Darbeciler Her Yerde Aynı Çalışır

MUSTAFA ÖZCAN

Kimilerinin muhalefet anlayışı fücurdan başka bir şey değil. Bu da nifak alametidir. Peygamberimiz münafıklık alametlerini sayarken ‘iza haseme fecere’ buyurmuştur. Husumet ettiğinde ve düşmanlık gösterdiğinde sınır tanımaz. Şimdi bu kurala ve kaideyi bir kenara not edelim. Irak’taki ismiyle CHP Başkanı Kemaloğlu’nun (Kılıçdaroğlu) yaklaşımlarına bir bakalım. Başbakan hakkındaki son konuşmasında kesik kesik, ‘Gazze’ye gidemedi ki, Gazze’ye gidemedi ki! Hadi git, hadi git’ diye tempo tutuyor. Bu arada Irak’a sadece kendisinin gidebildiğini de hatırlatmış oluyor. Bir başkası da benden başka kimse Suriye’ye gidemez diye böbürleniyordu. Kimyasal Beşşar’a ortak olmaya çok mu heveslendi ne? Mısır’da darbe sözcüsü Müselmani de aynen Kemaloğlu gibi Erdoğan’la atışmayı adet haline getirdi.  Tasmalı Müselmani veya Sisi’nin sesi, Başbakan Erdoğan’da darbe fobisi olduğunu söylüyor. Kendisinde de darbe hobisi olmalı. Kemaloğlu, Bağdat’a gittiği gibi neden Erdoğan’ın gidemediği Gazze’ye uzanmıyor. Ona kahramanlık yakışır. Bağdat’ta Zülfikar’ı da kuşandı. Yollara düşmeli. Oraya da Bağdat gibi bir çıkarma yapmalı. Yoksa üstlerinden zılgıt mı yer? Yoksa Gazze yerine Ramallah’ı mı boylar? Başbakan Erdoğan Gazze’ye gitmiyor zira sırası değil. Merkez yani Mısır düşmüş ve çökmüş durumda. Zaten Gazzeliler de kendi dertlerini unutmuş içler acısı Mısır’ın derdine ve haline yanıyorlar. Kılıçdaroğlu’nun yüreği yetiyorsa Gazze’ye gitsin. Nasıl olsa darbeciler ve İsrail yönünü sormaz ve hemen kendisine tak-şak icazet verirler. İstediği sınırdan Gazze’ye girebilir. Yoksa darbecilerin ve İsrail’in zaviyesinden bakarak hiç mi gitmek istemez? Şimdi ha Mısır halkı ha Gazzeliler! Gazze yerine Mısır’a ve Rabia Meydanına gitse de olur! Lakin yürek ister. Onun ötesinde vicdan ister. Zaten darbeciler dururken onun ne işi var halkın yanında!

*

Darbecilerin yöntemleri aynıdır ve her yerde aynı çalışırlar. Sözgelimi, Türkiye’yi darbe sürecine yuvarlamak isteyen karanlık güçler Ali Balkız gibi Alevi toplumunun ileri gelenlerine suikast planı yapmışlar. Böylece durumdan vazife çıkarmak için Alevi-Sünni ilişkilerini patlatmak ve toplumsal gerilim meydana getirmek istemişler. Madımak ve Başbağlar ve benzeri yerlerde olduğu gibi. Ergenekon soruşturması kapsamında yargılanan eski Emniyet Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, “suikast listesi”nde Ali Balkız’a da yer vermiş. Gezi olaylarından sonra da bu tertip devam etmektedir. Ankara Mamak’ta Alevi vatandaşların evlerine işaret koyan iki kişi yakalandı. Gözaltına alınan M.Ü ve S.D sorguda, ‘Biz de Aleviyiz. Mezhep çatışması çıkarma amacımız yoktu’ demişler. İşaretleri hayrına mı koymuşlar? Şüphelilerin Gezi eylemlerine de katıldığı belirlendi. Bu oyun Mısır’da da Müslüman Kardeşler ile Kıptiler arasında tezgahlanıyor. Mısır derin devletine yakın unsurlar ve baltacılar Kıptilerin evlerine ve iş yerlerine çarpı işareti koyuyor ve bununla ilgili de Müslüman Kardeşler veya İslami kesimler itham altında tutuluyor. BBP’nin içine gizlenen derin ve karanlık yapıların Hrant Dink cinayetini azmettirmeleri gibi Cemaat-ı İslamiye de Yukarı Mısır’da yapılan gösterilerde aralarına katılan ve kiliseye saldıran unsurların kendilerinden olmadığını ifade etmiştir. Mısır’da olaylar sırasında güvenlik güçleri Ezher binalarından ve kilise çatılarından göstericilere ve halka ateş açmıştır. Bunun nedeni toplumsal nefreti kaşımak ve Müslüman Kardeşleri bastıracak havayı ve meşruiyeti temin etmektir. Bu amaca matuf çok sayıda kilise tahrip edilmiştir.

*

Mısır’da kiliselere saldırı ve güvensiz ortam oluşturma çabalarının Mübarek’in İçişleri Bakanı olan Habib Adli’nin sinsi planı olduğu ifade edilmektedir. Bu yolla rejim güç kullanmak için bahane üretmektedir (http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2013/08/ 201381916528829808.html ). Yeni İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim ve Sisi döneminde de aynı dolaplar devam etmektedir. Nitekim, The Washington Post ‘Kuşatılmış Kıptiler’ başlıklı başyazısını bu konuya hasretmiş ve rejimin bu yolla; Kıptiler üzerinden hem Batı’nın sempatisini ve desteğini kazanmak hem de kendisine orantısız şiddet için meşruiyet alanı üretmek istediğini yazmaktadır. Daha önce ordu Kıptileri ayrım gözetmeden öldürmesine rağmen kinlerinin kurbanı olan kimi Kıptiler ordunun Mürsi’yi indirmesine alkış tutmuşlardır. Bu Türkiye’de derin devletin oyunları karşısında kimi Alevilerin refleksini de yansıtmaktadır. Her yerde hakikate değil de düşmanlığa iman etmiş kitleler var.

1954 yılındaki gibi 30 Haziran öncesinde ve sonrasında da İhvan büroları yakıldı yıkıldı lakin kimse bunun hesabını sormadı. Müslüman Kardeşler’e yönelik yağma serbest! Lakin bazı Kıpti kiliselerinin yakılması ve Muhammed Haseneyn Heykel’in evinin kundaklanması ve kütüphanesinin yakılması sanki İskenderiye Kütüphanesi yeniden yakılmış gibi ses getirdi. Kiliseler yıkılınca olay Müslüman Kardeşler’e mal edildi. Halbuki, Mısır’da bütün kiliseler içten ve dıştan korunuyor ve nedense olaylar sırasında bu korumalar ortalıkta görünmüyorlar! Haniyse yer yarılıp içine giriyorlar! İkinci olarak, hiçbir papaz ve din adamı zarar görmüyor! Neden acaba? Tertibe tanık olmak istemediklerinden mi? Mısır darbecileri yabancı basının meşruiyet taraftarlarına odaklanmasından oldukça rahatsızlar. Bunun için tertiple kiliseleri yaktıkları gibi yabancı basını da buna yönlendirmek istediler. Bir taşla çift kuş. Böylece mazlum Müslüman Kardeşler’i zalim pozisyonunda yabancı basınının gözünden düşürmek istediler. İkinci olarak, orantısız şiddet kullanmak için bahane üretmeyi amaçladılar. Demek ki, darbeciler her yerde aynı çalışıyor ve toplumsal fayları, hatları kaşıyor ve tetikliyorlar.

YENİ AKİT