Eğer ahlaklı ve ilkeli olsalardı, gözlerini olan biten bunca kritik gelişmeye kapatmaz ve gerçeği aramak için istekli olurlardı. Hükümeti eleştirirler ama ülke tarihinin en pespaye darbesinde sivil siyasete sahip çıkarlardı. Bunun yerine çok zor bir dönemin sakil aktörleri oldular. Başarılı olsalardı kahraman olacaklardı; çünkü ülkenin tarihini yazma tekeli onların elindeydi. Olamayınca tarihi bu kez halkın dinamikleri yazıyor.
AK Parti bu süreci nasıl olup da bu kadar sorunsuz atlattığına şaşarken, bu güruh da bu kadar çevreledikleri Erdoğan'ın kendilerini nasıl olup da kündeye getirdiğini çözmeye çalışıyor. Düşünsenize, sadece bürokrasinin değil, tüm sivil toplumun ve medyanın kılcal damarlarına sızmış, hâkimiyeti ele geçirmişsiniz. Gezi'de, Uludere'de ve siyasi cinayetlerde bir enerji mi birikiyor, hükümetin de beceriksizliği ile hop oraya damlıyor, bütün sevecenlik ve babacanlığınızla itibar sağmaya başlıyorsunuz. Öyle mükemmel bir sistem kurmuşsunuz ki, iktidar da, muhalefet de aslında sizsiniz. Ülke kaybetse de kazansa da siz hep kazanıyorsunuz. Kürt mahallesinden Alevisine, azınlıklarından ulusalcılarına, akademisinden STK'sına kadar herkesi rehin alıyorsunuz. Günü gelince de bir kamyon cürufu yola döker gibi, siyasetin üzerine yığıyorsunuz.
Hiçbir darbeyi sektirmiyor, ama yine de en şampiyon demokrat oluyorsunuz. Çünkü hikâye yazma tekeli de elinizde.
Verili şartlarda ülkenin Gezi ve 17-25 Aralık'tan çıkması mümkün değildi. Çözüm Süreci'nin çökmemesi, ekonominin dengesini kaybetmemesi adeta mucizeydi. Nasıl oldu da bu kadar iyi gitti her şey? Çok ilginç gerçekten.
Şimdi eleştiri kurumunu yeniden kurmak gerekiyor. Çünkü bugüne kadar yaşanan belli ki bir simülasyonmuş. Muhalefetin, aydının öz gücü olan nesnel eleştiri kurumunu araçsallaştırıp, aslında mutlak iktidarın kamuflajı yapmışlar. Çünkü Türkiye'de normal demokratik kurallar hiç çalışmamış, halka bir tiyatro oyunu gösterilmiş.
Eleştiri, darbe yapma, kaosta iktidar kapma veya güç biriktirme müessesesi değildir. Eleştiri, olaylara, dünyaya, hem dışarıdan, hem de içeriden bakabilmeyi gerektirir. Çoğulculuğu gerçekten dert edinenler, her olay hakkında birden fazla açıklama ve çerçevenin geçerli olduğunu kabul ederler. Dolayısıyla, bir konu hakkında gerçeğe yaklaşmak ve adil bir çerçeve kurmak birden çok hakikati hesaba katmayı gerekli kılar. Mesela 17 Aralık konusunda işin sadece yolsuzluk boyutu ile ilgilenmeyi tercih ediyorsanız, bu yolsuzluklar gerçek olsa bile, madalyonun öteki yüzündeki gerçeği çarpıtıyor olursunuz. Tabii ki bunun tersi de geçerlidir.
Nitekim halk bu yöntemi izleyerek bir sonuca ulaştı. Çünkü bizi gerçeğe bağlayan teorik bir merak değil, sorunlarımızdır. Yapılan araştırmalar, halkın 17 Aralık ile 25 Aralık arasındaki nüansın kaçırılmadığını, yolsuzluk iddialarını önemsediğini, ama darbe yönünü de hesaba kattığını, böylelikle bir karara vardığını gösteriyor. İşte herkesin anlayamadığı darbe sürecinin nasıl bu kadar kolay atlatıldığı konusu, halkın hayatla uyumlu bilgeliğinden kaynaklandı.
Kime sorsanız, dünyanın daha iyi bir yer olmasını ister. Problem daha çok yöntemlerde ortaya çıkar. Kimi amacını iktidarı silahla yıkmakla, kimi askeri yönetime getirmekle, kimi de daha 'ahlaklı' bulduğu bir cemaatin devleti ele geçirmesi ile başarmayı tercih edebilir. Yöntem çoğulcu değilse, grup gittikçe ahlakını yitirir. İttihatçılar da, kemalistler ve paralelciler de esas olarak bu noktada çürüdüler. Balonu içindeki diğer insanları aşağı atarak yükseltmek istediler. Bu yollara sapmamanın tek sigortası çoğulculuktur. Çünkü hakikati arama çabası birçok arayış çeşidini kapsar ve bu çoğulculuk hakikatin sigortasıdır.
Bir demokrasinin kalitesi, iktidarın çeşitli siyasi kesimler arasında değişebilir olmasıyla da ölçülür. Ancak Türkiye 100 yıllık bir İttihatçı darbe sürecinden tek bir siyasi harekette konsolide olan devrimle sıyrılıyor. Yani özel bir inşa zamanındayız. Neyin nasıl yapılacağına dair kararların alınmasında çoğulculuğun bir kısmına 'aydın çöküşü' nedeniyle ulaşamıyoruz. Aranan çoğulculuğa ulaşılamıyor, çünkü algılar, çöken aydın ve muhalefetin işgali altında.
Bu noktada, AK Parti, HDP, Kürtler ve dindarların kendi içlerindeki çoğulculuk sorunlarını ayıklamaları, AK Parti'nin de 'laik' mahalleyi çocuk tacizinin kucağına daha fazla teslim etmeyecek stratejileri, kendindeki kusurları ayıklaması toplam kaliteyi artıracaktır. Tabii madalyonun diğer yüzünde reform kararlılığından asla taviz vermemek vardır. Çoğu bunu eski ahlakla uzlaşma olarak anlıyor çünkü.
Daha verimli, çoğulcu ve daha yumuşak bir hakikat fikri fena fikir değil gibi. Yeni Türkiye'ye de çok yakışır doğrusu.
YENİ ŞAFAK