Çözüm üretemeyen BM'nin varlığını tartışmamız gerek!

Turgay Yerlikaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM konuşmasındaki detayları aktarırken BM'nin işlevsizliğinin uluslararası sistemde oluşturduğu krize dikkat çekiyor.

Turgay Yerlikaya / Yeni Şafak

BM zirvesi ve Türkiye’nin diplomasi karnesi

Birleşmiş Milletler zirvesinin yapılmasının hemen öncesinde Türkiye’nin bu seneki zirveye dair gündeminin ne olacağı tartışma-larında, bölge ve kürede yaşanan sıcak gelişmeler ön plana çıkıyordu. Bu beklentilere paralel olarak, özellikle Filistin meselesi ve İsrail’in amansız terörü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve konuşmasındaki en kritik başlıktı. Öyle ki İsrail’in Batı’nın desteği ile Gazze başta olmak üzere Lübnan’a taşıdığı terörün bilançosunu rakamlar üzerinden ifade eden Erdoğan, dünyanın sessizce izlediği bu soykırımı en üst perdeden dile getirdi.

İsrail’in önlenmeyen terör ve saldırılarını mevcut küresel sistem ile ilişkilendiren Erdoğan’ın en önemli eleştirisi de uzunca bir süredir dile getirdiği Birleşmiş Milletler’in işlevsizliği konusu idi. İkinci dünya savaşı koşullarının ardından küresel barış ve istikrarı koruma misyonuyla tesis edilen BM’nin, bugün gelinen noktada bir hayal kırıklığı olduğu açık. Nitekim güvenlik konseyi üzerinden yapılan tartışmalara da bakıldığında, kurumu inşa eden ana aktörlerin, bugünkü işlevsizlikteki paylarının çok büyük olduğu görülmektedir. Klasik bir tartışma haline gelen dünya beşten büyüktür şiarının da tekrarlandığı bu zirvede, BM’nin küresel barışa katkı sağlamadığının tekrar tekrar ifade edilmesi önemli idi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM zirvesi dışında Türkevi’nde yaptığı ikili temaslarda da bu konuya özel önem atfettiği açık. Dünyanın geri kalanının sistemde olmadığı ve krizlere çözüm üretemediği bir uluslararası düzenin sürdürülemez olduğu açık. İmtiyazlı üyeler aracılığıyla daha da karmaşık hale gelen BM’nin, barış ve güvenliğin tesisine yönelik katkısının söz konusu olabilmesi, ancak ve ancak yeni bir formasyonla mümkün olacaktır. Her seferinde ötelenen BM reformu tartışmalarının tıkandığı nokta ise imtiyazlı üyelerin ayrıcalıklarını terk etmeye sıcak bakmamaları.

Türkiye’nin temasları ve diplomatik trafik

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM zirvesinde yaptığı konuşmadaki başlıklara detaylı olarak bakıldığında, eş zamanlı bir diplomasi trafiğine işaret eden bütünlüklü bir içerik olduğu görülmektedir. Son dönemde Türkiye’nin istikrarlaştırıcı güç kavramının içini dolduran diplomatik adımları, söylem düzeyinde de net mesajlara konu oldu. Erdoğan’ın özellikle küresel silahlanmanın yarattığı risklere dikkat çektiği esnada, silahlanma yarışı devam ettikçe diplomasinin alanının daraldığına yönelik vurgusu bu bağlamda tamamlayıcı idi. Tam da bu noktada, Türkiye’nin arabulucu çabaları ile anlamlı bir mesafe kat edilmesine vesile olduğu Rusya-Ukrayna savaşı örneği, diplomatik kanallarının ne denli önemli olduğunu teyit ediyordu.

Türki-ye’nin doğrudan rol aldığı, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki normalleşme adımları da hem BM nezdinde dile getirilmiş hem de Türkevi’nde Erdoğan-Paşinyan görüşmesi ile farklı bir yere taşınmıştır. Türkiye-Ermenistan ilişkileri açısından yıllara sari makası da kapatacak olan bu adımların sonuç vermesi, bölgesel çatışma risklerini de asgariye indirecektir. Yine Erdoğan’ın diplomasinin önemine yaptığı vurgunun ardından verdiği Libya ve Doğu Akdeniz örnekleri de bölge açısından oldukça önemli. Kıbrıs sorununun çözümüne de ayrı bir başlık açan Erdoğan’ın, adada federasyon modelinin bugünkü dünyada mümkün olmadığı ve iki devletli çözümün Kıbrıs açısından bir mecburiyet olduğu vurgusu oldukça önemli idi.

Çok boyutlu dış politikanın bir özeti olan bu konuşma, Türkiye’nin başta Türk Devletleri Teşkilatı olmak üzere Afrika, Latin Amerika, Çin ve dünyanın geri kalanına dair vizyon ve perspektifini de açık biçimde gösteriyordu. Türkiye’nin uzunca bir süredir gündemine aldığı stratejik otonomi arayışı üzerinden çerçevelendirdiği bu politikanın orta-uzun vadede başarılı olması, bölge ve küre denklemi açısından da istikrara katkı sağlayacaktır. O sebeple barış ve istikrarın korunmasına yönelik diplomatik çağrılarla örülü bu konuşmaların somut görüşmelerle farklı bir zemine taşınması büyük öneme sahiptir.

Cinsiyetsizleştirme ve fıtrata savaş

Dış politikadan bağımsız olarak Erdoğan’ın konuşmasında dikkat çeken en önemli hususlardan birisi de cinsiyetsizleştirme konusu idi. Kutsala doğrudan savaş açma anlamına gelen bu konunun artık bir tercihten ziyade dayatmaya dönüştüğü ve din fark etmeksizin kutsalı olan her inanca karşı bir savaş anlamına geldiği vurgusu dikkat çekici idi. Bu alanda bir farkındalık geliştirme ve ailenin korunmasına yönelik mücadele sergilenmesi oldukça önemli olacaktır.

2024 Paris Olimpiyatları’nın açılışında, milyarlarca insanın izlediği bir programda propagandası yapılan cinsiyetsizleştirme projesine yönelik anlamlı bir direnç ancak ve ancak küresel düzlemde tesis edilebilecek bir mekanizma ile mümkün olacaktır.

Yorum Analiz Haberleri

Batı emperyalizminin desteklediği "İslam devleti"
Katil İsrail karşı insanlık ittifakı inşa edilmeli
İsrail teknoloji şirketlerinin en büyük güvenlik açığıdır
Sokak köpekleri hakkındaki düzenleme unutuldu mu?
Bakan Şimşek'ten BDDK düğünü talimatı: “Gereği neyse yapılacak”