Ve ikinci iddianame kabul edildi.
19'u tutuklu, 37'si tutuksuz 56 sanık 1913 sayfalık bir iddianame ile 20 Temmuz'da yargılanmaya başlanıyor.
Bu, Ergenekon'un darbecilik ayağının yargılanması demek.
İddianame, bir numaralı sanık Şener Eruygur'dan başlamak üzere her bir sanık için gerçekten çarpıcı iddialarla dolu. (Bu arada Hilmi Özkök'ün altındaki üç komutan, Özden Örnek, Aytaç Yalman ve İbrahim Fırtına hakkında da soruşturma yürütüldüğü bildiriliyor)
Darbe planlamaktan başlayıp, uyuşturucu kaçakçılığına, MHP, CHP gibi siyasi partilere nüfuz edip, onları yeniden yapılandırma faaliyetine, AK Parti grubunun çözülmesi için çalışmalar yapılmasına, medyanın ve sivil toplum kuruluşlarının kullanılmasına kadar uzanan suçlamalar dizisi...
1909 sayfalık iddianamede, Özden Örnek'in darbe günlükleri, Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz, Eldiven gibi darbe girişimlerinin safahatı, Balbay'ın günlüklerine yansıyan darbe alakaları gibi binlerce belge yer alıyor.
İddianamede ayrıca, dönemin Genelkurmay Başkanı Em. Org. Hilmi Özkök'ün emekliye ayrılması veya etkisiz hale getirilmesine dair girişimlere de yer veriliyor.
Buraya küçücük ipuçlarını aldığım iddialar bile nasıl korkunç bir planla karşı karşıya olduğumuz hakkında yeterli bilgi veriyor.
Önümüzdeki günlerde iddianamenin muhtevası herhalde en geniş biçimde medyaya yansıyacak. Kamuoyu, o zaman bu yer altı faaliyeti hakkında çok daha geniş bilgiye sahip olacak.
Ve o zaman, bu davanın ne kadar hayati değer taşıdığı görülecek.
Ve o zaman, bir ana muhalefet lideri olarak daha dava başlamadan ilan edilen Ergenekon avukatlığının ne kadar büyük bir kumar olduğu anlaşılacak.
Tabii ki bir yargılama olacak ve iddiaların gerçekliği irdelenecek.
Ama, geçtiğimiz 50 yılda, darbeler içinden gelen bir Türkiye gerçeği var.
Yapanın kesesine kalan darbeler var.
Türkiye ilk defa, darbeciliği yargı masasına yatırıyor.
Darbe sürecinin fotoğrafını çekiyor ve toplumun önüne koyuyor.
Ülkedeki birtakım güç odaklarının, bir darbe sürecine nasıl sokulmak istendiğini, devlet kurumlarının nasıl misyon değişikliğine uğratılmak istendiğini, cumhurbaşkanlığı seviyesine varacak kadar kimlerin nasıl kimyasının değiştirildiğini ortaya koyuyor.
Bir anlamda, içinde yaşayıp da nasıl olduğuna akıl erdiremediğimiz olayların, hangi planın parçaları olduğunu gösteriyor.
Darbeciliğin anatomisi ile karşı karşıyayız velhasıl.
Davanın nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz.
İddianamede adı geçen herkesin suçluluğunun sabit görülüp görülmeyeceğini bilmiyoruz.
Masumiyet karinesi gereği, dava sonuçlanıncaya kadar herkese beraat edecekmiş gibi bakmak durumundayız.
Ama bu hukuki duruma rağmen, darbe süreci fotoğrafının, ciddi bir toplumsal bilinçlenme sağlayacağı muhakkak.
Aynı şekilde, bu sürecin, benzeri duygular içinde, demokratik mücadeleyi yeterli görmeyip, yer altı faaliyetleri ile kısa yoldan idareye el koyma hevesi taşıyan odaklar için de, caydırıcı bir etki sağlayacağı kesindir.
İşte Türkiye'de, darbeciliğin, o havaya girenlerin kesesine kalmayacağı bir süreç gelip çatmıştır. Bu yola girenler, şu gözlemlediğimiz bedeli göze almak durumundadırlar.
Uzunca bir yargılama süreci söz konusu.
Türkiye'de daha önceleri, darbe süreçlerinden sonra, mağdurların yani devrilenlerin yargılamaları olurdu.
Parti kapatmalar, sürgünler, müebbetler, hatta idamlar...
O dönemlerdeki yargılamalar da, hukukilik açısından hep tartışılmıştır.
Darbeci irade altında işleyen hukukla, AİHM dahil, tüm hukuki sürecin faal halde bulunduğu bugün, hukukun işleyişi birbirinden çok farklıdır. Yargı, savcıdan ibaret değildir. Yine yargı, ilk yargılamayı yapacak olan mahkemelerden ibaret değildir. Bugünkü durumda - yani askeri dönemlerden farklı olarak- Yargı, siyasi otoritenin en az etkileyebildiği kurum durumundadır.
Onun için, yargının sağlıklı işleyişine gölge düşürecek tavırlardan kaçınmalı, yaşanan sürecin demokratik arınma süreci halinde ilerlemesi için azami özen gösterilmelidir.
BUGÜN