Türkiye’deki İslâmî camianın tecrübeli düşünce adamlarından olan ve fikri çalışmalarından çokça istifade ettiğimiz Muhterem Hamza Türkmen beyin Haksözhaber’in web sitesinde Mısır’daki darbe olayını farklı boyutlarıyla ele alan güzel bir tahlil yazısı yayınlanmış. Okunmasını tavsiye ederim. Bu yazıda Mısır’daki darbecilerin kendi içlerinde düştükleri çelişkiler, tutarsızlıklar ve bunun da ötesinde gülünçlüklerle kendilerini meşrulaştırmak için dayandıkları değerlerin üstüne pislemeleri değişik yönleriyle ortaya konmuş.
Halkın oylarıyla belirlenen yönetimi silahın gücünü kullanarak indirdikten sonra sipariş yoluyla bir kukla hükûmet kurdurup, meydanlarda kendilerini kesin dille reddeden, “defol” çağrılarıyla gasp ettikleri mevkileri terk etmelerini isteyen halkı temsilen, yine bu halkın oylarıyla kabul edildiği halde cuntanın “geçersiz” ilan ettiği ve uygulamadan kaldırdığını bildirdiği Anayasanın yerine uygulamaya konan geçici Anayasa üzerine yemin ederek göreve başlatmaları da içine düştükleri gülünçlüklerden biri. Anayasaya bağlı kalsalardı kendilerini suçlu ilan etmeleri gerekecekti. Onu yürürlükten kaldırmalarının sebebi de bu. Ama yaptığını meşrulaştırmak, yasal bir dayanağa dayandırmak hatta onun da ötesinde bir kutsal çerçeveye oturtmak için Anayasasını yazıp üzerine yemin ederek işe başlıyor.
Oyunun kurallarını kendisi belirliyor, kendi kutsallarını oluşturuyor, böylece yaptığı işi kuralına uygun, saygın ve hatta kutsal hale getiriyor. Belki cuntacılar silahın gücünü kullanarak hükmetme imkânını ellerinde tutarken, belirledikleri kurallar aleyhlerine işler, kutsallaştırma araçları da muhaliflerini üstün konuma taşıyacak olursa bu kez sahip oldukları güç ve imkânları o belirlemiş oldukları değerlerin üstüne pislemek için kullanacaklar. Zaten uluslararası emperyalizmin global saltanatlarını meşrulaştırma aracı olarak kullandıkları “demokrasi”yi uygulama konusundaki politikaları ve esas aldıkları zihniyet de farklı değildir.
Cuntanın sipariş hükûmetinin gülünç bir yanı da gerçekte darbecilerin bir kuklası olan bu hükûmette darbenin liderine bakanlık sıfatı verilmesidir. Bu sıfatıyla o kendini kukla hükûmetin bakanı yapmak suretiyle prosedüre göre başbakana bağlı konuma getirirken, uygulamada başbakanın da, hükûmet üyelerinin önünde yemin ettikleri atanmış cumhurbaşkanının da üstünde tutmaktadır. Normalde bakanlık sıfatı cunta liderine başbakana itaat sorumluluğu yüklerken, hükûmet üyeleri yine cunta tarafından atanan sözde cumhurbaşkanı önünde yemin etmekle ona itaat sözü verirken fiiliyatta hepsi cunta liderine bağlıdır ve cunta lideri istediği zaman hepsini kapı dışarı etme yetkisine sahiptir. Aslında cunta lideri, darbecilerin yaygın geleneğine uyarak kendini özel bir konuma yerleştirebilir, diğerlerinin kendisine bağlı olduklarına dair bir hükmü de geçici anayasaya yerleştirebilirdi. Belki sipariş ettiği kukla hükûmete biraz “sivil” görünüm vermek amacıyla böyle bir taktiğe başvurmuş olabilir. Ama burada da kendi içinde tutarsız ve gülünç duruma düşüyor.
Hükûmetin başına geçirilen Hazim el-Beylavi’nin bir iktisatçı olması ve ona geçiş döneminde “ideolojik sapmalardan uzak (!)” bir çizgi izleyerek taşları yerine oturtma sorumluluğunun yükleneceği kanaatinin oluşturulmaya çalışılması kurdurulan hükûmete de “teknokratlar hükûmeti” sıfatı verilmesinin dayanağı olarak kullanılmaya çalışılıyor. Oysa darbe tamamen ideolojik temellidir ve özellikle ülkede İslâmîleşmenin ve Filistin lehine bir dış politika izlenmesinin önünü kesme amacıyla gerçekleştirilmiştir. Kurdurulan kukla hükûmete “teknokratlar hükûmeti” görünümü verilmeye çalışılması ise tamamen yanıltma ve oyundur.
Kurulan hükûmetin ideolojik kimliğini açığa çıkaran özelliklerinden biri de bu hükûmetle aslında Hüsni Mübarek dönemindeki diktaya geri dönüş aşamalarında yeni bir adım atılmasıdır. O da diktatör Hüsni Mübarek döneminde ülkede iç güvenlik teşkilatının ve işkence mekanizmalarının başını çeken önemli isimlerden biri olarak bilinen Adil Lebib adlı şahsın Yerel Gelişme bakanlığına atanmasıdır.
Fakat Mısır halkının kesin bir şekilde reddettiği bu kukla hükûmetin kendi belirlediği kurallara göre oynadığı oyun ona meşruiyet kazandıramaz.
YENİ AKİT