El Bab operasyonu Şubat'ta sona yaklaşırken en çok konuştuğumuz konu sınır ötesinde yürütülen terör operasyonlarında sıradaki hedefin neresi olacağı idi. Tahminler ve beklentiler Münbiç'i gösteriyordu. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da sonraki hedefin Münbiç olduğunu söylemişti. Suriye'nin kuzeyinde Araplara ait olan Münbiç'e PKK'nın Suriye uzantısı PYD/YPG yerleşmişti. Türkiye buranın boşaltılmasını daha önce Obama yönetimine söylediğinde, Beyaz Saray “ha boşaldı ha boşalacak" diyerek konuyu geçiştirmişti. Münbiç'ten sonraki hedefimiz ise Deaş'ın Suriye'deki en önemli merkezi Rakka'ydı.
Aynı dönemde, yeni iş başı yapan ABD Başkanı Trump, sıkça eleştirdiği ve Deaş'la mücadele yöntemlerini yetersiz bulduğu Obama'nın onayladığı Rakka planını Pentagon'a geri göndermiş, yeni bir plan hazırlamalarını istemişti. Erdoğan ve Trump arasındaki telefon görüşmesinde Rakka'yı Deaş'tan birlikte temizleme konusu da masaya yatırılmıştı. O günlerde karşılıklı olarak yapılan üst düzey ziyaretlerde bu konu da muhtemelen enine boyuna tartışılmıştı. Ancak Pentagon kendilerine verilen süre dolduğunda Trump'a, 'YPG'yle devam etme' önerisinden farklı bir şey sunmadı. Pentagon yetkilileri “son kararı Beyaz Saray'ın vereceğini" belirtmekle birlikte Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yeni adıyla andıkları YPG'yle ortaklıklarının devam ettiğini açıkladı.
Gerçek şu ki, apar topar başlayacak zannedilen Rakka operasyonu oldukça gecikti. Muhtemelen Trump, Pentagon'un teşviklerine rağmen Erdoğan'la yüz yüze görüşmeden bu operasyonu nasıl ve kiminle başlatacağına karar vermek istemedi. Trump-Erdoğan arası görüşme 16 Nisan referandumu sonrasına ertelenince süreç uzadı. Son günlerde ABD destekli YPG güçlerinin Rakka yönündeki Tabka'yı ele geçirdiği yönünde coşkulu haberler çıkıyor olsa da, orası daha önce de çok kez el değiştirmiş bir kasaba. 2016 yazında Rusya destekli Suriye rejiminin bu kenti Deaş'tan geri aldığı haberleri manşetlerdeydi.
Öte yanda ise, Türkiye sıranın Münbiç'te olduğunu vurgulayınca, uzun süredir ABD destekli YPG'nin kontrolünde olan bu kasaba da Rusya destekli rejim güçlerine bırakılmıştı. 2016 yazında Deaş kontrolünden YPG'ye geçen kasabanın kontrolünün Şam rejimine bırakıldığını, Türkiye'nin YPG'nin Münbiç'ten çekilmemesi halinde vurulacağını son kez kararlılıkla söylemesi üzerine, 3 Mart'ta Rusya Genelkurmay Başkanlığı Ana Harekat Dairesi Başkanı bizzat duyurmuştu. Türkiye tarafı, probleminin terör örgütüyle ilgili olduğunu belirterek sonuçtan rahatsız olmadığını duyurdu. Fırat Kalkanı Harekatı böylece tamamlanmış oldu.
Kuzey Irak'ta ise, 2014'teki Deaş saldırıları sonrası PKK'nın eline geçen Sincar bölgesi, son üç yılda ikinci bir Kandil haline geldi. Kandil'e yönelik Türk hava saldırıları nedeniyle PKK tarafından daha güvenli görülmekte olan Sincar, aynı zamanda coğrafi konumu yüzünden Kuzey Irak ve Suriye'nin kuzeyindeki terör koridoru için de büyük öneme sahip. Türkiye bugüne kadar, Bağdat yönetimini Sincar'daki PKK varlığı ile ilgili uyarmasına rağmen hiçbir şey yapılmadı. Barzani yönetiminin “PKK Sincar'dan çekilmeli" çağrılarına kulak asılmadı.
Tüm bunlara rağmen Türkiye, sınır ötesini terör örgütlerinden arındırma kararlılığını vurgulamaya devam etti. Hatta Cumhurbaşkanı'nın bu yöndeki en dikkat çekici açıklamalarından biri, 16 Nisan referandumu sonrası Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde vatandaşlara hitap ederken söyledikleriydi: “Suriye'de terör örgütlerine verdikleri destekle ülkemize karşı husumetlerini açıkça ilan etmekten çekinmeyenler şunu bilsinler, Türkiye ne pahasına olursa olsun, sınırlarının yanı başında bir terör örgütüne veya bir terör oluşumuna asla izin vermeyecektir. Bölgede paralı asker gibi kullandıkları teröristlerle Türkiye'yi dize getirebileceklerini sananlar yanıldıklarını çok yakında görecekler. Fırat Kalkanı bizim son değil, ilk operasyonumuzdur."
Nitekim 24 Nisan'ı 25 Nisan'a bağlayan gece TSK, Irak'ın kuzeyinde Sincar dağı ve Suriye'nin kuzeydoğusunda Karaçok dağı bölgelerine hava harekatı düzenledi. Harekattan 1-2 saat önce ABD ve Rusya dahil olmak üzere ilgili ülkeler haberdar edildi; bu harekat için kimseyle istişare edilmedi. O gece ve ertesi gün terör örgütü ve destekçilerinin şaşkınlığı ve tepkileri görmeye değerdi. PYD lideri Salih Müslim, ABD liderliğindeki koalisyonu Türkiye'yi durdurmaya çağırır ve Rakka operasyonunun sekteye uğrayacağıyla tehdit ederken, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) “Deaş'a karşı fedakarlıklar gösteren ortaklarının vurulmasını" kınadı ve PKK mevzilerine “vurulan yerleri incelemek için" asker gönderdi. Sosyal medyada ise örgüt ve destekçileri yoğun bir kampanyaya başladı.
Bu hava harekatı, bazı kesimlerce bir gözdağı gibi okunsa da ilerleyen günlerde Afrin, Tel Abyad ve Darbasiyah gibi Suriye sınırındaki önemli bölgelere de TSK'nın top atışlarıyla, PKK'dan gelen saldırılara müdahale edildi. Tel Abyad'ın karşısındaki Akçakale yönünde devam eden askeri sevkiyat da halen göze çarpmakta. Özetle, Afrin'den Sincar'a uzanan terör koridorunu Fırat Kalkanı Harekatı ile bölen Türkiye'nin çok yönlü yeni bir operasyon hazırlığı içerisinde olduğu fark ediliyor. Gelişmeler sınır boyuna yerleşen PKK'ya yönelik bir süpürme operasyonunun eli kulağında olduğunu düşündürüyor. Rakka'ya 90 km mesafede bulunan Akçakale'den başlayabilecek yeni bir operasyon ise ufuktaki kritik Rakka operasyonunu kimin yapacağı noktasında belirleyici özellik taşıyor. 16-17 Mayıs'ta gerçekleşmesi beklenen Trump-Erdoğan zirvesi öncesi yaşanan bu gelişmeler, Türkiye'nin hava harekatlarıyla sınırlı kalmayacağı, tüm engelleme çaba ve hazırlıklarına rağmen üç vakte kadar Suriye ve Irak'ta oyun dönüştürücü önemli bir adıma hazırlandığı izlenimini veriyor.
Cumhurbaşkanı'nın dün TÜMSİAD'da yaptığı konuşmadaki şu cümlelerse bu izlenimi doğruluyor: “Vakti saati geldiğinde yapmamız gerektiğini biliriz, bir gece ansızın gelebiliriz. Terörle mücadele bizim için oyun değil, beka meselesidir. Terör örgütleriyle mücadele bizim için bir seçenek değil, bir mecburiyettir. Onun için hiç kimse kusura bakmasın. Terör örgütlerine müsamaha göstermeyeceğiz."
: Bir gece ansızın gelebiliriz
Yeni Şafak