Ne zaman ordunun içinde hukuksuz işler döndüğünü ortaya koyan bir belge yayınlansa, televizyonlarda ve gazetelerde aynı laflara rastlıyoruz.
“Bu belge niçin şimdi ortaya çıktı?”
En çok belgelerin ortaya çıkmasının “zamanlamasıyla” ilgililer.
Doğrusu ya çok merak ediyorum, ordunun içindeki cuntaların ve darbe hazırlıklarının ortaya çıkmasının “en uygun”, “en doğru” zamanı ne zamandır?
Ne zaman Türk basını bu haberleri ciddiye alabilmek için “müsait” olabilir acaba?
Bu basın, neredeyse ordunun “mütemmim cüzü” haline gelmiş, ordunun darbe hazırlığı yapması, içinde cuntalar barındırması onların hiç ilgisini çekmiyor.
“Bir ordunun içinde bu cuntaları kim kuruyor, kim darbe belgeleri hazırlanması için emir veriyor” diye soran pek yok. Sanki darbe yapmak, cunta kurmak dünyanın en doğal işi.
Onlara göre tuhaf olan bunların belgelenip gazetelerde yazılması.
Bizim ordu disiplinden tamamen kopmuş.
Kendini “her türlü hukuksuz eylemi yapma hakkına sahip” sanıyor.
Üstelik yaptığı hukuksuzluğu saklayacak, bu hukuksuzluğu örtecek bir “askerî yargı” da var elinde.
Şu bizim haziranda yayımladığımız darbe belgesiyle ilgili “askerî yargının” yaptıklarına bakmak yeter zaten “askerî yargı” denen tuhaflığın nasıl işlediğini anlamaya.
Bu darbe planının altında imzası bulunan Albay Çiçek, askerî savcılıkta “sahte imza” attı.
Bu, askerî savcılığın hiç ilgisini çekmedi.
Bir soruşturma sırasında atılan sahte imza dikkat çekmez mi?
Askerî savcılık, bu olayda soruşturulması gereken bir yan da görmedi.
“Bu olay” dediğim bir darbe hazırlığı.
Darbe hazırlığıyla ve bunun belgesiyle ilgilenmeyen, bunun üstünü örten bir mekanizmaya “yargı” adını verebilir misiniz?
Ordunun bir disipline girmesi için öncelikle “askerî yargı” denen saçmalığın ortadan kaldırılması, gerçek bir yargının orduyu denetleyebilmesi gerekiyor.
Eğer ordu yargının ciddi gözetimi altında olsaydı, Genelkurmay Başkanı o kadar pervasız bir şekilde kameraların önüne geçip, onu bunu suçlayarak, bu belgeye “kâğıt parçası” diyebilir miydi?
O “kâğıt parçasını” hazırlayan, “yargı” tarafından soruşturulmaz mıydı?
“Subay” olduğunu söyleyen biri, bu “belgenin” orijinalini Ergenekon savcılarına gönderip, bu belgenin nasıl hazırlandığını, kimlerin emir verdiğini anlatan bir de mektup yazdı.
Ordu içinde, kendisinin de bir vakitler üyesi olduğu bir “cunta” bulunduğunu söylüyor.
Cunta üyeleri arasında saydığı isimler öyle sıradan isimler değil.
Ağustos ayında emekli olan Birinci Ordu Komutanı ile halen bu ordunun başında bulunan komutanın “bu cuntanın” içinde olduğunu ileri sürüyor.
Böylesine üst düzeyde orgenerallerin, korgenerallerin üyesi bulunduğu bir cuntanın neler yapabileceğini düşünün.
Ayrıca şunu da düşünün...
Bu darbe belgesi bir Ergenekon sanığının ofisinde ele geçirildi.
Bu cunta ile Ergenekon çetesi arasında bağlantı olup olmadığı, yargının ve medyanın ilgisini çekmez mi?
Eğer bu cuntanın Ergenekon ile bağlantısı varsa Türkiye’nin nasıl bir tehlikenin kenarına gelmiş olduğunu düşünüp ürpermez misiniz?
Ergenekon davasının bir ve iki numaralı sanığı olan iki emekli orgeneral hapisteyken, onları ziyarete Genelkurmay’ın emriyle bir generalin gittiğini hatırlamanız kuşkularınızı kuvvetlendirmez mi?
Darbe belgesinin orijinalini savcıya gönderen “subay”, Genelkurmay’da “hukuk dışı” olduğu için imha edilen kırk çuval belgeyi yakan askerlerin listesini de göndermiş.
Bu erlerden biri terhis olmuş, o er “belgeleri biz imha ettik” diye itiraf etmiş.
Genelkurmay ise diğer erlerin Ergenekon savcısına ifade vermesini engellemeye çalışıyor.
Bir Genelkurmay Başkanlığı’nda “düşmanın” eline geçmemesi gereken belgelerin olması normaldir.
Ama bir Genelkurmay’da “yargının” eline geçmesinden korkulan belge olmaz.
Böyle bir korku, o Genelkurmay’ın hukuk dışı işler yaptığını gösterir.
Bizim ordunun her yanından “hukuksuzluk” fışkırıyor.
Bugün, ihbar mektubunun ekleri arasında yer alan ve Genelkurmay Başkanı’nın emriyle hazırlanan bir belge de var.
Okuyunca şaşacaksınız.
Sanki bir ordunun değil de bir “siyasi” partinin “iktidarı ele geçirme” planı.
Türkiye’nin yolunun açılması, gelişmesi ve çağdaşlaşması için ordunun siyasetten çekilmesi, askerlerin hukuk tarafından denetlenebilmesi gerekiyor.
Aksi takdirde, “aşiret” olmaktan “devlet” olmaya geçemeyeceğiz.
Kendisini “devlet” sanan ordunun bizzat kendisi bu ülkede ciddi bir “devlet” kurulmasına engel oluyor.
Artık orduyu siyasetten çıkartıp doğru dürüst bir devlet kuralım.
Devletsiz bir ordu sürekli suç işler çünkü.
Artık bu kadar suç yeter.
TARAF