Tutarlılık ve dürüstlük, gerçeği her ne ise olduğu gibi teslim etmeyi gerektirir.
Özgürlük, adalet ve onur talebinde bulunmak üzere I. Tahrir’e dökülen liberaller, solcular, sosyalistler, milliyetçiler meşru bir iktidara son vermesi için orduyu göreve çağırmak üzere II. Tahrir’e döküldüler. Tahrir’in ruhu “özgürlük”tü zira Mısır’ın baskıcı rejimini protesto ediyordu; “adalet talebi”ydi çünkü ekonomik ve sosyal adaletsizlik bıçak gibi kemiğe gelip dayanmıştı; “onurun isyanı”ydı çünkü Batı’nın arkasında blok halinde durduğu İsrail sadece Mısır’ın değil, Arapların ve Müslümanların da onurunu çiğniyordu. II. Tahrir amacına ulaştı, askerler yönetime el koydu. Türk tipi 28 Şubat bir müdahale planlıyorlardı, 12 Eylül modeli ortaya çıktı. Kan aktı, akmaya da devam edecek gibi görünüyor. Liberal, solcu-sosyalist veya ‘demokrat milliyetçi’ olsaydım darbeden utanırdım; Mısır’dakiler utanmadılar. Türkiye’de de liberaller, solcular-sosyalistler, laik demokratlar kurda kurt demediler, kurt diyenler de “kuzunun da kurdu fazlasıyla tahrik edip iştahını kabarttığı”nı söyleyip darbeye binbir türlü mazeretler üretmeye çalıştılar. Kategorik insafsızlığa düşmemek için Zaman’daki 9 Temmuz tarihli yazısıyla liberal Atilla Yayla’yı istisna ediyorum. Paradigma adına tutarlılığın örnek metni olan bu yazıyı muhataplarının üniversitede ders olarak okutmalarını öneririm.
Mısır darbesi ibretlik oldu. Beşşar Esed, CHP lideri ve laikçiler “Dini siyasete alet etmenin sonu işte budur” diye kanlı bir darbeye gerekçeler üretmeye çalıştılar. Oysa Müslüman Kardeşler, siyasette dini referans aldıkları için darbeye maruz kalmış değillerdi; tıpkı 27 Mayıs’ta Menderes-Bayar’ın, 12 Eylül’de Demirel’in dini referans aldıkları için darbeye maruz kalmadıkları gibi. Aksine II. Ramses’in iktidar zümrelerini (mele’ ve mütreflerden müteşekkil Al-i Firavun) ) 21. yüzyıla taşırcasına General Sisi’nin arkasında dizilenlerin tümü dini referans alan kimselerdi. Selefiler’den kim daha ‘dindar’ olduğunu öne sürebilir? Ezher Şeyhi, bin yıllık bir kurumun fetva makamı ve başı! Kardinal Tovadros Kıpti Kilisesi’nin başı. Darbeci Sisi’nin eşinin yüzü peçeli, Mısır ordusunun dergisinin ismi “Mücahid”. Tabii bu arada bir türlü yapıya monte edilemeyen, ama Irak işgalinde nükleer silah yok diyen Hans Filix’in yerine getirilip işgale sahte gerekçe bulan liberal Baradey’i ve Tahrir’i darbe çığırtkanlığına çeviren diğerlerini de darbe koalisyonuna eklemek lazım.
ABD’ye göre “bu karmaşık bir mesele, kolayca darbe denemez.” Bu yüzden darbecilere tahsis edilen 1,3 milyar dolar kesilmeyecek. İsrail, Beyaz Saray’a Mısır generallerine verilecek paranın kesilmemesi için açıktan baskı yapıyor. Suudiler 5, BAE 3 milyar dolar vereceğini açıklıyor. Mısır darbesinde kimler bir araya gelmedi ki! ABD, AB, İsrail, Suudiler, Suriye, Körfez monarşileri, Rusya... İslam İşbirliği Örgütü derin bir sessizliğe gömülüp “protokol örgüt” kalmaya devam etti. Afrika Birliği sınavı başarıyla verdi, “darbeye sıfır tolerans” şiarıyla Mısır’ın üyeliğini askıya aldı. Ve elbette Türkiye hangi mülahaza ile olursa olsun, başarılı sınav verdi. Sanmayın ki İran’ı unuttum. Kendince bir dizi reel politik hesabı, haklı sebebi olabilir. Devrim ruhunun ana yurdu İran beni derin bir düş kırıklığına uğrattı, o da kurda kurt diyemedi, darbecileri kınamadı. Utanç verici biçimde “kurtların koalisyonu”nda yer aldı. Birileri “İslamcılar darbe yapsa” aynı şeyleri mi söylerdin, diye sorabilir. Tartışmasız, evet. Nitekim bir İslamcı general olan Ziyaulhak’ın darbesine hiçbir zaman iyi gözle bakmadım. Onlarca kişi davetine icabet edip ona akıllar verirken ben aklımdan bile geçirmedim. Çünkü darbe ahlaki suçtur. İslam, ahlak ve hukuk mücadelesidir.
ZAMAN