“Darbeci Anayasası”nı din gibi görüyorlar!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Adliye Vekili Mahmut Esat, Medeni Kanun gerekçesinde, bundan 84 yıl önce şöyle der.. (Bakmayın gerekçe dediğime.. Orijinal ifadesi; “Esbab-ı Mucibe-i Layihası” şeklindedir.)

Evet buyurun birlikte okuyalım, “Esbab-ı Mucibe-i Layiha”yı: “Kanunları dine müstenit (dayalı) olan devletler, kısa bir zaman sonra memleketin ve milletin mütalebelerini (ihtiyaçlarını) tatmin edemezler (karşılayamazlar). Çünkü dinler, layetagayyer (değişmez) hükümler ifade ederler. Hayat yürür; ihtiyacat (ihtiyaçlar) sür’atle değişir, din kanunları mutlaka ilerleyen hayatın huzurunda şekilden ve ölü kelimelerden fazla bir kıymet, bir mânâ ifade edemezler.”
Bu ülkedeki dindar karşıtları, hep bu sakızı çiğnemişlerdir.
“Din, gelişmeye engeldir” demişler, dinî hayatın millet nezdindeki değerini azaltmak istemişlerdir.
“Din kuralları değişmez, hayat ise devamlı değişir/gelişir” demiş, bu durumu dinin toplum hayatındaki etkisini kırmak için kullanmak istemişlerdir..
Hayatımızda dinden kaynaklanan ne varsa, hepsini yok etmek istemişlerdir.
Gerekçeleri de hazırdır: “Din kuralları değişmez.hayat ise sürekli gelişir, değişir. Din kurallarına bağlı kalırsak, gelişemeyiz. Geri kalırız.”
Bu çıkışları doğru değildir ama, konunun o yanı bir başka yazı konusu.
İşin o yönünü bir kenara bırakıp, dayatmacıların bu çıkışlarının, bugüne yansımasına bir bakalım.
Bugün, roller tam tersine dönmüş!
Dindar oldukları, ülkeyi dinî eksene kaydırdıkları iddia edilenler, “Hayat değişti. İhtiyaçlar farklılaştı. Kurallar da değişmeli artık” diyerek, Anayasa’daki bazı maddeleri değiştirmek istiyorlar.
Düne kadar dindarları sürekli eleştiren, hatta onları gerici olmakla suçlayıp, “Sabit kurallara yapışıp kalmakla ülke yönetilmez. Hayat değiştiğine göre, kurallar da değişmeli” diyerek inançlı insanları yobazlıkla suçlayanlar, şimdi kendileri eski kurallara yapışıp; “istemezük” rolünü üstleniyorlar..
“Aman değiştirmeyin. Aynı kalsın, harfine bile dokunmayın” diyorlar..
Anayasa’ya sıkı sıkı yapışıp, hiçbir yerinin değiştirilmemesi için büyük çaba sarfediyorlar.
“Darbe Anayasası bu.. Siz demokrasiden bahsediyorsunuz. Darbecilerin yaptıkları Anayasa ile yönetilmek, ayıp değil mi?” diyorsunuz..
Mantıklı cevap yerine, laf hokkabazlığına soyunuyorlar..
Nasıl mantıklı cevap versinler ki?
Dayanakları tümü ile mantıksız..
Kanunları dinî kaynaklardan kurtarmak için yola çıkıyorlar, gidip Hıristiyan toplumların, Hıristiyanlıktan neşet eden kanunlarını alıp, Müslüman halka dayatıyorlar.
Yetmiyor, kendi önerilerine göre, her ihtiyaç olduğunda, kanunu değiştirmek gerektiği halde, şimdi eski kurallarına yapışıp, “dokundurtmayız” diyorlar.
Medeni Kanun gerekçesinde, AdaletBakanı Mahmut Esat söylüyor yine: “Değişmemek, dinler için bir zarurettir.”
İşte burası doğru. İlahi din, özellikle de son din olan İslâm, değişmemiştir, değişmeyecektir.
Biz dinin kurallarına, bu bakış açısı ile yaklaşıyoruz. Bu bakış açısının; hayatın ihtiyaçlarının değişmesi karşısında, tali kuralların değişmesini önleyen bir rolü olduğuna da inanmıyoruz.
Ama bizi “sabit din kurallarına bağlı kalmak”la suçlayan lâikçiler, kendileri için de “değişmeyen bir kurallar bütünü” icat etmiş ve onu “din” olarak kabul etmiş olmalılar ki; “Açıp okumaya bile, görüşmeye bile gerek yok. Değişikliğe kesinlikle karşıyız” diyorlar...
Bu lâikçiler öyle hokkabazdırlar ki, “Din değişmezdir. O halde toplum hayatından çıkmalı” derler.. Toplumun hayatından, dini çıkarmayı başaramayınca; “ilahi din”de bile reforma soyunurlar.. Bazı sözde hocalarla “dinde reform” konusunu ekranlardan günlerce tartıştırırlar.. Ama “Yargıda reform”a yanaşmazlar. Kendilerinin iki tane kuralının değiştirilmesine bile tahammül gösteremezler..
Oysa onların kurallarının kaynağı, ilahi de değil, beşeridir..
Son gelişmeler ışığında, artık ders kitapları yeniden yazılmalı.. “Darbeci kafa”ların, kendi kurallarına nasıl “din” gözüyle baktıkları, okul kitaplarında da artık okutulmalı!
Türkiye; bu çelişkiyi dayatanları, okuyup, öğrenmeli..

VAKİT