Daha Doğmamış Bebeği Katleden Bir Rejim

Suriye’deki Baas vahşeti artık bu çizgiyi de aştı. Henüz kundağa alınamamış bebekleri daha annelerinin karnındayken katlediyor.

Ahmet Varol, Suriye'de Baas vahşetinin geldiği noktayı yorumluyor:

Roketlerin Ucuna Takılan “Barış!”

Ahmet Varol / Yeni Akit

Terimlere verilen anlamların ve kavramları çarpıtmanın kamuoyu oluşturmada önemli etkisi var.

Ne yazık ki medyanın gücü kavramlar yoluyla yanıltma ve psikolojik yönlendirme politikalarının etkisini göstermesine imkân sağlıyor. Ama işin kötü tarafı normalde bu politikaları kabul etmeyen medya organlarının birçoğunun da suyun akışına kendilerini kaptırarak ellerine verilen isimleri ve kavramları aynen yönlendiricilerin amaçlarına uygun şekilde kullanmalarıdır.

Dikta rejimlerinin veya işgal güçlerinin sergilediği vahşetin ne boyutlara ulaştığını göstermek için “kundaktaki bebekleri” öldürmelerine dikkat çekiyorduk. Fakat Suriye’deki Baas vahşeti artık bu çizgiyi de aştı. Henüz kundağa alınamamış bebekleri daha annelerinin karnındayken katlediyor.

Alınan son haberlere göre Humus’un el-Buveyda eş-Şarkıyye semtinden Fatıma Muhammed Husruf adında bir bacımız bebeğini dünyaya getirmesine bir gün kala katil Baas rejiminin attığı roketlere hedef oldu. Evinin tavanına isabet eden roketin bir şarapnel parçası kafasına isabet etti ve orada canını verdi. Ancak ölüm acıları ile doğum sancıları birlikte geldi ve anne dünyaya veda ederken bebeğini geride bırakmak istedi. Doktorlar da bebeğin sağ olarak dünyaya gelmesini sağlayabilmek için büyük çaba harcadılar. Ama ne yazık ki muvaffak olamadılar ve bebek de ölü olarak doğdu. Böylece o da daha hayata gözlerini açamadan dünyaya veda ederek annesiyle birlikte ahirete uğurlandı. Yüce Allah’tan Fatıma bacımızın şehadetini kabul etmesini ve bebeğini de cennette ona lütfetmesini diliyoruz.

Şu işe bakın ki henüz sağ olarak kundağa alınamayan bebekleri, evlerinin köşelerine sığınmış halde canlarını kurtarmaya çalışan annelerinin karnında katleden vahşetin arkasında durup da “kanımız canımız Esed’e feda olsun!” diyebilen bir zihniyet de güya “barış çığlığı” atıyor. Cinayet rayicini her gün biraz daha artırabilmek için ekmek kuyruğunda sadece bir günlük ekmeklerini temin edebilmek için sıra bekleyen kalabalıkları özellikle hedef alan vahşetin arkasında durup onun sesi olmaya çalışanlar bu seslerini dünyaya “barış çığlığı” olarak lanse etmeye çalışıyorlar.

Ölümden kaçabilmek için camilere sığınan insanları topluca imha etmek amacıyla camileri hedefe yerleştiren katil canavarları direnişe destek vermenin cezasını çektiği iddiasıyla mazlum ve mağdur göstermeye kalkışanlar, hayatlarını kurtarabilmek için yurtlarını terk etmek zorunda kalanları suçlu bunları yurtlarını terk etmeye zorlayanları ise haklı gösteren kafalarından çıkan çığlıkları dünyaya “barış çağlığı (!)” olarak yutturmaya kalkışıyorlar.

Amaç “barış” olsaydı bu çığlığın katil Baas rejimine ve Beşşar’a yöneltilmesi gerekirdi. “Barış” hamile kadınların sığındığı evleri onların üzerine yıkan, daha kundağa bile alınamamış bebekleri annelerinin karnında öldüren füzelerin, roketlerin ucuna takılarak gelmez. “Barış” ancak bu vahşetin durdurulmasıyla, insanların özgürce can güvenliğine kavuşturulmalarıyla gelebilir.

Fakat maksat “barış” kavramını, bütün vücudu kan ile boyanmış katil Beşşar’ın üzerindeki bu kanları örtme amacıyla bir tulum olarak kullanmaktır. Yani barış kavramını bir maske olarak değil de tulum olarak kullanmaya çalışıyorlar. Ama bunda başarılı olma imkânı yok.

Artık olan bitenlerden ibret almaları gerekir. Katil Beşşar’ın bütün vücudunu boyayan kanı örtebilmek için önce “ABD ve İsrail karşıtlığı” tulumunu geçirdiler, Beşşar iki gün içinde gerçekleştirdiği cinayetlerle ve katliamlarla kana boyadı. “Direniş” tulumunu kullandılar, fazla zaman geçmeden onu da kana boyadı. Bunun gibi birçok farklı tulumdan yararlanmaktan istediler. Hiçbiri tutmadı. Şimdi “barış” tulumunu geçirmekle o vahşi katliamların saçtığı kanların üstünü örtmek mümkün olabilecek midir? Günde yüzlerce insanı katleden bir vahşi canavarın üzerini “barış” tulumuyla kapatmak ve onu sevimli hâle getirmek nasıl mümkün olabilir?

“Barış” ve “vahşet”in barış içinde bir arada yaşaması mümkün değildir. Birinin girdiği yerden diğeri çıkar. Suriye’ye de barış gelebilmesi için Baas vahşetinin, Beşşar zulmünün mutlaka çıkması gerekir. “Barış” isteyenlerin de bir an önce “Beşşar” vahşetinin Diyar-ı Şam’ı terk etmesi için seferber olmaları gerekir.

İlgili Haberimiz:

Hasbunallahi Ve Ni’mel Vekil... Birbirleriyle Kucaklaşamadılar!

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!