“Çözüm Süreci'ni Canlandırmak Neden Mümkün Değil?”

Çözüm Süreci'nin yeniden canlandırılmasıyla ilgili talepleri değerlendiren Akın Özçer, “Barış elbette önemli ama bunun için öncelikle PKK’ya eylemsizlik baskısında bulunmak gerekiyor, demokratlara mahalle baskısı yapmak değil.” diyor.

Süreci Canlandırmak Neden Mümkün Değil?

Akın Özçer / Serbestiyet 

Sözünü ettiğim süreç, PKK’nın 7 Haziran seçimlerine giderken belirlediği stratejiye uygun olarak ilan ettiği halk desteğinden yoksun “devrimci halk savaşı” ile düşünmeden torpillemiş olduğu Çözüm Süreci elbette. Gerçi Başbakan Binali Yıldırım, daha on gün önce, hükümetin 100. günü vesilesiyle düzenlenen toplantıda “çözüm, mözüm yok, o fırsatı kaçırdılar” demiş ve gerekçesini kısaca izah etmişti ama yurt içinde ve dışında bu yönde düşünen, hatta sivil bir girişimde bulunmaya çalışanlar hâlâ var.

Bu bağlamda, Alman Yeşiller Partisi’ne yakın Heinrich Böll Stiftung ile DİSA (Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Derneği) 24 Eylül günü “Sekteye uğrayan barış süreçlerini canlandırmak” konulu uluslararası bir yuvarlak masa toplantısı düzenliyor. Toplantıya OİDHACO (Kolombiya İnsan Hakları Eylem Grubu Uluslararası Bürosu) sözcüsü Vicente Vallies konuşmacı olarak davetli. Vallies, Kolombiya devleti ve Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) temsilcileri arasında Havana’da yürütülen müzakerelerde varılan anlaşmayla ilgili ayrıntılı bilgi verecek.

Oslo’da başlayan ve Havana müzakereleriyle devam eden Kolombiya barış sürecinin önemli aşamalarını bu köşemden aktarageldim. Ama Kuba ve Norveç’in gözlemci olduğu 6 gündem maddesi üzerinden yürütülmüş olan Havana müzakerelerini Çözüm Sürecimize hiçbir zaman örnek göstermedim. Çünkü halkın oylarıyla seçilmiş bir hükümetin bir terör örgütüyle masada görüşeceği tek konu silah bırakma ve örgüt yönetici ve militanlarının topluma kazandırılması ile ilgili teknik konularla sınırlı. Oysa Havana’da 50 yıllık Kolombiya iç savaşına özgü paramiliter grupların işlemiş olduğu cinayetlerin yanı sıra toprak reformu gibi siyasi konular da ele alındı.

Kişisel olarak Türkiye’ye daha çok benzediğini düşündüğüm İspanya’nın ayrılıkçı Bask terör örgütü ETA’ya silah bıraktırma sürecinde Fransa’nın baskısıyla 1988/89 döneminde çok kısa süren benzeri bir müzakere süreci yaşanmıştı. Cezayir görüşmeleri olarak bilinen bu süreçte ETA siyasi konuları da müzakere etmek istediği için siyasi kolu o zamanki adıyla HB’nin (Herri Batasuna) katılımıyla ikinci bir masa kurulması gündeme gelmişti. Ancak bu girişim Milliyetçi Bask Partisi PNV’nin Baskların daha çok oyuna sahip olduğu ve siyasi konularda söyleyeceği daha fazla şey bulunduğu gerekçesiyle yaptığı itiraz nedeniyle gerçekleşmemişti. Kabul etmek gerekir ki bir terör örgütüyle silah bırakmanın esasları dışındaki konuların görüşülmesi demokrasinin özüyle bağdaşmıyor.

Bu söylediğim, barış süreçlerinin özüyle ilgili teknik bir konu. Kolombiya barış sürecinde belirttiğim bu sınır biraz aşılmış, net bir demokrasi açığı ortaya çıkmış olmakla birlikte, nihai anlaşmanın yürürlüğe daha sonra (2 Ekim) yapılacak bir referandumla girecek olması bu açığı giderecek elbette. Ama Türkiye’deki Çözüm Süreci’ni kalkıp Kolombiya barış süreci formatı üstünden aktive etmek istemenin ya da bu yönde çağrışımda bulunmanın hiçbir anlamı yok. Davetli olduğum 24 Eylül toplantısına bu nedenle katılmıyorum.

Konuya teknik olarak bakmaya devam edersek, silah bırakmanın, demokrasi ve temel hak ve özgürlükler kartının hep devletin elinde olması kaydıyla, İspanya’da olduğu gibi, bir yasal düzenlemeyle özendirilmesinin önünde sonunda amaca varılması için yeterli olacağı bir vakıa. Nitekim ETA 20 Ekim 2011’de, Kolombiya’daki gibi bir barış sürecinin değil, siyasi kolunun o zaman daha cezaevinde bulunan lideri Arnaldo Otegi’nin örgüt üzerindeki ikna çabalarının sonucu silah bırakmış bulunuyor.

Bu bağlamda ayrıca Fransa topraklarını üs olarak kullanmış ve çoğu cezaevlerine düşmüş olan ETA yönetici ve militanlarının yeniden İspanyol toplumuyla bütünleşmek üzere silah bıraktığı gerçeğinin altını çizmek gerekiyor. Türkiye’de sürecin çöpe atılmasının asıl nedeninin ise, PKK yöneticilerinin, görünürde Daesh’le mücadele ama rüyalarında Suriye’nin kuzeyinde toprak edinme gerekçesiyle silahlarını bırakmamaya ABD gibi büyük güçlerce özendirilmiş oldukları açık, seçik anlaşılıyor. Bu durumda, PKK, silah bırakmak bir yana şimdi sadece yurt içinde değil, Suriye’de de askeri olarak Türkiye ile karşı karşıya gelmiş bulunuyor.

Kaldı ki lideri Cemil Bayık’ın aylar öncesinden yaptığı açıklamalara bakılırsa, PKK’nın adı geçen diğer terör örgütlerinden farklı olarak, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ve hükümeti devirme amacı gütmesi bir yana, barış süreçlerinde esas olanın aksine “artık tek taraflı ateşkes olmayacağını” belirterek açıkça Türkiye’yi hedef aldığı görülüyor. Kolombiya barış sürecinde bile FARC karşılıklı silah bırakma gibi saçma bir istekte bulunmamış ve süreç bu yüzden tam 7 kez kesintiye uğramışken, Bayık’ın yaptığı bu açıklama ciddiye alınabilir mi? Bu durumda Çözüm Süreci’nin teknik olarak dahi canlandırılması, hatta bunun düşünülebilmesi mümkün olabilir mi?

Resmin bütününe baktığımda, bu soruya olumlu bir yanıt bulamıyorum. Barış elbette önemli ama bunun için öncelikle PKK’ya eylemsizlik baskısında bulunmak gerekiyor, demokratlara mahalle baskısı yapmak değil. Hem PKK’nın artık sadece Türkiye’de değil, TSK’ya karşı Suriye’de de silah bırakması şart. Durum bu kadar karmaşık evet, ama sorumlusu yanlış ata oynamış olan PKK’dan başkası değil.

Yorum Analiz Haberleri

Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!
İşgal edilen zihinler
AK Parti ve MHP’nin gençlik teşkilatları Filistin davasının neresinde?
Metalaşan değerler ve ahlaki çözülme