Ne güzel iş böyle..
Bizi Hüseyin Üzmez olayı ile oyalarlarken, onlar Danıştay cinayeti davasının gerekçeli kararını açıkladılar. Gerekçeli karardaki çelişkileri, dikkatlerden kaçırdılar..
Evet, cinayetin bir numaralı sanığı olan kişiye gerekli ceza verildi ama, işin daha önemlisi karardaki şu ifade: “Danıştay cinayetinin, Ergenekon soruşturmasındaki şüpheli kişilerle bir ilgisi saptanamamıştır.”
O zaman bana da sorma hakkı doğdu, “Danıştay cinayeti aydınlandı mı sayın hakimler?”
Bunu sadece kararı veren hakimlere değil, öldürülen Danıştay hakimi Mustafa Özbilgin’in eşine/çocuklarına, Mustafa Özbilgin’in Danıştay’daki hakim arkadaşlarına ve tüm yargı camiasına soruyorum: “Bu olay sizce, gerçekten aydınlanmış mıdır?”
Düşünebiliyor musunuz, mahkûm edilen kişi, cinayetten bir gün önce; “İçeride mi, dışarıda mı? Yolcuyu görmeli miyim?” mesajlaşmaları ile dosya içinde kimliği tesbit edilmemiş bir şahısla şifreli ifadelerle görüşüyor..
2 seneye yakın yargılama sürecinde, bu mesajlaşmanın kimle yapıldığı araştırılmıyor. Sadece polis aşamasında kendisine soruluyor “Kim bu kişi?” diye.. Verilen cevap: “Kızkardeşimdir, içeriği ise kendi aramızda şakalaşmadır!”
Polis olmanız gerekmez. Savcı olmanız, hakim olmanız gerekmez..
Böyle bir mesajlaşmanın tesbiti üzerine, sıradan bir insanın dahi, “Yolcu diye ifade edilen kişi, öldürülmek istenen hakim olmasın sakın” diye, kafasında bir soru işareti doğması gerekmez mi?
Bunu; hukukçu olmayan insanların bile düşünüp, “Bu mesajda bir iş var” diye sorgulama ihtiyacı hissetmesi gerekmez mi?
Maalesef herkesin aklına hemen gelecek olan bu sorular, yargılama aşamasında ne savcının, ne de hakimlerin aklına gelmedi..
Dahası var..
Yine cinayetten bir gün önce, fail ile bir başkasının, “malzeme”den bahseden mesajlaşmaları var..
Daha dahası var..
Yine cinayetten iki gün önce, Susurluk’ta ismi geçen birisine, failin çektiği mesajda “Para gelsin, ona göre” ifadesi var..
Bu da sanıklara sorulmadı..
Bu bilgiler de soruşturulmadı.
Ama dava bitti. Yargıtay da kararı onarsa, konu kapanacak!
Denilebilir ki; “Faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Senin bahsettiğin deliller araştırılıp da ne olacak? Bir insanın bir tane ömrü olur. İki defa, üç defa dünyaya gelecek değil ki, diğer dünyaya gelişleri için de müebbet hapis cezası verilsin. Şu anki en ağır ceza, ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ cezası. Bu da verilmiş zaten! Dediğin konular araştırılıp da ne olacak ki?! Daha ağır bir ceza yok ki!”
Ceza yargılaması ilkeleri ile taban tabana zıt, olayı örtbas etme yaklaşımıdır işte bu!
Bir kişi çıkıp, “Bu suçu ben işledim” dese bile, ceza yargılamasında hakimin üzerine düşen vazife, “maddi gerçekliği” araştırıp bulmaktır.
Failin gizlemek istediği azmettiriciler varsa, mahkemenin görevi; onları bulup çıkarmaktır. Bu tür olaylarda sık sık karşılaşılan, “gerçek faili korumak için suçu üstlenme” numarası varsa, hakimin işi, olayın gerçeğini tesbit etmektir..
Dolayısıyla, Danıştay cinayeti dosyası, eksik soruşturma ile verilmiş bir kararla bitirilmiştir.
Beklentimiz odur ki; dosyayı inceleyecek olan Yargıtay, muamma halinde bırakılan konuların araştırılması maksadıyla bu kararı bozsun..
Hatta Ergenekon soruşturması ile Danıştay cinayetinin birlikte değerlendirilmesini sağlasın..
Aksi takdirde, “içkili barda yapılan plan” ile “domuza başörtü takan karikatürü yayınlayan gazete”ye bomba atıldığı saçmalığını kabul etmiş, böyle bir maval ile uyutulmuş oluruz.
İçkili bara giden bir insanın, domuza başörtü takılmasına ne itirazı olabilir ki?
Her şeyiyle provokatif bir saldırı, getirilip mütedeyyin insanlara mal edildi.
Alparslan Arslan’ın aldığı ceza ne ki!
Alparslan Arslan hakkında verilen karardaki “Olayın Ergenekon ile bağlantısının araştırılmasına gerek yok” ifadesi ile tüm mütedeyyin insanlar çok daha ağır cezaya muhatap oldular.. Şimdi görev Yargıtay’da.. Bekleyip, neticeyi göreceğiz.
Vakit gazetesi