Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Af’ Beyanları Işığında Bugünkü Af Tasarısını Anlamlandırmak

Ahmet Taşgetiren, gündemdeki af tasarısını değerlendirdiği yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce sarf ettiği sözleri hatırlatarak olumluluğunu vurgulamakta ve bugünkü tasarının bunun çok gerisinde olduğunun altını çizmekte.

Ahmet Taşgetiren’in Karar’da yayımlanan konuyla alakalı yazısını (09 Nisan 2020) ilginize sunuyoruz:

Toplumsal Barış Fırsatını Kaçırmak

Şu ifadeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait: “Kader mahkumları meselesini anlamış değilim. Kime kader mahkumu denir çok çok önemli. Benim bir ilkem var. İlkem de şudur: Devlete karşı işlenen suçlarda devlet affedici olabilir. Ama kişilere karşı işlenen suçlarda devletin af yetkisi yoktur.”

Sayın Cumhurbaşkanının bu yaklaşımı biliniyor:

Bir: Devlet devlete karşı işlenen suçlarda affedici olabilir.

İki: Kişilere karşı işlenen suçlarda af yetkisi yoktur.

Bu yaklaşımın sağlam bir mantığı var: Suç kimi mağdur ediyorsa onun af yetkisi olabilir, mağdur yerine başkasının suçluyu affetmesi adalete aykırıdır.

Peki şu infaz düzenlemesi tam da bu yaklaşıma göre bir düzenleme mi?

Tabii ki hayır. Apaçık ters bir düzenleme. Kişilere karşı işlenen suçlar affediliyor, devlete karşı işlendiği farz edilenler istisna tutuluyor.

Bunu son karar mercii gibi görülen Cumhurbaşkanına anlatan ve “Kendi kendimizle çelişiyoruz efendim” diyen bir Ak Partili var mıdır diye bakıyorsunuz. Göremiyorsunuz.

Şöyle bir soru sorayım: Bir gizli oylama yapılsa Ak Parti grubunda, nasıl bir sonuç çıkar sizce? Bence önemli bir sayıda bu kanunun siyasi suçları da kapsayan şekilde düzenlenmesi yönünde çıkar.

Bunun açıktan söylenemiyor olması, iki sebebe bağlı olabilir:

Bir: Cumhurbaşkanı ile ters düşmek.

İki: FETÖ suçlamasına maruz kalmak.

Ak Parti grubunun böyle olması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “tayin edici” vasfı sebebi ile ve  Türkiye siyasetinin genel karakteri dikkate alındığında yadırganmayabilir.

Ama aynı soru sayın Cumhurbaşkanı açısından da göz ardı edilemeyecek niteliktedir. Sayın cumhurbaşkanı “İlkem” diye bahsediyor zikrettiğimiz yaklaşımdan. Yani bu düzenleme şayet Cumhurbaşkanının perspektifi ile hazırlanmış ve nihai planda onayından geçmiş ise, o zaman neden kendi ilkesi ile çelişkiye düşülmesi göze alınıyor?

Benim aklıma gelen şu:

-Burada devlete karşı işlendiği farz edilen suçlara, sanki şahsa karşı işlenmiş gibi bakılıyor. Şahıs, bir anlamda devlet oluyor.

Nasıl bir durum söz konusu, anlamalıyız:

-Devlet adına ülkeyi yönetiyorsunuz. Devlet sizde somutlaşıyor. Bu durumda size karşı işlendiği farz edilebilecek ve suç kapsamına sokulabilecek her eylem devlete karşı işlenme ihtimali taşıyor.

Normalde “erkler ayrılığının mevcudiyeti” ve “Yargının bağımsız olması” durumunda bunun ayrıştırılması gerekir. Ancak sorun tam da burada ise, her alanın “Siyasi iktidar”ın ya da “Yürütme”nin etkisi altına girmesi ve yargı bağımsızlığının kaybolması mümkündür.

Bu durumda “Devlete yönelik suçların affı” da kişisel bir irade meselesi haline gelir. Mesela aynı suçtan yargılananlardan birisi tahliye edilirken diğeri cezaevinin bir kapısından çıkar diğerinden yeniden içeri alınır.

Şu anda “Devlete karşı işlenmiş” kabul edilen siyasi suçların infaz düzenlemesi dışında tutulması, iktidarın meseleye hala siyasi hesaplaşma duygusu içinde bakıyor olması ile ilgilidir.

Onun ötesinde ise, cezaevlerinin mevcut mahkûm – tutuklu yükünü taşıyamaz hale gelmesi ve virüs salgını dolayısıyla bu yükün daha vahim sonuçlara yol açma riskinin göze alınmaması vardır.

Bunu devlet adına “iyi” kılacak şey, asıl, bu siyasi hesaplaşma duygusundan arınmış bir hamle olması idi.

Kimse şiddet kullananı, terör uygulayanı, kin ve nefret saçanı, darbeye kalkışanı dışarı salalım demiyor.

Ama yaşanan süreçlerde “iltisak – irtibat – üye olmamakla birlikte” diyerek içeri doldurulan on binlerce insan var. Birbiriyle mücadele eden bilmem kaç örgüte aynı anda irtibatlı diye içeri alınıp alınıp bırakılanlar var. “O olmadı şu suçtan içerde tutalım, yeter ki içerde tutalım” mantığı ile “yargı adına oynanan” insanlar var. Darbe, ayaklanma ve nihayet casusluk suçlarının “ya tutarsa” mantığıyla giydirilme durumu var.

Ne okuyorum? Ak Parti 18 yıldan beri iktidarda, henüz yüreği rahatlamadı. Toplumla sakin bir ilişki kuramıyor. Gerilimli. İktidar adına tüm konuşmalar bir yerlere öfke içeriyor.

Durulmak lazım biraz. Barışmak lazım tüm toplum kesimleriyle. İnfaz yasası bunun vesilesi olabilirdi. Fırsat kaçırılıyor. Sürekli savaş tamtamları çalanlar Ak Parti’ye iyilik etmiyor.

Yorum Analiz Haberleri

İdeolojik anlatısı çöken İran, Suriye'de en büyük kaybedendir!
Suriye'deki gelişmelere "şerhli" yaklaşmak Suriyelilerin sevincini hafife almaktır!
Mahmud Abbas'ın ihaneti zilletini artırmaktan başka bir işe yaramadı!
Gerçek bir lider, ‘övgü, yergi ve tehdit'lerle aslî hedefinden sapmaz!
CHP'nin ideolojik körlüğü Suriye meselesinde ayyuka çıktı!