Ben işin pratiğine bakarım...
Bazı generallerin sanık konumuna düşmesi tabii ki önemli.
Batı Çalışma Grubu’nun faaliyetlerine son verilmesine yönelik genelge tabii ki önemli.
Ama benim, demokratikleşme göstergesi olarak, daha fazla önemsediğim gelişmeler var Türkiye’de.
Daha net değerlendirme yapabileceğimiz veriler var, elimizde.
Nedir onlar, anlatalım.
Eski yıllarda olsaydı, ilköğretim çağındaki bir çocuğun, Kur’an okuma görüntüleri üzerine ne vaveylâlar koparılırdı, bilirsiniz!
En son 27 Nisan bildirisinde, “Evinde yatağında olması gereken saatte” denilerek, çocukların Kutlu Doğum Haftası etkinliğine katılması, nasıl da büyük bir suç gibi lanse edilmişti!
Ya şimdi?
Yılbaşı adı altında, binbir rezaletle gündeme gelen kendini bilmezlerin yanısıra, mütedeyyin insanlar da, Kur’an tilaveti, ilahiler, dini konuşmalar eşliğinde yeni yıla girdiler.
Yine bazı cazgırlar, kenarından köşesinden konuyu gündeme taşısalar da fazlasına cesaret edememişler.
Sadece fotoğrafı basıp, haberi vermekle yetinmek zorunda kalmışlar.
27 Nisan bildirisindeki, bu ülke insanlarının inancına sövgü içeren söylemi tekrarlayamamışlar!
Sadece bu değil, benim kıstasım..
Başka somut veriler de var, elimizde..
Örneğin, bu yılbaşında, sokaklarda dolaşan hindilere pek rastlamadık.
Oysa, darbecilerin borazanının öttüğü süreçte, böyle bir durum üzerine, malum kesimler sessiz mi kalırdı?
Güven Erkaya ne yapmıştı, 28 Şubat sürecinde?
Sincan’da yeterli hindi satışı olmadığı bilgisi üzerine, “Sincan Belediyesi yılbaşında içki ve hindi satışını yasakladı. Bu yobazlıktır” diyerek, MGK toplantısını provoke etmişti.
Şimdi tüm Türkiye’de, hindi satışlarının azalması gerekçe gösterilerek, benzer bir söylem geliştiren kimseye rastlamak mümkün değil. Gerçi Kurban Bayramı’nda da, sokaklarda kurbanlık hayvan görememiştik. Dolayısı ile hindideki gözükmezlik, konjonktürel bazı gelişmelere dayalı bir durum ama.. Darbecilerde böyle bir sağlıklı muhakeme ne arar?
Üç tane Hıristiyan vatandaşın hindi satın alamaması üzerine, darbe senaryosunu halka kabul ettirmek için, “hindi satışları kasten engellendi” yaygarasını, pekala koparabilirlerdi!
Hindi satışlarının azalması üzerine malum cazgırların gazetelerinde manşetler atılmadığına göre, etkili isimlerin açıklamaları televizyon ekranlarında artık üçüncü sıradan bile haber olamadığına göre, geri dönüşü olmayan bir normalleşme yoluna girdiğimiz inkar edilemez.
Halkının çok büyük bir çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede, yılbaşı etkinlikleri adı altında, içkinin su gibi tüketildiği bir ortamı normal görüyor değilim.
Yılbaşını kutluyoruz diyerek, ahlaksızlıkların revaç bulduğu bir görüntüyü meşrulaştırıyor değilim.
Ama bizim dünkü halimiz, içler acısı idi.
Hem Müslüman bir ülkede, Hıristiyanlar taklit edilerek yılbaşı eğlenceleri düzenleniyor idi. Hem de üç tane dindar insanımızın düzenlediği Kur’an okumalı geceler, idamlık suç gibi gösteriliyordu.
İşte o günlerle bugünü kıyasladığımızda, normalleşmeye bir adım daha atıldığını söyleyebiliyoruz!
Ama yine de, daha atılacak çok adım var.
Baksanıza, daha dünkü gazetemizin manşetinde, bir Eczacılık Fakültesi dekanının sözleri, içimizi nasıl karartıyor. Başörtülü öğrenciler imtihana girerken zabıt tutan dekan, bir de alay ediyor: “Mayıs’ta seçim var. Ne olacağı belli olmaz!” Devamında da, “Belki de bu zabıtları tuttuğum için, Ergenekoncu olarak içeri atılırım!” diyor.
Bir ilim yuvasında, kişilerin kıyafeti ile uğraşan insanlar, darbeci değil de nedir?
Bir ülkenin anayasasında/kanunlarında olmayan bir yasağı, ilim yuvasında uygulamaya kalkışanlar, darbeci değildir de, seçim sonucunda muhafazakarlar iktidara tekrar geldiğinde mi darbeci olacaklardır?
O dekanı, seçim sonrasında değil, hemen bugün özel yetkili savcı sorguya almalı..
Ki, yukarıda anlattığımız normalleşme sürecinin süreceğine inancımız güçlensin..
Aksi takdirde, “iki adım ileri, bir adım geri” ile, oyalanır dururuz!
YENİ AKİT