YÖK’ün halkın taleplerine ve iş dünyasının ihtiyaçlarına uygun olarak 21 Temmuz 2009 tarihinde yükseköğretime girişteki katsayı adâletsizliğine son vermesi, 28 Şubat postmodern darbesinden bu yana süre gelen bir haksızlığı sona erdirmesi sebebiyle, geniş halk kesimlerinde büyük memnuniyet uyandırmıştı.
Danıştay 8. Dairesi de, İstanbul Barosu’nun başvurusu üzerine katsayı farkını kaldıran kararın yürütmesini, ideolojik bir refleksle ve ne yazık ki, oy birliği ile durdurdu.
Böylece Danıştay halkın bayram sevincine bir çentik attı. Üniversiteye girişle alakalı konuları büyük bir belirsizlik içine itti. Kendisini rejimin ideolojisini korumakla görevli (!) sanan kurumlar ülkeye çok pahalıya mal oluyor. Şimdi ayıkla princin taşını!..
İstanbul Barosu’nun YÖK’ün katsayı adâletsizliğini ortadan kaldıran düzenlemesinin iptali için Danıştay’a dâva açtığı günlerde, bu köşede, “Bir düz liseli olarak isyan ediyorum!” başlıklı bir yazı yayımlamıştım. (9 Ağustos 2009)
Dâva açmaya yetkisi olmayan Baro’nun hukukun, vicdanın ve asgarî düzeyde ahlâklı olmanın bir gereği olan eşitliği değil de, Anayasa’da eşit olduğu söylenen vatandaşlar arasında ayrımcılığı tercih etmesi, Türkiye’de hukuk sisteminin bizzat hukukçular tarafından rehin alındığını gösteriyordu.
O günlerde Baro Başkanı Muammer Aydın’ın medya mensuplarının önüne geçerek; "Eşitlik eşit insanlar arasında olur" demesi midemi bulandırmıştı. Bu yaklaşım bir hukukçu kişiliğini değil, hukuku kaale almayan bir jakoben zihin dünyasını ele veriyordu.
Çünkü hazret, dilekçesinde; "Meslek liselilere eşitlik tanırken, normal liselilere haksız davranılmış oluyor, çünkü meslek liselilere falanca üniversiteye girme hakkı tanımak, normal liselilere daha çok aday arasından girebilme zorluğu getiriyor" argümanıyla, güya düz liselilerin hakkını korumaya çalışmıştı.
Şecaat arz ederken merd-i kıptî sirkatin söylermiş, o misâl yani...
Danıştay da bu ayrımcılığı onayladı...
Bendeniz de bir düz lise mezunu olarak benim ve benim gibilerin arkasına sığınılarak, katsayı adâletsizliğini sürdürmenin vicdanı olan bütün düz liselileri rahatsız edeceğini söylemiştim.
İmam hatip öğrencilerinin önünü kesmek için 1.5 milyon civarında meslek ve teknik okullarda eğitim alan dar gelirli aile çocuklarının geleceğini karartmaya hiç kimsenin hakkı yoktur çünkü.
Algıda seçici davrananları fâş etmek üzere sadece şu gerçeği hatırlatmam yeter sanırım.
Meslek liselilere bu ülkenin paryası muamelesi lâyık görülürken bunun istisnası da var elbette. Meselâ, askerî liseler meslek lisesi oldukları halde, fen lisesi kabul edilip katsayı adâletsizliğinden muaf tutuluyorlar.
Kimse buna itiraz etmiyor, neden?
Oysa mühendislik alt dallarında eğitim gören endüstri meslek lisesi mezunlarının mühendislik fakültelerine girmeleri 28 Şubat sonrası hep engellendi. Toplumun küçük bir kesiminin büyük kesimin aleyhine kayrılması vicdanları sızlatsa da...
Danıştay’ın verdiği son karar, durumun ne kadar vâhim olduğunu gösteriyor. Geleceği karartılan gençler adına, Danıştay’ın kendisini yalanlaması adına, bürokrasinin değişen Türkiye ve dünya gerçeklerine karşı direnmesi adına, “katsayı darbesi” denecek düzeyde bir meydan okuma hissi vermesi adına vâhim...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’nın bu gelişmeler karşısında; “Bu konuda yetkili mercinin YÖK olduğunu söyleyen Danıştay’ın, aynı yıl içerisinde tamamen o aldığı kararı nakseden bir karar alması hiçbir şeyle izah edilemez. Bu karar tamamıyla ideolojik bir karardır. Dolayısıyla böyle bir ideolojik kararı anlamakta ben şahsen zorlanıyorum. Bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok” diyerek çok haklı bir tepki vermesi önemliydi.
Hükümet bu katsayı darbesinin peşini bırakmayacak, zira öyle bir lüksü yok. Milyonlarca gencin geleceğini karartan bu karar aynı zamanda Ak Parti hükümetini ve daha açık bir ifade ile, millî iradeyi kafese almanın başka bir cephesi, bunu hiç kimse görmezden gelemez.
VAKİT