Malum olduğu üzere çözüm sürecini başlatan Erdoğan liderliğindeki AKP olup, gelinen noktada çözüm sürecinin iki tarafı da umduklarını bulamamaktan yakınmaktadır. HDPKK AKP’yi suçlayarak çözüm sürecini Kürtleri oyalama taktiği olarak nitelerken, AKP’de HDPKK’nın çözüm sürecini istismar ettiğini söylemektedir.
Sürece baştan karşı olan ve bu gün de bu duruşunu koruyan MHP dışında üçüncü taraflar da aynen HDPKK’nın ağzıyla konuşarak tüm suçu AKP üzerine atmaktalar. CHP’sinden Paraleline üçüncü tarafların ilkesiz bir şekilde yaptıkları eleştiriler, dün ak dediklerine bu gün kara demeleri, acı bir tebessüm oluşturmaktadır yüzlerimizde. Zira düne kadar Kürtlerin üzerine atom bombası atmak gerektiğinden bahseden bazı kesimler, bu gün Kürtçülerden daha Kürtçü kesilmiş durumdalar.
Hırsızın Hiç mi Suçu Yok?
Burada bütün suçu AKP’ye atanlara şunu sormak gerekiyor. Söylediğiniz gibi AKP suçlu olabilir ama, hırsızın hiç mi suçu yok? Niye HDPKK’nın suçları konuşulmuyor, hatta olup olmadığı üzerinde bile durulmuyor?
Erdoğan liderliğindeki AKP iyi niyetli olarak çözüm sürecini başlatmış, lakin gerek PKK’nın fırsatçılığı, gerek değişen dış konjonktür nedeni ile istediği gibi yürütememiş ve sonuç olarak PKK’nın kırsalda ve kentteki örgütlü gücüyle baş edemeyerek, bölgede insiyatifi tamamen PKK’ya kaptırmış ve devlet bölgede süreç öncesinden daha geri pozisyona itilerek, PKK’nın silahlı ve silahsız unsurları bölgeyi fiilen işgal altına almıştır.
Bu duruma gelinmesinde hem AKP’nin süreçteki siyasi hataları, hem dış şartların değişmesi, hem de PKK’nın istismarcı politikaları etkili olmuştur.
Çözüm Sürecinde Muhatap Yanlışlığı
AKP’nin çözüm sürecinde PKK’lı olmayan, özellikle İslamcı Kürtleri muhatap almadığı ve sürecin bu nedenle başarısız olduğu tezi camiamızda yaygın kabul görmüştür. Muhataplık konusundaki eleştirilere hak vermekle beraber, süreçteki başarısızlığın tamamen buradan kaynaklandığını söylemek de pek gerçekçi değil kanaatimce.
PKK bu kadar güçlü ve devlet bile PKK ile mücadelede aciz kalmışken, hangi fert yada STK’lar inisiyatif alabilir, süreci yönlendirebilirlerdi? Hizbullahın varisi olan yapı bile bölgede adeta bir varlık yokluk mücadelesi verirken, eti budu ne diyebileceğimiz İslami STK’ların değil süreci yönlendirmek, kendilerine PKK tarafından gelecek baskılara karşı korunmaları bile mümkün değildi.
Üstelik gelinen noktada İslamcı Kürtlerin bir kesiminin de HDPKK yörüngesine dahil olduğu bariz olarak ortaya çıkmış olup, süreçte bu kesimlerin muhatap alınması neyi değiştirecekti ki?
Çözüm Sürecinin Çözülmesinde Dış Şartların Değişmesinin Etkisi
Çözüm sürecini zehirleyen şey sadece PKK zihniyeti değil, iç ve özellikle dış konjonktürün değişmesinin de bunda çok ciddi etkisi olmuştur.
Ortadoğu intifadasını bastırmak, Erdoğan’ın intifadayı desteklemesinin önünü kesmek, Suriye’de İslamcı bir rejimin kurulmasını engellemek isteyen batılı güçler, oyunlarını yeniden dizayn ederken, PKK’ya yeni bir rol vermişlerdir.
Bu rol PKK’nın çözüm sürecinden yan çizip, batılılarla beraber yeni bir sürece girmesine sebep olmuştur. Nitekim son aylarda da Tel Abyad ve Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler bunun açık bir yansıması idi.
Çözüm Süreci Risklere Rağmen Denenmeliydi
Bu günden bakarak geçmişteki hataları görmek ve eleştirmek kolay olmakla beraber, yarın hakkında aynı kolaylıkla öngörüde bulunmak mümkün değildir. Şartlar aynı kalsa bile yarın için yapacağınız öngörüler hatalı olabilirken, üstelik durmaksızın değişen şartlar, öngörü yaptığınız şartlarda isabetli olan öngörülerinizi bile boşa çıkarabilmektedir.
Bu meyanda Çözüm süreci denemesi bana göre doğru bir süreçti. Lakin gerek PKK ve zihniyetinin ilkesiz ve istismarcı tutumları, uygulamada yukarıda bahsettiğimiz hatalar, gerek iç ve dış konjonktürdeki öngörülemeyen kritik değişimler maalesef süreci kadük bırakmıştır.
Çözüm Sürecinin Getirileri
Bütün bu olumsuzluklara rağmen çözüm sürecinin çok önemli bir faydası olmuştur kanaatimce. Gelinen nokta itibarıyla PKK ve zihniyetinin gerçek niyetleri net ortaya çıkmış, Kürt sorununun çözülebileceği, lakin Kürtçülük sorununun çözülemeyeceği anlaşılmıştır. Bunun neticesinde hakkaniyetli çözüm yanlısı olan halk kesimlerinde Erdoğan ve hükümetin haklı pozisyonu ile PKK ve zihniyetinin haksız pozisyonu anlaşılmıştır.
Bu yeni durum, şimdiye kadar mağduriyet edebiyatıyla prim yapmakta olan PKK ve zihniyetinin ahlaki pozisyonunu zayıflatırken, bu zihniyetle mücadeleye yeniden başlayan Erdoğan ve Hükümetin ahlaki pozisyonunu güçlendirmiştir. Bu nedenledir ki bunca operasyon ve çatışmaya rağmen, % 13 oy almış HDPKK’nın seçmenleri çatışmalara müdahil olmamakta, kenarda maçın nasıl sonuçlanacağını beklemektedirler.
Mevcut Durum Çözüm Süreci Öncesinden Daha Kötü Değil
Yeniden çatışmaların başlamasının ardından müzmin Erdoğan karşıtları felaket tellallığına başlayarak bir kaos ve panik havası oluşturmaya çalışmaktalar. Oysa halihazırdaki durum Çözüm süreci öncesinden daha olumsuz olmak bir yana, hükümetin mücadelesi daha kararlı, hukuki ve başarılıdır.
Her geçen gün PKK’nın mücadelesinin zayıflamasının yanında, hükümetin her geçen gün kontrolü sağlamlaştırması kuvvetli ihtimal olup, bu durum Çözüm sürecinin olumlu neticelerinden birisidir kanaatimce. Zira eğer süreç denenmese idi, ahlaki pozisyonu kuvvetli olan PKK daha kuvvetlenip bölge halkı nezdinde daha ciddi destek bulabilir, bölge halkının ciddi bir kısmının devlete karşı sivil ayaklanma başlatmasını sağlayabilirdi.
PKK’nın İmdat Simidi Olarak Çözüm Süreci Talebi
PKK (yada KCK, yada HDP neyse farketmez, hepsi bir yapının farklı yüzleri nasıl olsa), devletin PKK ile tekrar silahlı mücadeleye başlaması üzerine tekrar çözüm süreci sakızını çiğnemeye başladı.
Bir yılan deliğinden bir kere ısırılmak normaldir, iki kere ısırılmak iyi niyetlerin kurbanı olmak, üçüncü defa ısırılmak saflık, dördüncü defa ısırılmak aptallık, beşinci defa ısırılmak ise ancak mazoşistlik olabilir.
PKK sorununun başladığı yıllarda lise öğrencisiydim ve bu güne kadar az çok gelişmeleri takip ettim. Doğrusu PKK’ya tekrar çözüm için imkan vermek demek, yılanın deliğinden herhalde 5 yada 6. defa ısırılmak anlamına gelecektir.
PKK Ancak Güçten Anlamaktadır
Devlet artık gerçeği görmeli, PKK’nın silahlı unsurlarına karşı silahlı, silahsız unsurlarına karşı silahsız – hukuki mücadeleye başlamalı, kırsalda ve kentte devlet otoritesini yeniden kurmalı, bunu yaparken kesinlikle ve kesinlikle hukuk dışına çıkmamalıdır.
Zira hukuk dışına çıkmak hem ciddi hak ihlalleri ile çaresiz mazlum halkın ezilmesine, hem de süreç içinde devlet içinde çeteleşmeye yol açtığı gibi; başlangıçta etkili sonuçlar verse bile, gün geçtikçe etkisini kaybetmesinin yanında, Kürtlerin PKK saflarına itilmesine vesile olmaktadır. Bu durum 1990 sonrası yaşanan süreçte pratik olarak görülmüş olup, aynı hataları bir kez daha tekrarlamak intihar anlamına gelecektir.
PKK Mutlaka Etkisiz Hale Getirilmeli
Kamu güvenliğinin tam olarak sağlanabilmesi, Türkiye’nin her yerinde her kesin hür iradesini özgürce ortaya koyabilmesi için PKK ve KCK vesayetinin tamamen kırılması gerekmektedir.
Bu yapılmadığı sürece hiçbir şeyin hallolması mümkün görülmemektedir. Silahlı ve silahsız vesayeti tam olarak ortadan kaldırılmadan PKK ile tekrar müzakereye başlamak, işi sürüncemede bırakmak anlamı gelecek, PKK’ya istediği zaman ve zemini kazandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Hülasa, PKK ile mücadele konusunda hükümetin elinde acı reçete olan tamamen etkisiz hale getirilinceye kadar savaşmaktan başka bir çare ve yöntem bulunmamaktadır.
Çözüm Süreçlerinde Karşılıklı İyiniyetin Vazgeçilmezliği
Evlilikle ilgili sorunların çözümünde taraflarca görevlendirilecek hakemlerin ancak iki tarafta iyi niyetli olursa evliliğin kurtulmasına vesile olabileceğine dair 4.Nisa Suresi 35. ayet hemen tüm sosyal ve siyasal durumlar için yön göstermektedir.
İki ve daha fazla taraf arasında oluşan sorunlarda eğer tüm taraflar samimi olarak hakkaniyetli çözüm istiyorlarsa, en büyük sorunların bile çözümü mümkündür. Lakin taraflardan birisi dahi hakkaniyetli çözümü istemiyorsa, pire deve olur ve süreç çözümü isteyenin aleyhine yürür.
Evet Türkiye’de Kürt sorunu vardır ve karşılıklı iyi niyet varsa çözümü makul ve tedrici bir süreç içinde mümkündür. Lakin bu karşılıklılık denkleminde PKK ve türevlerine yer olmadığı fiilen PKK tarafından bitirilmiş olan özellikle son çözüm süreci denemesiyle bir kez daha ayan beyan açığa çıkmıştır.
Bu konuda AK Partinin iyi niyetli olduğu, lakin HDPKK’nın olmadığı net olarak olarak ortaya çıkmıştır. Bu netlik özellikle son çözüm süreci boyunca kesin bir kanaat oluşturacak derecede bariz hale gelmiştir.
Dolayısıyla, bu gün çözümün önündeki en büyük engel PKK olup, PKK çözülmeden Türkiye’nin rahat nefes alması ve Kürt sorununun çözüm asla mümkün değildir.
Kürtler Ne İstiyor?
Kürt sorununun çözümünde Türkiye Kürtlerinin bu konudaki gerçek niyetleri süreci belirleyici olacaktır. Türkiye de halkın Kürt olmayan kısmının ekseriyeti (ve özellikle AKP’ye oy verenler) son süreçte Kürt sorunu çözümüne iyi niyetli olarak yaklaşacağı iradesini ortaya koymuş olup, çözüm konusunda samimi görünmektedirler.
Eğer Kürtlerin ekseriyeti samimi olarak adil bir çözüm iradesi ortaya koyarlarsa, bir süreç içinde iki tarafın da razı olabileceği bir çözüm mümkündür. Bu durumda da çözüm her iki kesimi de tedirgin etmeyecek tedrici bir süreç ve zaman gerektirir.
Ama Kürtlerin kahir ekseriyeti çözümü değil ayrı bir Kürt devletini irade ediyorsa, bu durumda çözümün mümkün olmadığı açıktır ve çözüm sürecinden bahsetmek kendimizi kandırmak anlamına gelecektir.
Kürtler HDPKK’ya Desteğini Çekmedikçe Çözüm Olmaz
Bu durumda çözüm iradesi ortaya koyan Kürtlerin HDPKK’ya olan desteklerini çekmeleri, çözüm sürecinin en büyük destekçisi olacaktır. Zira gerçekten çözüm isteyen Kürtler HDPKK’yı desteklediği sürece, çözüm süreci takiyyesi altında bölgede kendi hakimiyetini kurmak isteyen HDPKK bu desteği kendi ajandası için sonuna kadar istismar edecek ve çözüm sürecini zehirleyecektir.
Bu istismarlar AK Partiyi Kürtlerin hakları konusunda adım atmaktan yavaşlatmakta ve alıkoymaktadır.
Apo’nun Durumu
Çözüm sürecinin aktörlerinden olan Abdullah Öcalan süreç içinde zikzaklar çizmiş, çelişkili tavırlara girmiştir. Genelde olaylara yön vermek yerine, havayı koklayıp konjoktüre göre pozisyon aldığı gözlemlenmektedir. Kanaatimce eğer süreç içinde elini taşın altına koyup başta savunduğu görüşlerinde ısrar etse idi, süreç buralara evrilmez ve başarılı olabilirdi.
Bu kaypak duruşu nedeniyle bence Abdullah Öcalan’ın müzakere sürecinde baş muhatap alınması politikasından vaz geçilmeli, gerek duyuldukça muhatap alınmalıdır.
Yeni Çözüm Süreci, PKK İle Mücadele, Kürtlerle Müzakere
Çözüm sürecinin gerçek muhatabı gerçekten samimi olarak Kürt sorununun çözümünü isteyen, ayrı bir devlet gibi bir hedefi bulunmayan Kürtler olmalıdır. STK’lar, anketler, çeşitli çalışmalarla bu kesimin beklentileri tespit edilip, (PKK’nın silahlı ve silahsız güçleri ile hukuk dairesinde mücadele kesintisiz ve gevşetilmeksizin devam ederken) şartların imkan verdiği derecede bir süreç içinde gerçekleştirilmeye çalışılmalıdır.
Bu süreçte PKK ile mücadeleye kesintisiz devam etmeli, PKK sorunu ile Kürt sorunu birbirinden mutlaka ayrılmalıdır. PKK ile sonuna kadar mücadele, Kürtlerin haklarını sonuna kadar verme, yeni çözüm sürecinin temel ilkesi olmalıdır.