Bu kaçıncı “cunta” hatırlayamıyorum…
Kaçıncı “darbe plânı”, sayamadım…
Ama hangi taşı kaldırsan altından bir “cunta” çıkıyor.
Çünkü bu ülkenin bir kısım aydını “demokrat” değil…
Sivili askeriyle “cuntacı”!
Sanırım yetişme tarzımızda “ârıza” var…
Çocukken fazlaca “milliyetçi” duygu ve düşünceler pompalanıyor…
Bunun dozu askeri okullarda daha yüksek…
Bu eğitim sistemi, TSK’nin İç Hizmet Kanunu’nun “Cumhuriyeti koruyup kollama” maddesiyle (35’inci madde) birleşince, kaçınılmaz olarak ortaya cuntalar çıkıyor.
Taraf Gazetesi’nin kaç gündür manşetten verdiği “yeni darbe plânları”nın arkasında yine bir general var:
Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan… (O şimdi emekli)…
Üstelik bu kez “cunta”nın ucu bana da dokunuyor…
“Balyoz Cuntası” olarak isimlendirilen yeni cunta, bir yandan Fatih Camii gibi birkaç selatin camiini bombalayıp halkı sokağa dökme plânları yaparken, öte yandan “Kalemleri kırılacak yazarlar” listesi yapıyor…
Liste uzun…
Listede tam 36 gazeteci yer alıyor…
Bunlar, darbe gerçekleşir gerçekleşmez gözaltına alınacaklar ve kim bilir ne türden muamelelere maruz bırakılacaklar…
Yine de bu liste, benim açımdan bir “şeref listesi”…
Çünkü medyada ne kadar demokrat, inançlı, kararlı, birikimli yürek varsa, hemen hemen hepsi bu listede…
Listedeki isimlere bakıp, “Türkiye’nin birikimi” de diyebiliriz…
Aralarında bulunmam gerçekten iftihar edilecek bir durum.
Darbe gerçekleşir gerçekleşmez, gözaltına alınıp “imha” edilecek gazetecilerden biri de benim…
Ne yapmışım ki, suçu ne?
Yüzü aşkın kitap yazmışım... Gençleri öz geçmişleriyle buluşturmuş, kitap okuma zevki aşılamışım…
Aklımı, fikrimi, bilgimi, düşüncelerimi kitlelerle paylaşmak için Anadolu’ya yıllar boyu yürek seferleri düzenledim… Yüzlerce söyleşi yaptım… Yeni nesillerin köksüz olarak yetişmemesi için hayatım boyunca çabaladım…
Hayatım boyunca cuntaların izin verdiği ölçüde değil, kitlelerin kendi inançlarının öngördüğü ölçüde “dindar” ve “özgür” olmaları gerektiğini savundum…
Bunlar suçsa, Yavuz Bahadıroğlu ve listedeki meslekdaşları suçludur!
Cuntacıların “Kara Liste” dediği, benim ise “Şeref Listesi” saydığım şu listedeki isimlere bir bakalım şimdi…
Abdullah Aymaz, Abdullah Yıldız, Abdurrahman Dilipak, Ahmet Taşgetiren, Ahmet Altan, Akif Emre, Ali Bayramoğlu, Ali İhsan Karahasanoğlu, Cengiz Çandar, Ekrem Dumanlı, Emre Aköz, Etyen Mahcupyan, Fehmi Koru, Gülay Göktürk, Haluk Örgün, Hasan Celal Güzel, Hasan Karakaya, Hidayet Karaca, Hrant Dink, Hüseyin Gülerce, Kazım Güleçyüz, Mehmet Altan, Mehmet Ocaktan, Murat Belge, Mustafa Erdoğan, Mustafa Kaplan, Mustafa Karaalioğlu, Nazlı Ilıcak, Nuh Gönültaş, Perihan Mağden, Sadık Albayrak, Serdar Arseven, Sibel Erarslan, Umur Talu ve Yavuz Bahadıroğlu…
Farklı isimlerin ortak paydaları, kendi inanç ve tercihleri istikametinde “demokrat” olmak…
Eğilip bükülmemek, gelene “ağam”, gidene “paşam” dememek…
Belli ki, “Kullanamayacağımıza göre yok edelim” diye düşünmüşler. Ama Allah’ın yok etmediğini kimse yok edemez! Kırk yıla varan meslek hayatımızda neler neler gördük; ne baskılara, tehditlere maruz kaldık, ama çok şükür eğilip bükülmedik. İnançlarımızı ve düşüncelerimizi savurmaktan bir an bile vaz geçmedik. Son nefesimize kadar da bu yolda devam edeceğiz.
“Kendimi övmüş gibi olur muyum?” endişesine kapılmadan, tekrar söylüyorum: Bu tam bir iftihar listesidir…
Bir de “Faydalanılacak Gazeteciler Listesi” var ki, Allah korusun!
Doğan Grubu’nda çalışan gazetecilerin neredeyse tamamı bu listede yer alıyor…
Buna rağmen “Gazetecilik yıpratılmaya çalışılıyor” demiyoruz.
Ama Çetin Doğan Paşa, kendisine “çanak sorular” soran Uğur Dündar’a, (ki, Faydalanılacak Gazeteciler Listesinde ismi var) “Bu tür haberlerle ordu yıpratılmak isteniyor” diyor.
Orduyu yıpratmak için neden “darbe” haberleri çıkarılsın? Buna gerek yok, zira ordumuzun geçmişinde “darbeler” zaten var.
Hem çok merak ettim: Söylentisi “yıpratıcı” bulunan darbenin, vukuu nasıl “yıpratıcı” bulunmuyor?
Her şeye rağmen insan, “Bizim orduda böyle durumlar olmaz” demek istiyor…
Maalesef diyemiyoruz… Çünkü ordumuzda 27 Mayıs 1960’la başlayan (bahis konusu darbe sonucunda bu ülkede Başbakan asılmıştır) bir “darbe” ve “müdahale” geleneği var…
Bunların sonuncusu 27 Nisan 2007’te hükümete verilen “e-muhtıra” idi…
Şimdi de “Balyoz Plânı” çıktı karşımıza…
Askeri müdahalelerin çözüm yerine kaos getirdiği defalarca görülmesine rağmen, cuntaların ardı arkası kesilmiyor…
Vay canına! 1993’ten beri namlunun ucunda yaşamışız da haberimiz yokmuş!
Bunca olumsuzun içinde memnuniyet verici tek nokta, cuntaların artık gizli-saklı kalmaması, bir şekilde açığa çıkmasıdır.
Taraf Gazetesi’nin ve demokrat duruşlu meslekdaşlarımın cuntalarla cuntacıları deşifre etmedeki çabalarına teşekkür etmek lâzım.
VAKİT