Cumhurbaşkanı Gül ve kelepçeli ölüm

Ahmet Altan

İnsanoğlunun neredeyse yaratıldığından beri delice bir tutkuyla peşine düştüğü o “iktidar” en keskin ve çarpıcı biçimde, Roma İmparatorlarının sıkılı bir yumruğun ucunda açık olarak tuttukları başparmaklarında görünür.

Aşağıda, kızgın ve kanlı kumların üstünde silahlarını düşürmüş bir gladyatör yatar.

Başucunda elinde kılıcıyla “galip” gladyatör durur.

Yenik gladyatörün hayatını, imparatorun başparmağı belirleyecektir.

O başparmak aşağıya doğru dönerse galip gladyatör kılıcını yenik olanın gırtlağına sokup onu öldürecektir.

Yukarıya doğru dönerse gladyatörün hayatı bağışlanacaktır.

İktidar budur, bir insanın hayatı hakkında karar verebilme gücüdür.

Öldürme ya da yaşatma gücü.

Yerde yatan gladyatörün gözü o parmaktadır, yukarı kalkarsa derin bir soluk alacak, aşağıya dönerse gözlerini kapatıp soluğunu tutarak onu öldürecek darbeyi bekleyecektir.

Dün gazeteye geldiğimde bir mektup buldum.

Erzurum H Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nden geliyordu.

Şöyle yazıyordu içinde.

“Dönüp dolaşmaya gerek yok kanımca. En iyisi mi olduğu gibi anlatmak. Size yazmaya çalıştığım bu mektubun tek bir amacı var. O da yaklaşık 15 sene Erzurum Cezaevi’nde yatan bir arkadaşımın şu an içinde bulunduğu vahim durum. Arkadaşım İsmet Ablak uzun bir süredir mide kanseridir. Ameliyat oldu ve midesinin büyük bir bölümü alındı. Ondan sonra yaşamakla yaşamamak arasında gidip geliyordu. Yalnız bu yakın zamanda (yaklaşık bir ay oluyor) bir gece ansızın kötüleşti. Apar topar hastaneye kaldırıldı. İyi huylu dedikleri illet meğerse kötü huyluymuş. Yayıldıkça yayılıyormuş. Şu an kemiklerine dek yayıldığı söyleniyor. Arkadaşım gün be gün erimekte. Yaşam umudu nedeyse sıfır deniyor. Yani anlayacağınız son günlerini yaşıyor arkadaşım. Ailesinden sadece bir kişilik refakate izin verilmiş. Onun dışında ailesi ile görüştürülmüyor. Yaşadığı şu son günleri acaba ailesiyle yaşaması çok mu bir şey, çok mu abartılı. Yardım yataklıktan yıllar önce alınıp muazzam işleyen hukukumuzun darbesini yiyerek müebbet hapis cezasına çarptırılan arkadaşım acaba son günlerini özgürce ailesiyle geçirse çok mu? Evet, ölüm herkesin kapısında. Elbet bir gün zili çalacak. Ama ölümün kelepçelisine aklım, vicdanım, insanlığım evet diyemiyor. Dememesi de lazım. Yoksa niye insanız ki...”

Bir taşra hastanesinde ailesini göremeden ölümü bekleyen bir insandan söz ediyoruz.

Anlaşıldığı kadarıyla onun hayatını bağışlayabilecek bir “iktidar” yok artık bu yeryüzünde.

Kader, onun için parmağını aşağıya çevirmiş.

Ama onun “son günlerini” kurtarabilecek bir güç var.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.

Parmağını yukarı doğru çevirirse, bu insanı salıverip hiç olmazsa son saatlerini sevdiklerinin arasında geçirmesini sağlayabilir.

Son anında sevdikleri çevresinde olur.

Biri elini tutar o ayrılış anında.

Biri bir tas su verir.

Sadece bakışarak olsa da vedalaşırlar o korkunç ve sonsuz ayrılışta.

Bir insana bunu bağışlamak “çok mu bir şey” Sayın Gül?

Sizin inandığınız tanrının ve bu toplumun size bağışladığı o “iktidarı”, bir insanın son saatlerini huzur içinde geçirmesini sağlamak için kullanmayacaksanız, ne için kullanacaksınız?

Elinizde neredeyse tanrısal bir güç var.

Sizin bir işaretinizle bir insan bu dünyadan huzurla ayrılacak.

Bunu yapmaz mısınız?

Parmağınızı yukarı çevirmez misiniz?

Şu anda hapishanelerde İsmet gibi iki hastanın daha adını biliyorum.

Güler Zere ve Erol Zavar.

Onlar da sizin “parmağınıza” bakıyorlar.

Bakın Sayın Cumhurbaşkanı, izninizle size bir şey söyleyeyim, bu gazetenin en büyük vicdan azabı nedir biliyor musunuz?

Ergenekon sanığı Okkır’a yeterince sahip çıkamamış, onun serbest bırakılması için gerekli çabayı gösterememiş olmaktır.

Onun o son anlarında hastane yatağındaki küçülmüş bedenine, karanlık iki kuyu gibi bakan gözlerine “son bir huzur” bağışlanması için harekete geçmekte geç kaldık.

Bir daha böyle bir hata yapmamak için o “son resmi” büyütüp yazıişlerinin duvarına asmayı bile düşündük.

Bu ağır bir yük Sayın Gül.

Böyle bir zamanda insanlara yardım etmeyecekse bir gazete neden var?

Siz bir insanın hayatını kurtaracak ya da “son anını” huzur içinde geçirmesini sağlayacak gücünüzü kullanmayacaksanız neden bir “kudretin” sahibisiniz?

İsmet’i, Güler’i, Erol’u affedin.

Bunu yapabilirsiniz.

Kudretinizi bunun için kullanabilirsiniz.

Önce bu üçünü affedin lütfen sonra siz bulun hapishanelerde, karanlık kuytularda ölümcül hastalıklara yakalananları.

Düşünceleri, suçları ne olursa olsun onları kurtarın.

Onların gururu belki size gelmelerine engeldir, belki size ulaşamıyorlardır, onların adına merhamet istemek için kapınıza biz geldik.

Merhametinize sığınanları kapınızdan çevirmeyin.

Merhamet edin Sayın Gül.

Tanrı ve insanlar o merhameti unutmaz.

TARAF