Cumhurbaşkanı Erdoğan: 28 Şubat ve 15 Temmuz darbeleri yargı desteğiyle yapıldı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile İdari Yargı Hakimleri Kura Töreni'nde yargı ile askeri darbeler arasındaki ilişkiye dair açıklamalarda bulundu.

HAKSÖZ HABER

Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın yoğun bir baskı altına alındığı, AYM'nin derhal kapatılması ve Danıştay'ın FETÖ'ye vize verdiği gibi psikolojik harp söylemlerinin adeta yaylım ateşi gibi toplumu ağır bir baskı altına aldığı vasatta Cumhurbaşkanı Erdoğan yargıya tasallut eden "darbeci" mantığı hedef tahtasına koydu.

15 Temmuz sonrası Türkiye'nin maruz kaldığı bütün sorunları Fethullahçı Cunta'ya (FETÖ) fatura ederek Kemalist-ulusalcı oligarşinin her türlü günahını, suçunu, yıkımını aklamaya kalkışan bir iklim Türkiye'nin ufuklarını karartıyor. İş öyle bir noktaya geldi ki "FETÖ'yle mücadele" adı altında Kemalist vesayeti hortlatma, Kemalist aktör ve kurumları kurtarıcı kahramanlar olarak pazarlamaya kadar vardırıldı. Kimi üç yıl kimi beş yıl kimi sekiz yıl yargılandığı zorlu davalar sonucu takipsizlik ve beraat kararı almış insanların Danıştay kararlarıyla görevlerine iade edilmesi gibi normal prosedüre ait uygulamalar dahi "FETÖ devleti ele geçiriyor" tezviratları eşliğinde siyaset ve toplum üzerine korku salınıyor. Oysaki FETÖ davalarında asker, polis, yargı mensubu, esnaf, öğretmen vs. binlerce kişi örgüt yöneticiliği, üyelik, yardım ve yataklık gibi suçlardan ceza aldı ve yurt dışına kaçanlar haricinde hepsi hapsedildi, bütün mal varlıklarına el konuldu. Peki ama örgüt bütün hiyerarşisi ve ilişki ağlarıyla çökertilmiş, hukuki ve toplumsal meşruiyetini bütünüyle kaybetmişken hala "Fethullah Gülen son vaazında çok çok gizli şifreli bir mesaj verdi" gibi sık sık propaganda edilen beyanlarla ne hedefleniyor?

Süreç ve söylemler analiz edildiğinde 15 Temmuz ve FETÖ'yle mücadele adı altında birilerinin Kemalist vesayeti ve 28 Şubat darbe sürecini hortlatmak üzere seferberlik ilan ettiğini çok net olarak görebiliyoruz. Bu çevreler sadece 15 Temmuz darbesini ve Fethullahçı Cuntayı lanetlerken 27 Mayıs'tan 28 Şubat'a uzanan Atatürkçü darbelere, Kemalist Cuntalara doğrudan ya da dolaylı destek verdikleri aşikardır. "Yerli ve milli" etiketi çok çabuk bir biçimde siyaseti bürokrasiyi ve toplumu Türkçü ve Atatürkçü bir çizgide hizalamaya vesile kılındı. "Yargı'yı FETÖ'cüler ele geçirdi/geçiriyor" türü sansasyonel haber ve yorumlarla Hakyol, Menzil, Milli Görüş, Okuyucu-Yazıcı çevreler başta olmak üzere İslami kimliği ile bilinen çevrelerin tasfiyesi hedeflenmektedir. Tüm kademeleriyle Yargı'yı Kemalist ideoloji ve kadroların ipotek altında tutması meşru ve zaruri bir durum gibi lanse ediliyor inatla.

İşin en acayip ve en utanç verici tarafı ise yargı üzerinden siyaset ve toplumu ağır bir vesayet altında tutmaya endekslenmiş Ata/Türkçü-Kemalist propagandaya ve stratejiye alkış tutmak için yarışa girişen muhafazakar-dindar kesimlerin varlığıdır. Halbuki çoğu zaman manşetlerden uzak tutulsa, satır aralarında geçiştirilese de Cumhurbaşkanı Erdoğan "yargı"nın ne derece temiz ve güvenilir bir sicili olduğuna dair "bir dönem tek parti faşizminin, bir dönem vesayetin, bir dönem FETÖ'nün güdümüne giren adalet teşkilatı" gibi vurgularla mevcut risklere dikkat çekmektedir. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP ve Kemalist çevreleri incitmemek için ülke ve toplumun maruz kaldığı acı tecrübeleri "gerçekten" unutan kendi taban ve teşkilatına da şöyle hatırlatmalar yapmaktadır: "Hep birlikte 28 Şubat döneminde yargı desteğiyle post modern darbe yapıldığına da 17/25 Aralık'ta ve 15 Temmuz'da yine yargı desteğiyle darbe teşebbüsünde bulunulduğuna da şahit olmadık mı?" Evet, siyasi taktikler ve mecburiyetler gereği de olsa "yargı" üzerinde oluşan gölgeleri meşrulaştıracak hiçbir mazeret geçerli değildir, olmayacaktır. Ancak tanıdığımız, bildiğimiz Türkiye'nin siyasal, bürokratik ve toplumsal yapısının temel dinamikleri de hiç değilse daha gerçekçi ve kuşatıcı bir biçimde değiştirme azmini eksiltmemek icap eder.


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün Beştepe'de 12. Dönem Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları ve İdari Yargı Hakimleri Kura Töreni'nde yaptığı konuşma şöyleydi: 

"Şayet adalet ruhunu kaybedersek diğer hiçbir şeyin anlamı kalmaz. Nitekim, insanlık tarihine baktığımızda adalet temelinde yükselen toplumların güvenlik ve refah içinde yaşadığını, adaletin kaybolduğu toplumların da kısa sürede yıkılıp gittiğini görürüz. Bunun için bizim medeniyetimizde, devlet yönetiminde adaletin önemine bilhassa vurgu yapılır. Zaten medeniyet dediğimiz olgu da ancak adaletin bulunduğu yerde ortaya çıkabilir ve gelişebilir. Eskiler, 'Adalet olunca yiğitliğe gerek kalmaz' derler. Sizler devlet ve toplum hayatı bakımından işte böylesine hayati bir görevi yerine getirmek üzere seçilmiş, eğitilmiş, görevlendirilmiş kişilersiniz. Türk milleti adına karar verme mesuliyeti gibi bir vazifeyi inşallah alnınızın akıyla yerine getireceksiniz. Vazifenizi icra ederken, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kalmaya itina göstermenizin altını özellikle çizmek istiyorum."

"Cumhuriyet tarihimizin en büyük demokrasi ve kalkınma atılımlarına imza atarken, adalet sistemimizi güçlendirmeyi dört temel önceliğimizden biri olarak belirledik. Ülkemizi sağlık, eğitim ve güvenlikle birlikte adalet üzerinde yükseltme sözüyle milletimizin huzuruna çıktık. Bir yandan Anayasa'mızda ve temel kanunlarımızda gereken düzenlemeleri Meclisimizle birlikte hayata geçirmek, diğer yandan adalet teşkilatımızı güçlendirmek için zorlu bir mücadele yürüttük. Bir dönem tek parti faşizminin, bir dönem vesayetin, bir dönem FETÖ'nün güdümüne giren adalet teşkilatımızı yeniden milletimiz adına karar veren bir güç haline getirmek için çok uğraştık. Hep birlikte 28 Şubat döneminde yargı desteğiyle postmodern darbe yapıldığına da 17/25 Aralık'ta ve 15 Temmuz'da yine yargı desteğiyle darbe teşebbüsünde bulunulduğuna da şahit olmadık mı?"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yargının personelinden binasına kadar vazifesini hakkıyla yerine getirmesini zorlaştıran fiziki eksikliklerini giderirken aynı zamanda adalet teşkilatını darbeci zihniyetten de temizlemeye çalıştıklarını ifade etti.

"Az önce de söylendiği gibi, merdiven altı bir anlayışla yürüyen bir sistem vardı. Ama şimdi öyle değil. Şimdi artık merdiven altı olmak bir yana dört dörtlük fiziki imkanlarla halkına hizmet veren, yargıyı bu noktada artık değerlendiren bir yapı var. Terör örgütlerinin, güvenlik güçlerimizle birlikte yargı mensuplarımızı da hedef aldığı dönemler yaşadık. Daha geçtiğimiz haftalarda İstanbul'da Çağlayan Adliyesi'ne yapılan menfur saldırı girişimini biliyorsunuz. Şayet teröristler adliyeye girmeyi başarıp orada görev yapan hakim ve savcılarımıza ulaşabilselerdi, Allah göstermesin neler yaşanabileceğini tahmin bile edemiyoruz."

Erdoğan, DHKPC saldırısında şehit olan Savcı Mehmet Selim Kiraz başta olmak üzere tüm yargı mensuplarını, güvenlik görevlilerini, vatandaşları rahmetle andı.

Yasamasıyla, yürütmesiyle, yargısıyla, ülkenin güvenliğini, esenliğini, huzurunu güçlendirmek için hep birlikte çalışmayı sürdüreceklerine dikkati çeken Erdoğan, "Büyük ve güçlü Türkiye'nin inşası yolunda verdiğimiz mücadeledeki onurlu duruşumuz, evlatlarımıza miras bırakacağımız birer iftihar beratı hükmündedir. Böylesine kutlu bir vazifenin manevi hazzını başka hiçbir dünyevi karşılıkla mukayese etmek mümkün değil. Hakimlerimiz ve savcılarımız, milletimizin omuzlarına yüklediği sorumluluğun bilinciyle vazifelerini yürüttüğü müddetçe Allah'ın izniyle bu ülkenin hedeflerine ulaşmasına kimse mani olamaz." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yüksek yargı kurumlarının görev tanımları, sınırları ve onlara yüklenen misyonlar konusunda bir belirsizliğin söz konusu olduğunu belirterek, "Yeni anayasa mümkün olmasa bile yargıdaki sorunu giderecek bir anayasa değişikliği için de uzlaşma yollarını arayacağız." dedi.

Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen 12. Dönem Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile İdari Yargı Hakimleri Kura Töreni'nde yaptığı konuşmada, yasama ve yürütme gibi yargının da hala çözüm bekleyen sorunlarının olduğunu vurguladı.

Bunların bir kısmının Anayasa ve yasalarda yapılması gereken değişikliklerle ilgili olduğuna, bir kısmının da kurumsal işleyişlerden, kurumlar arası anlayış farklılıklarından ve eski alışkanlıklardan kaynaklandığına işaret eden Erdoğan, bu çerçevede adalet sisteminin mevzuat altyapısını geliştirmek için başlattıkları reformları kesintisiz devam ettirdiklerini dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce hayata geçirdikleri çalışmaların bir üst safhasını oluşturan Yargı Reformu Strateji Belgesi'ni 2019'da kamuoyuyla paylaştıklarını anımsatarak, bu belgede yer alan yol haritasını adım adım takip ettiklerini, geçtiğimiz günlerde Meclis'e sunulan 8. Yargı Paketi'nin de bu strateji belgesinin adımlarından biri olduğunu söyledi.

Meclis'te son hali verilecek 8. Yargı Paketi ile getirilen yeniliklerden bazılarını aktaran Erdoğan, şu bilgileri paylaştı:

"İtiraz, istinaf ve temyiz yollarındaki başvuru süreleri yeknesak hale getirilmek suretiyle 2 hafta olarak düzenleniyor. İstinaf ve temyiz sürelerinin başlangıcı, hükmün tebliğ tarihi olarak belirleniyor. Adli para cezalarının miktarı, günümüz şartlarına göre yeniden tespit edilerek caydırıcılık niteliği güçlendiriliyor. Yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarının doğrudan Anayasa Mahkemesi yerine Adalet Bakanlığında kurulacak Tazminat Komisyonu tarafından karara bağlanması öngörülüyor. Hükümlülere vasi atanması işlemi, otomatik olmaktan çıkartılarak bu bireylerin kendi kararlarına bırakılıyor. Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri dikkate alınarak örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme fiili müstakil bir suç haline getiriliyor. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına, özellikle buna karşı istinaf yoluna başvurulmasına imkan sağlanıyor. Kişisel verilerin işlenmesi ve yurt dışına aktarılması konusunda bireylerin haklarının daha güçlü korunmasını temin edecek güvenceler getiriliyor. Meclisimizin takdiriyle hayata geçirileceğine inandığım bu yargı paketimizi önümüzdeki dönemde yenileri takip edecektir."

Kurumların birbirleriyle uyumlu çalışmalarının ve her kurumun Anayasa'da ve yasalarda belirtilen sınırlar içinde faaliyetini yürütmesinin, devletin ahenkli işleyişi bakımından hayati öneme sahip olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yüksek yargı kurumlarımız arasında son dönemde hem kendilerini yıpratan hem de vatandaşlarımızın adalete olan güvenini ve inancını sarsan bazı müessif tartışmalara şahit oluyoruz. Biliyorsunuz bu konuda taraf değil hakem mevkisinde bulunduğumuzu çeşitli vesilelerle açıkladık. Bu tavrımızı halen muhafaza ediyoruz ve edeceğiz. Yürütmenin başı ve yasama organındaki en büyük gruba sahip partinin Genel Başkanı sıfatıyla bize düşen, yüksek yargı kurumları arasındaki tartışmalarda taraf olmak değil, sorunu çözecek mekanizmaları işletmektir. Siyaset müessesesinin emanetini taşıdığı millete karşı görevi, Mecliste nümayiş yapmak, mahkeme önünde eylem yapmak asla değildir. Kanun yapıcı konumunun hakkını vermektir. Yargıya dair hemen her tartışmada belli çevreler tarafından sokağın adres gösterilmesi, siyaset kurumunun asli görevini inkar etmek demektir."

Ülkenin ve milletin her meselesi gibi yargıdaki sıkıntıları çözmenin de görevleri olduğu bilinciyle hareket ettiklerini dile getiren Erdoğan, sorunlardan beslenmek yerine çözümlerle milletin karşısına çıkmanın gayreti içinde olduklarını bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Şu gerçeği artık hepimiz görebiliyoruz, yüksek yargı kurumlarımızın Anayasa'da belirtilen görev tanımları, sınırları ve onlara yüklenen misyonlar konusunda bir belirsizlik söz konusudur. Esasen bu kurumlarımız arasında eskiden beri bir hiyerarşi tartışması yaşandığını biliyoruz. Anayasamıza göre her birinin görev alanı farklı olan dolayısıyla hiyerarşiden ziyade vazife tanımıyla konumları belirlenen yüksek yargı kurumlarımız arasındaki ihtilafı gidermek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde ülkemizin terörle mücadelesi başta olmak üzere ali menfaatlerine halel getirme potansiyeli taşıyan bu tartışmaların sürüp gitmesi kaçınılmazdır. Danıştayın FETÖ'den ihraç edilen yargı mensuplarından bazılarıyla ilgili verdiği tartışmalı kararlar da bazı hususların daha kesin bir şekilde ortaya konulmasının şart olduğuna işaret ediyor."

Erdoğan, bu doğrultuda ilk adımları 8. Yargı Paketi ile atmaya başladıklarını, ancak yargıdaki bu dağınık görüntüyü ortadan kaldırmak için hem anayasa hem yasa düzeyinde çalışılması gereken daha pek çok husus olduğunun farkında olduklarını aktardı.

Anayasa değişikliği gerektiren hususlarda Meclis'te geniş bir uzlaşma zemini oluşturulması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Biliyorsunuz uzunca bir süredir ülkemizin sivil ve günün değil geleceğin ihtiyaçlarını da karşılayacak yeni bir anayasa ihtiyacı olduğunu dile getiriyoruz. Son dönemdeki tartışmalar başta olmak üzere yaşadığımız her hadise bize böyle bir anayasanın Türk demokrasisinin selameti açısından ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Eğer bu konuda Meclis'te bir mutabakat temin edebilirsek zaten meseleyi kökten çözmüş olacağız. Yeni anayasa mümkün olmasa bile yargıdaki sorunu giderecek bir anayasa değişikliği için de uzlaşma yollarını arayacağız. Ülkemiz, bu gereksiz ve yargıya zarar verecek tartışmalardan bir an önce kurtulmalıdır. İnşallah Cumhuriyet tarihinin en önemli reformlarını hayata geçirmeyi başarmış bir yönetim olarak bu meselenin çözümünü de biz sağlayacağız."

Kura çekimini yaptıkları hakim ve savcıları tebrik eden Erdoğan, kendilerine yeni görevlerinde başarılar diledi.

Yorum Analiz Haberleri

Siyonistlerden dost olmaz, ne Kürtlere ne de bir başkasına
“AB İsrail’i daha ne kadar koruyacak?”
“BM Siyonizm'i ırkçılık saysın”
Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası