Cumhurbaşkanı’nın o cümlesi...

Yıldıray Oğur

“Onu sizden duyuyorum.”

Başbakan Bulgaristan yolunda bir gazetecinin sorusunu böyle yanıtladı. Soruya neden olan haber 30 eylül perşembe günü Radikal’de Murat Yetkin imzasıyla yayımlandı.

İsmi verilmeyen Amerikalı kaynaklara dayandırılan habere göre ABD, Türkiye’nin Irak Kuzeyi’nde tampon bölge ve üs kurma planlarına destek vermişti.

Haber, ânında Kürt sitelerine düştü. Hem de “İki yıldan bu yana PKK yöneticilerinin dile getirdiği ve devletin gizlediği, hatta inkâr ettiği plan” diye teşhir edilerek.

Haberin çıktığı gün, ne tesadüf ki, Kandil’de Murat Karayılan’ın ateşkesi uzatacağı basın toplantısı vardı.

Beklentiler yüksekti. Öcalan’ın Aysel Tuğluk’la görüşmesinden “sekiz ay” tavsiyesi çıkmıştı. Tuğluk pazar günü Radikal İki’de yayımlanan, muhtemelen yazıların toplandığı çarşamba gününden önce, Mete Çubukçu’yla yaptığı mülakatta “Uzun sürecek bir ateşkes beklentisindeyiz” demişti.

Bu beklentileri doğrulayan Karayılan da söze “Bu sürecin süresiz bir ateşkes olarak uygulanması tarafımızdan arzulanmıştır” diyerek girdi ama neden süresiz değil de bir aylık ateşkes kararı aldıklarını açıklarken şöyle dedi:


“Ancak AKP hükümetinin son iki hafta içerisinde gerçekleştirdiği güvenlik zirvesiyle birlikte hareketimizin tasfiyesine dönük, başta ABD ve Irak olmak üzere çeşitli güçlerle yürüttüğü diplomatik faaliyetler ve yenilemekte olduğu sınırötesi operasyon tezkeresi karşı tarafın samimiyetine ilişkin bizlerde ciddi kaygılar yaratmıştır.”


Daha süresi varken alelacele imzaya açılan sınırötesi tezkeresi ama en çok da barış-septik PKK çevrelerinin temel argümanı olan “Hükümet çözüm değil imha istiyor” söylemine somut bir gerekçe yapılan “tampon bölge” haberi hedefi tam 12’den vurmuştu.

Beşir Atalay’ın “ben böyle bir açıklama yapmadım” sözleri, Irak ve Irak Kürdistanı’ndan gelen yalanlamalar, haber kadar dolaşıma giremedi. 2 ekim günü Cengiz Çandar yine Radikal’de “Tampon bölge iddiasının ciddiye alınamayacağını”, Amerikalılar ve halen hükümetin bile kurulamadığı Irak yönetiminin yaklaşımlarını hatırlatarak yazdı.

Bu arada AKP’nin en ateşli muhalifi olan İsrailli şahinlerin sesi Jeruselam Post, Karayılan’la görüşüp PKK’nın “Erdoğan’ın, Sri Lankavari bir çözümü empoze etmeyi hedeflemesinden korktuğunu” yazdı.

Aynı günler içinde KCK’nın “Yapılanmamız yok” dediği Urfa’da artık tamamen çözüme karşı ihtiyaç duyulduğunda düğmesine basılan KCK operasyonlarından biri daha düzenlenip, BDP teşkilatı, kadın çocuk dinlemeden içeri alındı.

Sanki bir el PKK’yı “Bu çözüm değil tasfiye, oyuna gelme” diye sürekli tahrik ediyordu.

İşte Star’ın Açık Görüş ekinde çıkan Başbakan’ın danışmanlarından Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’ın yazısı “tasfiye” argümanına bir cevap gibi. “PKK’nın ‘Bizi imha etmek istiyorlar’ söylemi boş bir laftır” diye söze başlayan Akdoğan, yazısına şöyle devam ediyor:

Kürt meselesini PKK’ya indirgemek bugüne kadarki çözümsüzlük siyasetinin bir parçasıdır. Bu anlayış ‘Tek PKK’lı kalana kadar mücadeleye devam edeceğiz’ diyerek askerî çözümü tek yol olarak görmüş, terör örgütünün tamamen tasfiye ve imha edilebileceği varsayımıyla hareket etmiştir. Bugün olan ise Demokratik Açılım ile Kürt meselesinin hal yoluna konulması, terörle mücadele kapsamında, çok boyutlu mekanizmaları harekete geçirerek, PKK’nın dağdan inmesinin ve silahı bırakmasının sağlanmasıdır. Bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekiyor. PKK da sapla samanı birbirine karıştırmamalı.”

En önemli mesaj ise 1 ekimde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den geldi. Gözlerden kaçan o mesaj 1998 yılında devletten Öcalan’a giden ve ateşkesi getiren Ağustos Mektubu’nun son cümlesinin (Devletin bütünlüğü ve hükümranlık hakları dışında her şey tartışılabilir) başka bir şekilde söylenmesiydi adeta.

Şöyle dedi Gül:


“Devletin birliği ve bütünlüğü temel siyasi perspektifimiz ve tartışmaya açık olmayan ilkemizdir.”

Her şeyi başlatan “İyi şeyler olacak”tan sonra Cumhurbaşkanı’nın söylediği en iyi şey...

Barış cephesinden son haberleri izlediniz...

 

 

Tümgeneral’in yaktığı teğmen

Ergenekon davasında tutuklu en genç kişi de olabilir. Ama en genç asker olduğu kesin. Dün duruşmada onun çapraz sorgusu vardı. Kara Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi 25 yaşında. 25 aydır tutuklu olarak 2. Ergenekon Davası’ndan yargılanıyor. Kendisi gibi tutuklu olan diğer teğmenler tahliye edildi ama o hale tutuklu.

Kemal Aydın ve Neriman Aydın adlı iki kardeşin aralarında hiçbir akrabalık komşuluk ilişkisi yokken, nedeni anlaşılmayan biçimde montörlük yaptıkları, kariyerlerini yönettikleri teğmenlerden oluşan bir yapının genç “komutanı” o. “Atatürk’ten, yarattığı devrimlerden koparılmak istenen koşullarda yaşıyoruz, yaşatılıyoruz” diye düşünen, kendi tabirleriyle “Kemal’in askeri” o.

Ziraat Bankası çalışanı olan tutuklu “abla” Neriman Aydın’ın gözaltına alınmadan önce teğmenlere telefonda “Başka SİM kartın var mı? Bu SİM kartını at, de ki şunu kullanıyorum de. Şimdi sen bu telefon SİM’ini çıkartıp atıyorsun. Öbürünü takıyorsun tamam mı, hemen yok et” dediği derin bir yapılanma bu.

Dün genç teğmen Çelebi kendini savunurken “ Telefon görüşmelerimin çözümleri Genelkurmay Başkanlığı’nca da incelendi. Suç unsuru bulunamadı” dedi.

Çelebi savcılığa verdiği ilk ifadesinde de “Ben üç yıldır Aydın kardeşlerle görüşüyorum. Bu şahıslar Genelkurmay Başkanlığı nezdinde itibarlıdırlar. Kemal Aydın’ın Genelkurmay Başkanlığı’na yazmış olduğu mektuplar var. Kuvvet Komutanlarıyla bağlantıları var. Bu kişilerin terör örgütü olmaları halinde askerî istihbaratın bunları bilmemesi mümkün değil. Bizim Kemal ve Neriman Aydın’la görüştüğümüz basına aksedince Mustafa Bakıcı Paşamız bizi ziyaret etti. Paşamız olayla ilgili bilgisinin olduğunu söyledi. Bu kişilerle görüşmemizin hiçbir zararı olmayacağını söyledi. Genelkurmay Başkanımızın selamını iletti” demişti.

Birkaç kez yazdım. Bir sonuç çıkmadı. Adı, İrticai Mücadele Planı ihbar mektubunda da geçen eski Genelkurmay Bilgi Destek Birimi Başkanvekili ve şimdi Şırnak’ta Jandarma Sınır Tümen Komutanı olan Tümgeneral Mustafa Bakıcı’nın kefil olduğu kişiler yüzünden bir teğmen 25 aydır cezaevinde. Birileri bir açıklama yapmalı...

TARAF