Cunta tasfiye olmadan gerilim düşmez

Mümtazer Türköne

TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun sivil toplum kuruluşlarını temsilen okuduğu bildiri, belki şu anda Türkiye'nin en çok ihtiyaç duyduğu sözlerdi.

Kaotik ortamı bastıran, ortak aklı egemen kılan sağduyunun sesine şiddetle ihtiyacımız var. Gerilimi düşürmek lâzım. Ama gerilimi düşürmenin de bir bedeli var mı? Varsa bu bedeli kim ödeyecek?

Bir okuyucunun gönderdiği fıkra durumu özetliyor: Temel ile Dursun bir kovboy filmi seyrediyorlar. Atların doludizgin koştuğu bir sahnede Temel, Dursun'a dönüp; "Bak birazdan şu beyaz at, yuvarlanıp düşecek" diyor. Dursun "düşmeyecek" cevabını veriyor. İddiaya giriyorlar. At düşüyor ve Temel bahsi kazanıyor. Ama vicdanı elvermiyor ve "Dursun, ben bu filmi daha önce seyretmiştim, atın düşeceğini o yüzden bildim." itirafında bulunuyor. Dursun'un cevabı: "Ben de seyretmiştim, ama artık akıllanmıştır, bir daha düşmez diyordum."

Ne yapalım? Aynı filmi tekrar tekrar seyrediyoruz ve at akıllanmıyor.

9 Mart Madanoğlu cuntası, bugünün Ergenekon Çetesi gibi, ağır cezalık suçlar işlemişti. Cunta üyelerinden birinin, "gençlere bombaları veriyorduk, onlar da sağa sola atıyordu" itirafı, bugüne değil, tam 37 sene öncesindeki terör eylemlerine aitti. Anlatan, Deniz Gezmiş'in silah arkadaşlarından ve o dönem idamdan dönen meşhur isimlerden biriydi. 1968 yılında MTTB'lilerle Beyazıt Meydanı'nda toplu kavgaya girişiyorlar. Sonra MTTB'lileri Beyazıt Camii'ne kıstırıyorlar. Ertesi gün gazetelerde "Solcu gençler camiden çıkan cemaate ateş açtı" manşeti ve altında kendisinin yere çömelmiş, dirseği ile dizinden destek alarak ve hedef gözeterek ateş ettiği bir fotoğraf çıkmış. Resim tek başına birçok suçun belgesi: Ruhsatsız silah taşımak, meskun mahalde ateş açmak, öldürmeye teşebbüs vs. "15 gün sonra beni tahliye ettiklerinde çok şaşırdım" demişti. Sonra olanları öğrenmiş; nöbetçi savcının ve mahkemenin nasıl ayarlandığını, avukatın neler yaptığını. Hayretle dinlediğim hikâyeye şu yorumu yapmıştım: "Senin için değil, senin gibi eylem kapasitesi yüksek birini ellerinin altında bulundurmak için." Gönülsüzce onaylamıştı.

Cuntanın talimatı, kışkırtmaları ve yönlendirmeleri ile gençler sokağa döküldüler. Adam kaçırdılar, öldürdüler, banka soydular. Bir samanlıkta öldürülen Mahir Çayan ve arkadaşlarını, idam edilen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını hatırlayalım. Bu gençlerin hepsi 25 yaşın altındaydı. Giriştikleri eylemlerin ve aldıkları lojistik desteklerin arkasında kimler olduğu hiç ortaya çıkmadı. Hasan Cemal, yüreklice gerçeği söylüyor. 9 Mart Cuntası Muhsin Batur'a uzandığı için bu olayların üstü kapatıldı ve 9 Martçılar beraat ettirildi.

İlhan Selçuk, 83 yaşında alındığı sorgudan sonra iki mesaj veriyor. Birincisi Ordu'ya; "sizinle uğraşıyorlar" mesajı. Bu mesaj bir destek arayışı. İkincisi Başbakan'a; "uzlaşalım" mesajı. Bu mesaj da cuntacıların bir geri çekilme teşebbüsü; çünkü soruşturma, hedefleri ele geçirmiş.

Gerginliği düşürmenin yolu, Ergenekon soruşturmasını varabileceği her yere götürmek. "Gerginlik çıkar" korkusu ile suçlular ortalığa salınırsa, eninde sonunda üstünü örttüğünüz gerginlik daha fena bir şekilde karşınıza çıkacaktır.

Atın düşmesi, 9 Mart Cuntası'nın uzandığı yeri koruma adına, cuntacıları serbest bırakmaktı. Bugün gerginliği ortadan kaldıracak yegane yol, karanlığın üzerine perde çekmek değil bu ülkenin kanını emmeye kararlı asalakların yaşadığı kuytu yerleri bütünüyle aydınlatmak.

Sağduyu Platformu'nun geliştirdiği inisiyatif, tek başına iyimser olmak için yeterli. 10 yıl önce aynı STK'ların ne işlerle meşgul olduğunu hatırlayalım. Devlet içine çöreklenerek ülkeyi ele geçirmek artık imkânsız, aydınlıkta iş gören toplum ve özel sektör kendi kaderini ele almış durumda. Ne istiyorlar? Yeni anayasa ve siyasî partiler kanunu değil mi? O zaman ülkenin gündemi yeni anayasadan başlamalı.

Gerilimi elbette düşürelim. Gerilimi çıkartanlara bedelini ödeterek. Bir daha ülkeyi ve devleti batırmak pahasına gerilim peşinde koşacaklarda mecal bırakmayarak.

Zaman gazetesi