Cumhûr’a Vurulan Zencirlerin Bazıları Kırılırken

30 Eylûl günü, Anıt-Kabr’e gitmişler ve son yapılan düzenlemelere karşı çıktıklarını -herhalde tam secde halini çağrıştırmasın diye olsa gerek-, yere yüzükoyun kapaklanarak dile getirip, 75 yıl öncelerde ölmüş olan ’ata’larına bildirmek istemişler.

Selahaddin E. Çakırgil

Cumhûr’a, Cumhûriyet Adına Vurulan  Zencirlerin Bazıları Kırılırken..

Tayyîb Erdoğan’ın açıkladığı yeni düzenlemeler konusunda, bazıları, ’Dağ fare doğurdu..’ dediler..

Böyle de denilebilir (mi?)

Eğer, illâ da bir dağdan söz etmek gerekirse, herşeyden önce, cumhûra, halkın büyük ekseriyetine, cumhûrun iradesi adına gibi yalanlarla, dârağaçlarıyla ve mâlûm sofralardan yükselen cumhûriyet nârâlarıyla aptalca uygulamalarla, korku ve vehimlerle, yalancı zevklerle ve emperyalistlerin drayatması veya ön onlara özenme  şeklindeki aşağılık duygusuyla, asrîleşmek / modernleşmek, yenilikçilik / ilerlemecilik gibi yaldızlamalarla, gerçekte ise, çoğu bir hiç mesâbesindeki zencirlerden oluşan, halkın ve ülkenin faydasıyla hiç bir ilgisi olmayan küçük küçük şeylerden, kocaman bir dağ meydana getirilmişti ki, onun aşılması, 80 küsur yıldır bir türlü mümkün olamıyordu. (Düşünülsün ki, devrim için devrim saplantısı içine giren kişi, 1937’de Diyarbekr’e gidiyor, bu tarihî şehrin adının ‘Diyar-ı bekr’ değil, Diyarbakır olması gerektiğini buyuruyor. Hemen o gece, her yerdeki tabelâlar o buyruğa uygun olarak değiştiriliyor.. Tarihçiler, dilciler, hemen bu ismin etimolojisi üzerine akademk izah diye sundukları saçma-sapan yığınla izahlar yapıyorlar, Yüce Şef’in ufkunun enginliğine medhiyeler düzerek.. Daha sonra da, bir kanun çıkarılıyor, ismin bu şekilde değiştirildiğine dair.. Yahyâ Kemal’in Çemberlitaş İnkılabı deyimiyle anlatmak istediği durum gibi bir şey..

Hatırlayalım..  Y. Kemâl, bir zaman tünelinde 2200’lü yıllara gidip, tarihe bir de oradan bakar. İnkılabçılar, pek çok alanda inkılablar yapmışlar, ama istedikleri sonuca ulaşamamışlardır. Bu arada, gelecek hakkında hayaller kuran bir ‘vatanperver’ çıkar. Bu başarısızlığın sebebinin, Maârif Nezareti’nin (Eğitim Bakanlığı’nın) maârifsizliği olduğunu ileri sürer. İstanbul- Çemberlitaş’ta bulunan eski Maarif Nezareti kaldırılır, yeni bir Maârif Nezareti kurulur. Milletin bütün değerleri, dimağı, eğitimi, aile ve sosyal hayatı, kültürü, yaşayış tarzı, bu Çemberlitaş İnkılabı’nın yüzü suyu hürmetine değiştirilir.’

Bugünlerde kıyısından-köşesinden zorlukla bazı düzeltmeler yapılabilen komiklikler de böyle değil mi?)

Bu, faydasız ve halkımız için zulüm olan engelleri bile aşabilmek ve  sosyo-politik yapıyı düzeltmek için, halkın yüzde 50’sini bulan kesiminden destek ve oy alabilen Erdoğan bile, yıllarca beklemek zorunda kaldı. Bundan dolayı suçlanabilir de elbette.. Ama,  inqılabçılık / devrimcilik metodunu değil, uzlaşmacılık metodunu tercih ederek, mevcud düzeninin kanunlarını da yine o kanunların sınırları ve şartları içinde kalarak değiştirmeyi hedef edinenlere, ‘Niçin inqılabçılık metodunu seçmiyorsun?’ suçlaması yapmanın bir mânâsı da yok, haliyle.. Kaldı ki, inqılabçılık metodunu benimsemek durumunda, daha ağır bedelleri ödemeye hazır bir sosyo-kültürel yapının olup olmadığı da bir ayrı konu..

Yazının Devamı…

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!