açılmıştır. Peki şimdi Ergülü Yıldız’ın hesabını kim verecek?

İnsanların İslami kaygıları ile sohbetlerde bulunmuş olmaları, geçmişteki dernek veya sendika üyelikleri, dershane-okullarına çocuklarını göndermiş olmalarından ötürü cezalandırılmaları adalet ve vicdana sığmayacağı gibi, Cumhurbaşkanı’nın da ifade ettiği üzere at izinin iti izine karışmasına da sebebiyet vermekte.

Bu vesileyle FETÖ soruşturmalarında belirlenen kriterlerin hassas ve hızlıca uygulanması gerektiğinin, 15 Temmuz vahşi darbesini aktif desteklememiş kimselerin iftira ve töhmet altında kalmayacak şekilde soruşturulmalarının ve kendilerine bağlı kurumlara “senin birimindeki FETÖ soruşturma dosya sayısı neden az?”  yaklaşımlarıyla adeta skor peşinde olan bürokratların sebep olduğu hasarların en başta hükümet yetkilileri tarafından görülmesi gerekir. Bahse konu mağduriyetlerin tabanda nasıl rahatsızlıklara yol açtığı, mağduriyetlerin kişilerden başlayarak akraba ve yakınları nasıl etkilediği yakın zamanda yapılması planlanan referandum sonuçlarından da okunabilir. Doksan dokuz suçlu ve bir masum insanın yer aldığı gemiyi batırmaya cevaz vermeyen İslam dinine mensup insanlar olarak adaleti, bir topluluğa olan kinimize rağmen sağlamakla mükellefiz. 15 Temmuz darbesine karşı cansiperane tavır alarak toplumun ortaya koyduğu direnişe gölge düşürecek hukuksuzluklara yol verilmemelidir.

Bu noktada dikkat çekilmesi gereken ve hukuksuzluğu besleyen önemli etkenlerden biri de; İslami camianın, derneklerin, sendikaların ve bu çevreye ait hukukçuların yaşanan mağduriyetlere ilişkin suskunluğu, tavırsızlığıdır. Yaşanan mağduriyetlere ve hukuksuzluklara ilişkin nemelazımcı tavır ne Kur’an ahlakına ne de önderimiz Rasulullah’ın örnekliğine yakışmamakta. Duruşumuzu, tavırlarımızı iktidarla olan ilişki veya sorumluluklarımız değil, Rabbimize karşı olan sorumluluklarımız belirlemelidir.  Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Nisa Suresinin 135.ayetinde “Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz” buyrularak, yanlış kimden gelirse gelsin tavır almamız gerektiğine ilişkin sorumluluğumuzu ortaya koymaktadır.

Bülent Gökgöz

Özgür-Der Çorum Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi

Basın Açıklaması Haberleri

Devrik Esed yönetimi hakkında İstanbul'da suç duyurusunda bulunuldu
İmam Buhari Vakfı: Halep'in fethi mübarek olsun!
53 STK'dan ortak proje: Kriz bölgeleri için tek havuz oluşturulacak
"İşgalci İsrail’in spor takımları turnuvalardan men edilsin!"
Türkiye’nin göç raporu yayınlandı