Resmi törenlerle ilgili tartışmalar Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayımladığı bir genelgeyle başladı. Genelgede, şu ana kadar mevzuatta olmadığı halde tüm ülkede statlarda düzenlenen 19 Mayıs törenlerinin bundan böyle mevzuata uygun bir şekilde sadece okullarda yapılması gerektiği belirtiliyor. Genelge, özellikle ulusalcı kesimlerde büyük tepkilerle karşılandı. Milli Eğitim Bakanlığı ise geri adım atmadı ve törenlerin mevzuatta olmadığını belirtti.
Nokta Dergisi'nin yayımladığı ve ardından kapanmak zorunda kaldığı "Darbe Günlükleri"nden resmi törenlerle ilgili ilginç detaylar ortaya çıktı. Günlüklerin yazarı olduğu iddia edilen Özden Örnek'in bile resmi bayramlardaki sıkıcı törenleri saçma bulduğu görülüyor.
Taraf yazarı Alper Görmüş, son dönemlerde 19 Mayıs törenlerinin statlardaki törenlerinin iptal edilmesiyle ilgili başlayan tartışmalara atfen eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'in bu törenler hakkında günlüklerinde yer verdiği hatıralarını gündeme getirdi.
İşte Alper Görmüş’ün yazısının ilgili bölümü:
Generalden utanın!
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 19 Mayıs kararından sonra bir “anti AKP” kampanyamız daha oldu: “19 Mayıs’ıma dokunma!..”
Şimdiye kadarki hükümet karşıtı, Atatürkçü-laik kampanyaların önemli bir bölümünde kampanyacıları harekete geçiren esas sâik “AK Parti gıcıklığı” olmuştu. Yani kampanyacılar “fırsatı kaçırmama” güdüsüyle karşı çıktıkları şeyi abartıyorlar, gerçekte duydukları rahatsızlığın çok ötesinde bir gürültü çıkarıyorlardı. Yani çok da sahici değildi bu kampanyalar.
Bu yeni kampanya ise sahici bir kampanya... Çünkü katılımcılar 19 Mayıs törenlerinin bu hizacı-istikametçi halinde hakikaten hiçbir sorun görmüyorlar; Türkiye’nin bu “oyun”da Kuzey Kore’yle “pişti” olmasından bir rahatsızlık duymuyorlar... Dahası, törenleri bir dinin ritüelleri gibi algılıyorlar ve kaldırılması girişimini “inanca saygısızlık” gibi algılıyorlar.
“Sivil” toplumdan gelen bu tepkilerle, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlüklerinde bu türden törenlere ilişkin yazdıklarını karşılaştırmanın anlamlı olduğunu düşündüm ve günlükleri bu gözle bir daha taradım... Dar vakitte tesbit edebildiklerimi buraya alıyorum.
“30 Ağustos 2004... Meslek hayatımda son kez üniforma ile katılacağım 30 Ağustos törenlerine iştirak ettim. Sabah 08:00’den gece yarısına kadar dur dinlenmesi olmayan bir tören zinciri. Yapımızda ve anlayışımızda düzeltmemiz gereken çok konu var. En başta Atatürk’ü bir idol haline getirmişiz. Kendisi bile “beni görmek önemli değil benim fikirlerimi anlamak önemlidir” demişken, biz her yerde Atatürk’ü heykel, resim, poster olarak anmayı sanki onu anlamak ile eş tutuyoruz. Bu böyle devam edemez. Bir taraftan İslamiyet’in günün şartlarını karşılamadığını ve reform geçirmesi gerektiğinden bahsederken, sanki Atatürkçülük ilelebet yaşayacakmış gibi davranıp ilkelerini tartışmaya dahi açmıyoruz. Tabii o zaman bu ilkeler bir yol gösterici olmaktan öteye, dogma haline geliyor. Sağ olsaydı herhalde en fazla kendisi bu durumu tenkit ederdi.”
“ONUNCU YIL İÇİN PLANLANANDAN FARKLI DEĞİL”
29 Ekim 2004... Bugünkü törenleri, şöyle sabahtan akşama kadar yaşadım. Hepsi onuncu yıl için planlanandan farklı değildi. O zaman devletin gücünün mesajını her köşeye dağıtmak ve birlik beraberlik gösterisi yapmak birinci amaçtı. Aradan seneler geçti. Amaç belki aynı ama yapılış şeklinin çok farklı olması gerekir, diye düşündüm. Bir tribünde saatlerce oturarak geçenleri seyretmek pek bir fikir vermiyor. Üstelik de bir başıbozukluğa şahit oluyorsunuz. Bir sürü şımarık ve umursamaz genç önünüzden geçiyor. Ne kadar ve nasıl bir mesaj verildiği şüpheli. Bu konuda biraz çalışmamız gerekli. Saatlerce konuşmalar, koca koca adamların sıraya girip el sıkmaları, artık modası geçmiş kutlamalar.
2 Ağustos 2002... Yüksek Askerî Şûra toplantısına ikinci defa giriyordum ama bu toplantı terfilerin konuşulacağı ilk toplantım idi. (...) Son gündem maddesini takiben sabah oturumuna son verilerek, Anıtkabir’i ziyarete gittik. Bu ziyaretin nedenini anlamak oldukça zor. Sorarsanız size muhakkak bir Atatürkçülük dersi vereceklerdir ama ziyaretin anlamını izah edemeyeceklerdir. Atatürk’ün ikide bir rahatsız edilmesindeki sebepleri anlamak pek kolay değildir.
(Bu itirafı, şikeyle suçlanan Fenerbahçe yöneticilerinin Anıtkabir’e ziyaretlerini meşhur klişeye nazireyle “anlamsız ziyaret” diye niteleyen Taraf’a gelen tepkilerle kıyaslayarak okumak daha “anlamlı” olacaktır.)