Pazartesi öğle saatlerinde Doğan Medya Grubu'na bağlı Tempo24, Mustafa Balbay'ın günlüklerini yayınladı. Aynı akşam TV Net'te yaptığım “Dün ve Bugün” programının konuğu ise Hasan Cemal'di.
Hasan Cemal'le 1960'ların sonunda başlayan mesleki ve siyasi öyküsünü konuştuk. Darbeci gelenekten demokrat tutuma açılan kapıları, aşamaları ve olayları…
İlginç olan şu: Hasan Cemal'in anlattığı dönem ve olaylar adeta bugünün akisi gibi. Ortada garip bir tekerrür, garip bir isim benzeşmesi ve keşismesi var.
1960'lar Türkiye'si TKP dışında, bir yanda TİP öte yanda bir ucu MDD'ye açılacak YÖN Hareketi olmak üzere iki ana sol damarın doğuşuna tanıklık etmişti. YÖN Hareketi, Yön dergisiyle, ardından Devrim dergisiyle devam etmiş, Türkiye'deki sol radikalizmin, Baasçı anlayışın ve demokrasiye inançsızlığı ifade eden darbeci bir geleneğin merkezi olmuştu.
Hasan Cemal Devrim dergisinin yazı işleri müdürüydü.
Yön Hareketi konusunda doktora çalışması yapmış olan Hikmet Özdemir, “Bir Jön Türk'ün Ardından Doğan Avcıoğlu” adlı kitabında şunları söyler:
“Devrim dergisinin merkezi, iktidar hazırlıkları için karargâh olmak işlevini görmüştür…”
Karargâhta, asker adına bildiriler yazılıyor, asker tahrik ediliyor, parlamenter rejim muhafazakâr güçlerin tahakküm aracı olarak ele alınıp, düzen “cici demokrasi” olarak tanımlıyordu.
Tüm bunlar, bir siyasi, fikri alıştırma olarak kalmamış, asker-sivil işbirliğiyle bir darbe hazırlıklarına yol açmıştı.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal bu teşkilatın parçasıydı.
12 Mart için planladıkları darbe, karacı komutanın vazgeçmesi sonucu gerçekleşememiş, ordu bu tür bir darbeyi engellemek için 12 Mart Muhtırası'nı vermişti…
Hasan Cemal şunları söyledi TV Net'te:
“Bu darbe hazırlıkları olmasaydı, 9 Mart olmasıydı, 12 Mart da olmazdı…”
12 Mart'ın hukuk, siyaset ve özgürlük alanlarında yarattığı tahribatın ne olduğunu bilenler, 9 Martçılığın, bu sivil darbecilik geleneğinin bedelinin ne olduğunu da bilirler…
Bugün Ergenekon davasıyla ortaya çıkan tablo bu durumun aslında bire bir tekrarı gibi…
Ordunun bir bölümüyle iş tutan bir sivil grup, yayın politikalarını darbe girişimine endeksleyen, sandığın getirdiği sonuçlardan rahatsız olan bir anlayış… Buna dün olduğu gibi bugün de sol, sol muhalefet adını verme çabaları…
Dün ve bugün arasında iki köprü bulunuyor
İlki 9 Mart'tan Ayışığı ve Sarıkız'a uzanıyor…
İkincisi Cumhuriyet gazetesinden Ergenekon'a…
Özden Örnek'in günlükleri, ardından Balbay'ın günlükleri, o günlerde Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazılar, darbe politikası, benzerliği, sadece niyet, siyasete bakış, iktidar anlayışı açısından resmetmiyor, aynı zamanda aynı aktörleri çıkarıyor karşımıza.
Örneğin İlhan Selçuk…
O günlüklerde İlhan Selçuk bakın ne diyor Balbay'a:
“Ürktüm... Değişik bir şey var. Senin haberleri inceleyeceğim. Bunlar kendi içlerinde farklı düşüncelere sahipler. Böyle olur. Geçmişte Faruk GÜRLER, Muhsin BATUR... Gürler birden öbür tarafa geçti... Bunlar böyle olur. Aman dikkat…”
İşte size ilk köprü…
Cumhuriyet gazetesini darbe karargâhı yapma ikinci köprü mü?
Bakın ne diyor Eruygur:
“Biz bir çalışma yaptık. Öteki üç arkadaşımla (hava, deniz, kara komutanları) birlikte konuştuk. Bu kararı aldık. Artık yürüyeceğiz. İlk iş olarak 3 Mart Hilafetin Kaldırılışı ve Tevhidi Tedrisat Kanunun yıldönümü. O gün büyük bir toplantı yapılacak. Biz de çağrılı olarak geleceğiz. Biz artık ona (yani Özkök'e) bakmıyoruz. Kendimiz yürüyoruz.”
İlhan Selçuk'un yanıtı ise şu:
“Bizim çalışmamız da şöyle, (çizerek) bir üçgen, en tepesinden teğet olarak yana bir çizgi, ucunda bir dikdörtgen. Ortasında bir yuvarlak, çekirdek. Üçgen ADD, dikdörtgen ortak bildiriye imza atacak derneklerin temsilcileri, ortasındaki çekirdek de bildiriyi kaleme alacak olan dar grup...”
Utanç sayfalarıdır bunlar…
YENİ ŞAFAK