Herhalde başka bir ülkede yaşıyor olsaydım, en büyük sanayi kuruluşunun patron ve yöneticilerinin Amerikalı diplomatlara çizdikleri karamsar tabloyu okuyunca çok şaşırırdım; ama burası Türkiye ve söz konusu da Koç Grubu olunca fazla şaşırmadım.
Ak Parti hükümetleri sekiz yıl boyunca ülkeyi sürekli büyüttü; bunun doğal sonucu tüketimin artması ve sanayicinin kasasının dolmasıdır. Aynı süre içerisinde ihracat rakamları da aldı başını gitti; bu da sanayicinin yüzünü güldüren bir başka güzellik... Nitekim, Koç Grubu da büyüyen Türkiye'de daha gürbüzleşti, dünya devleriyle yarış eder hale geldi, patronları zenginleşti.
Enflasyonun yüzde 4'e düştüğü, büyüme oranının yüzde 10 çizgisini zorladığı bir ülkede siyasi istikrarın varlığı, sanayicinin önünü görmesini de sağlıyor. Hükümet, ithal girdilere muhtaç sanayiciyi, cari açığın artmasına rağmen, korumayı sürdürüyor.
Koç Grubu yine de mutlu değil... Görüştükleri Amerikalı diplomatlara, "IMF'yle anlaşmazsa Türkiye, mutlaka batar" demiş ve umutlarını ilk genel seçimde sandıktan bir koalisyon hükümeti çıkmasına bağladıklarını söylemiş Koç'un patronları ve yöneticileri... Belli ki, 2002 yılına kadar sürmüş olan parça-bölük hükümetlere özlem duyuyorlar; aksi halde "İster AKP-MHP, ister CHP-MHP olsun, yeter ki koalisyon hükümeti olsun" derler miydi?
Dün Taraf'ta yayımlanan 2009 yılına ait Wikileaks belgesinden öğrendiğimiz bu 'gerçek' TÜSİAD'ın 40. yıldönümü vesilesiyle kamuoyuna tanıtılan daha demokrat ve daha özgürlükçü 'yeni anayasa' çalışmasının öksüz çocuk gibi ortalıkta bırakılmasının sebebini de açıklıyor. TÜSİAD demek Koç Holding demek ve Amerikalı diplomatlara 'karamsar tablolar' çizenler, TÜSİAD'ta balans ayarı çekebilecek etkinliğe sahip...
Hükümet Anadolu girişimcisinin önünü açacak politikalar uyguladı, ama bunu İstanbul sermayesinin aleyhine olacak yöntemlerle yapmadı. TÜSİAD'ta temsil edilen 300 kadar ailenin serveti, son sekiz yıl içerisinde, herhalde birkaç misline çıkmıştır. Bu dönemde İstanbul patronlarını rahatsız eden tek şey, politikalarını belirler ve uygularken Ak Parti'nin patronların etkilemesine kendisini kapatması olabilir ancak...
Vaktiyle, siyasetin de patronu olan bir avuç zengin Ankara'ya gidip değişik kapıları çaldıklarında üst perdeden konuşabiliyor, dedikleri dinlenmezse hükümetleri devirebiliyordu; şimdi sivillerden ricada bulunmak ağırlarına gidiyor olmalı...
Patronlar da iktidarın bir parçasıydı Türkiye'de, Ak Parti hükümetlerine kadar... Siyasi denklemden çıkarılmaları onları yeniden parça-bölük iktidar formülleri için dua edecek noktaya getirmiş besbelli. 12 Haziran'da yapılacak seçimde sandıktan koalisyon çıkması duasına...
Ülke yeniden IMF'nin ayağına gidip on yılını bağlayan anlaşmaların altına imza atsın, büyüme tersine dönsün, ihracat azalsın, bütçe disiplini kaybolsun, istikrar yok olsun, fakirleşelim razılar; yeter ki, ülkede onların borusu ötsün...
Ne yalan söyleyeyim, eski kuşakların hâlâ bu düşüncede olduğunu seziyordum da, yeni kuşak patron ve yöneticilerin biraz farklı olacağına dair umudum vardı; yayımlanan belgede sergilenen 'köhne' anlayışın nispeten genç kuşağın ağzından çıkmasıdır biraz da olsun beni şaşırtan...
Bu yazıyı siz şaşırmayın diye yazdım.
ZAMAN