Darbe hazırlığı içinde olmakla suçlanan Ergenekoncuları savunan açıklamaları ile ünlü, sözde Anayasa hukuku profesörü Süheyl Batum, önceki gün ilginç cümleler sarfetmiş!
Ne demiş, şöyle bir bakalım: “Koca bir askeri yıktılar, meğer kağıttan kaplanmış, biz bunu asker zannedermişiz, meğer ABD içini oymuş. O koca ağacı hop diye yıktılar.”
“Ne askeri, ne yıkması, ne kağıdı, ne kaplanı?.. Ne saçmalıyor bu adam?” diyeceğiz de, sonradan anlıyoruz mevzuyu..
Meğerse beyefendinin açık açık söyleyemediği bir sıkıntısı varmış.
Açıktan söylese, “darbeci” eleştirilerini hakketmiş olacak.
Onun için, böyle çaktırmadan yapıyor kışkırtmasını ki, anlayan anlasın. Anlamayanlar da yutsun!
Nedir, bizim de sonradan çaktığımız, açıktan söylenemeyen sıkıntı?
Sıkıntının sırrı, beyefendinin bu sözleri sarfettiği günle ilgili.. “Bayram değil, seyran değil. Nerden çıktı şimdi bu söylem” diye düşünürken, birden farkına vardık, “bayram”ın tam da içinde olduğumuzu..
Ne bayramı?
Laikliğin Anayasa’ya girişinin 74. yıldönümü bayramı!
Evet, laikliğin, Anayasa’ya girişinin 74. yıldönümünün akşamı sarfediyor,Süheyl bey bu sözleri..
Anlaşılan o ki; sabah büyük bir beklenti ile açıyor televizyonları.. Kanallarda bir oraya bir oraya atlayıp duruyor.
Bekliyor ki;
Muğla’daki bir yüzbaşının, “laikliğin anayasaya girişinin yıldönümü” bahanesi ile yaptığı açıklamada, “İktidardakilerin laiklikle çelişen hareketlerini, dikkatle izliyoruz” türünden bir beyanatını görsün.
“İşte bu kadar” diyerek havalara zıplasın..
Zannetmiş ki, Antalya’daki bir albayın, “Laik devlet sistemine aykırı uygulamaların takipçisi olacağız. Bunlara izin verilmeyeceğini herkes bilsin” türünden bir beyanatını izleyecek..
Kendisi de hemen hazırola geçip, “Yaşa varol asker” diye coşkusunu seslendirecek...
Umuyormuş ki, alt kademedekiler cesaret edemese de, mutlaka Ankara cenahından bir tuğgeneral, “Laik devlet ilkesine aykırı okullaşmaların arttığı gözlenmektedir. Asker, buna izin vermeyecektir” türünden bir açıklama yapar..
Kendisi de, bu açıklamayı alıp, “İktidar, askeri kızdırıyor. Oyunuzu bize verin. Biz askerle iyi geçiniriz” deme fırsatını elde edecek.
Tüm bu beklentilerin hiçbirisi gerçekleşmemiş..
Gerçekleşmeyince de, Süheyl beyefendi, hemen o günün akşamı, yorumunu patlatmış: “Meğer asker kağıttan kaplanmış!”
Yorumunun sebebi, askerin laikliğin anayasaya girişinin yıldönümünü gerekçe göstererek sert bir açıklama yapmaması..
CHP’ye; şimdiye kadar alışık olduğu asker desteğinin, artık gelmemiş olması.
İşte bunun için, Süheyl bey “asker yıkıldı” diyor..
Askerin yıkıldığı falan yok. Tam aksine, son aylarda, son günlerde (Allah korusun) şehid olan askerimiz de yok.. Böyle bir tabloda, nasıl “Asker yıkıldı” denilebilir ki?
Asker dimdik ayakta.. Ama, asli işi ile meşgul.
Süheyl bey ise istiyor ki, askerler asli işleri ile ilgilenmekten ziyade, siyasi konulara dalsınlar.. CHP’ye paralel söylemler sarfetsinler.. CHP’liler de, askerden aldıkları destekle, sandıktan iktidara doğru yol alsın..
Asker, CHP ile paralel sözler etmeyince de, hemencecik tanımlama yapılıyor: “Kağıttan kaplan!”
Söyler misiniz, siz hayatınızda hiç, asker için “kaplan” tanımlaması yapıp, bundan rahatsız olan sosyal demokrat bir insan gördünüz mü?
Görmediyseniz, Süheyl beyin resmine doya doya bakabilirsiniz!
BİR HATIRLATMA
29 Ocak tarihli yazımda, Abdurrahman Dilipak’ı altı ay hapis cezasına çarptıran hakime hanımın, YARSAV üyesi olduğunu hatırlatmıştım.
Yazımın yayınından sonra bana gelen bilgilere göre, hakim Gülsüm Mısır hanım, HSYK üyeliği seçimleri sırasında, YARSAV'ın liste halinde aday göstermesine karşı çıkarak “YARSAV liste çıkartırsa, bakanlık da liste çıkarır. Bu yanlıştır. Liste halinde seçimlere girilmemelidir” demiş ve kurucusu olduğu dernekten ayrılmış. Dolayısı ile bugün itibariyle, hakime hanımın YARSAV üyesi olmadığını belirtirim. Ayrıca hakime hanım, YARSAV kurucu üyesi olmasının, Dilipak hakkında verdiği kararla bir ilgisi olmadığını belirterek, taraflara husumet düşüncesi içinde karar vermenin hakimlik mesleği ile hiçbir durumda bağdaşmayacağını da vurgulamış. Biz kendi eleştirimizi yapmıştık. Tabii ki “cevap hakkı” olan; karşı tarafın olaya bakış açısının da, okuyucuya ulaştırılması gerekir. Bu vazifemizi ifa sadedinde, hatırlatma gereği hissettim.
YENİ AKİT