Danıştay, ‘Darbe için can feda’ mı diyor?

Ali İhsan Karahasanoğlu

Danıştay 2. Dairesi, “Okul müdiresi, sokakta da başını örtemez” şeklinde karar verdiğinde, Vakit gazeteniz olayı manşetten vermişti.

Manşetlik bir haberdi zaten.

Haberin yayınlandığı gün, daha saat sabahın 10.40’ı idi ki; Anadolu Ajansı’ndan bir haber geçti: “Vakit’e soruşturma” diye..

Meğerse, sabah sabah hemen, Danıştay’dakiler Vakit’i okuyup, suç duyurusunda bulunmuşlar..

“Sabah vakti, gazeteyi ne zaman okudular, ne zaman suç duyurusunu hazırladılar, ne zaman yetkili savcılığa verdiler?” diye merak ediyorsunuz değil mi?..

Merakı mucip bir şey yok canım!..

Karşımızdakiler sıradan insanlar değil ki!..

Onlar, telefonla işi bitiriyorlar.

Hani “Telefonlar dinlenmesin..” diye kıyamet kopuyor ya.. Bu kıyameti koparma, boşuna değil aslında..

O tarihte, Danıştay Başkanlığı’ndan, hemen Bağcılar Savcılığı’na telefonlar gelmişti. “Telefon mu dersiniz, emir mi?”, artık o sizin takdirinizde.

Ama şu kesin ki; birebir konuştuğumuz yetkililer, Danıştay’dan telefon ardına telefon geldiğini ve bu baskı neticesinde soruşturma açmak zorunda kaldıklarını açıkça söylemişlerdi..

Hemen soruşturma açılmış ve AA da, haberi servise koymuştu.

Ortada yazılı hiçbir suç duyurusu yoktu. Bağcılar Savcılığ’nda, basın ile görevli savcı o saatte aslında adliyede bile değildi.. O güne mahsus olmak üzere, adliyeye saat 11.30 gibi gelmiş. Ama AA’da haber, o savcının açıklaması olarak tüm gazetelere servis ediliyordu: “Bağcılar Savcılığı, Vakit gazetesi için soruşturma açtı.”

Tamam, soruşturma da açsınlar, dava da açsınlar..Tamam Danıştay da, bu soruşturma için şikâyetçi olsun. Tamam; yazılı olarak şikâyete de ihtiyaç hissetmesinler, telefonla adeta emir vererek bu soruşturmayı başlatsınlar..

Bizim kimseden korkumuz yok.

Ama bu tavrı sadece Vakit’e değil, kendi menfaatlerine zarar veren tüm eylemlere karşı objektif şekilde göstersinler.

Vakit’e karşı bu kadar cevval tepki verenler, Vakit için soruşturma açtırıp, açılan davaya da avukat gönderenler, bir zahmet daha ciddi eylemlere karşı da benzer tepkiyi göstersinler.

Neydi o “daha ciddi eylem”?

Danıştay binası içinde, bir hakimin ölümü ile sonuçlanan eylem..

Evet o eylem için de, Ankara’daki duruşmalara, hem avukat gönderdiler, hem de birçok Danıştay üyesi, gözlemci olarak duruşmalara katıldılar...

Ama o tarihte sanığın profili, “Vakit’ten etkilenen bir İslâmcı” olarak gösteriliyordu da onun için! Onun için, Danıştay’da işlenen cinayetten, o tarihte şikâyetçi idiler.. Sanığın cezalandırılmasını istiyorlardı..

Ama, Danıştay cinayetini işleyen sanığın profilinin “Vakit’ten etkilenen bir İslâmcı” değil, “Vakit’i susturmak isteyen darbecilerin tetikçisi” olduğu ortaya çıkınca, şikâyetçiler ortalıktan kayboluverdi.

Ne Danıştay Başkanlığı, kurumsal olarak bir avukat göndermeyi sürdürdü.. Ne de Danıştay üyelerinden birer-ikişer temsilcinin, duruşmaları izleme adeti sürdürüldü..

Adeta şu denildi: “Danıştay’daki hakimi öldüren kişi, ‘Vakit’ten etkilenen bir İslâmcı’ ise, biz ondan şikâyetçiyiz. O davayı takip ederiz. En ağır cezayı alması için girişimlerde bulunuruz. Ama Danıştay’daki cinayeti işleyen fail ‘darbeci’ ise, onun yargılandığı davayı takip de etmeyiz, cezalandırma için talepte de bulunmayız. Darbeciler için, canlarımız feda. Hakimlerimiz de feda. Üstün gaye için, bizim canlarımızın ne önemi var?”

Evet adeta denilen şey bu idi..

Sergilenen tavrın başka bir anlamı varsa, buyursun Danıştay yetkilileri açıklasınlar.

Vakit için soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla, sabahın erken saatinde telefona sarılıyorlar.. Duruşmaları takip ettiriyorlar.

Sonrasında, İslâmcı kisveli birisinin eylemi için, avukat yetmiyor, kendileri de duruşmaları sektirmeden takip ediyorlar.

Eylem darbecilere geçince, tüm girişimler unutuluyor, unutturulmaya çalışılıyor.

Nerede ise, “Canım olmuş bir yanlışlık. Fail de sonuçta bir hukukçu. 3 senedir yatıyor zavallı. Tahliye edin, gitsin işine-gücüne baksın” diyecekler!

Hiç şaşırmayın, bunu dahi diyebilirler.. Cinayetten hemen sonra yaptıkları açıklamalarla, halkı hükümete karşı kışkırtanlar, öldürülen üyenin cenaze töreninde bu ülkenin bakanlarını kovalatanlar, “Canım affedin işte, ölenle ölünmez” bile derler..

Gidişat; maalesef böyle işte!

VAKİT