Kürt Sorunda Duruşumuz
Kürt sorunu laik Kemalist rejimin ürettiği bir sorun olup, gelinen durum itibarıyla tam zıddının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Laik Kemalist din düşmanı batı hayranı Ulusolcu Türkçü Mankurtların tam zıt kardeşi niteliğinde laik Apoist İslam düşmanı batı hayranı Ulusolcu Kürtçü Mankürtlerin.
Bizler İslam ve Ümmet paydasında Kürt sorununda bu güne kadar hep haklının, yani hakları yenilen Kürtlerin yanında olduğumuz gibi, laik Ulusolcu yada İslam sentezli Türk Milliyetçiliğinin de karşısında olduk.
Çözüm Sürecine Bakışımız
Bu nedenle Kürt sorununa barışçıl bir çözüm imkanı olarak gördüğümüz çözüm sürecine destek verdiğimiz gibi, vakıf olabildiğimiz kadarıyla bu süreçte yapılan hatalar konusunda da iyi niyetle ve yapıcı bir dille sık sık ikazlarda bulunduk.
Egemen güçlerin yönlendirmeleri, Ortadoğu ve özellikle Suriye’de ortaya çıkan kaos ve PKK’nın ideolojik ihtirasları vs. nedenlerle sarpa sarmaya başlayan çözüm sürecinin, Kobani bahanesiyle gerçekleştirilen 6-8 Ekim olayları ile tamamen çıkmaz sokağa girdiğini ve yeniden ele alınması gerektiğini açık bir şekilde ve ısrarla ifade ettik.
PKK’nın ideolojik ihtirasının başta Müslüman Kürtler olmak üzere tüm Kürtler için Baas rejimi benzeri yarı açık bir hapishane, diğer Müslümanlar için bir fitne aracı olacak bölgesel bir hegemonya kurmadıkça dinmeyeceğini; bu nedenle PKK’nın silahlı ve silahsız güçlerinin etkilerinin minimuma indirilmesi için, hukuki ve silahlı mücadelenin kaçınılmaz olduğunu da açıkça ortaya koyduk.
Yeniden Savaşa Dönülmesinin Sebepleri
Suruç katliamı bahanesiyle iki sivil polisin evlerinde infazı neticesi devletin bir yıldır ısrarla kaçındığı bu mücadeleye ister istemez girmesi neticesi filim tekrar başa alındı ve 3 yıl önceki çözüm süreci günlerine geri dönülmüş oldu.
Erdoğan’ın seçim için savaş sürecini başlattığı ve kumar oynadığı iddiaları, ancak gerçeği görmek yerine görmek istediğini gerçek olarak algılamaya ve algılatmaya çalışanların manipülasyonlarıdır.
Erdoğan ve AKP bu saldırıya cevap vermeye mecbur olduğu gibi, belki asıl kumarı bu saldırıya karşılık vermek ve ısrarla sürdürmekle oynamaktadırlar. Zira yeniden savaş sürecinin seçimde AK Parti lehine oy artışına vesile olması kesin olmayıp, tam aksi de söz konusu olabilir.
Zira silahların konuşmadığı bir ortamda iktidarda olanların kontrollü gerilimin kendi lehine kullanılması mümkünse de, silahların konuştuğu bir ortamda gerilimin hiç kimse tarafından kontrolü ve lehine kullanılmasının garantisi yoktur.
Eğer Devlet PKK’ya Karşılık Vermese İdi Büyük Kaos Çıkabilirdi
Yeniden savaşa dönülmesinin temel sebebi PKK ve zihniyetindeki Kürtçülerin tatmin olmayan ideolojik hırsı olup, eğer Erdoğan ve AK Parti bu sivil polislerin katline cevap vermeseydi, muhtemelen hem kendileri bitecek, hem de Türkiye çapında ciddi bir kaosun çıkmasına zemin hazırlanmış olacaktı.
Nitekim devletin PKK ile etkin mücadelesine rağmen son günlerde Türkiye’nin çeşitli yerlerinde, geçim derdiyle şehirlerinde bulunan Kürtlere ve Güneydoğudan gelen Otobüslere karşı yapılan çirkin saldırılar ve taşkınlıklar; eğer Suruç saldırısı sonrası PKK’ya karşılık verilmese idi, ne tür bir kaosun yaşanacağının ipuçlarını vermektedir.
Dindar Kürtlerin Yeniden Savaş Sürecine Girilmesindeki Sorumlulukları
Burada bir saptamada daha bulunmak gerekmektedir. Yeniden savaş sürecine dönülmesinin esas müsebbibi PKK ve zihniyetinin ideolojik ihtirasları ve konjonktürün değişmesi olmakla beraber, 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye oy desteği veren dindar Kürtlerde bu yeniden savaş sürecinin başlamasına istemeden de olsa zemin hazırlamış ve dolaylı olarak ciddi destek vermişlerdir.
Zira HDP dindar Kürtlerden bu denli oy almasa ve eski İslamcı yeni Kürt İslamcı çevreler HDP’ye bu desteği vermeselerdi, PKK bu denli cüretkar olamaz ve adeta boğayı kızdırmaya çalışan matador gibi devleti bu denli tahkir ve tahrik ederek tekrar savaşa başlamaya kışkırtamazdı.
Yeniden Başlayan Savaşta Tarafların Durumu
Yeniden savaş sürecine her iki tarafta hızlı ve hırslı başladı. PKK’nın çözüm sürecini iyi kullanarak şehirlerde yaptığı örgütlenme ve yığınaklarla, devlet ise çözüm sürecinde savaş yorgunluğundan sıyrılmış ve eski hatalarından ders almış olarak savaşa abandı.
Çözüm sürecinin olumsuzluklarının yanında, Kürtlerin mazlumiyeti ve devletin zalimliği söyleminin zayıflayarak, PKK’nın sosyopsikolojik silahlarının ve ahlaki pozisyondaki üstünlüğünün zayıflaması ile, devletin soruna adil bir çözüm bulmaya çalıştığı halde karşı tarafın buna yanaşmaması nedeniyle devlete sosyopsikolojik ahlaki planda üstün pozisyon kazandırdı.
Bu savaşı acı ve kayıplara daha fazla dayanan, parmağını gerekirse koparmak pahasına acıya katlanmak için sonuna kadar ısıran kazanacak olup, Güneydoğunun kaderini muhtemelen bu savaşın sonucu belirleyecektir.
Kansız Savaş Olmuyor Maalesef
Savaş ister istemez kanlıdır ve kan döküp öldürmek üzere kurulur. Taraflar ne kadar çok öldürüp ne kadar az zayiat verdikleri ile kendilerini başarılı addederler. Savaş başladığı anda artık ölümler trajik olmaktan çıkıp, sadece istatistiki sayı olmaktadır, savaşın tabiatı gereği. Hiç kayıp vermeden hep karşı tarafa kayıp verdirmek ancak Cüneyt Arkın’ın tarihi – komik filimlerinde söz konusu olabilir.
Savaşın en yalın gerçeği bu olmasına rağmen düne kadar PKK’nın etkisiz kılınması için askeri müdahale niçin olmuyor diye eleştirip, bu müdahale başlayınca Devlet niye zayiat veriyor diye sormak, ağzıyla söylediklerini aklıyla tartmayanların tavırları olabilir ancak.
Üstelik yeni savaş döneminde PKK’nın devlete göre kat ve kat fazla zayiat verdiği yalın bir gerçek iken, eskiden durumun tam tersi olduğunu hesaba katmadan yapılıyor bu hakkaniyetsiz analizler.
Yeniden Başlayan Savaşta PKK’nın Avantaj, Devletin Dezavantajları
Eski savaş dönemlerinde PKK saha hakimiyetine sahip olmasa bile devlete çok fazla zayiat verdirir, kendisi az zayiat verirdi. Yeni dönemde ise durumun tersine döndüğü, PKK’nın çok zayiat vermesinin yanında, devlete istediği zayiatı verdiremediği görülmektedir.
PKK Devlet savaşında her ne kadar devlet avantajlı gibi görünse de, aslında PKK’nın avantajlı olduğu alanlar daha fazladır. Öncelikle, bölgeyi iyi tanıyan PKK elemanlarının ölümüne ideolojik adanmışlıkları, görevlerini bir meslek yada zorunluluk gereği ve genelde kerhen yerine getiren devlet güçlerine karşı kıyaslanamayacak derece de bir üstünlük sağlaması yanında; bölge halkının dolaylı da olsa PKK’ya gün geçtikçe artan desteği de PKK için önemli bir avantaj, devlet güçleri içinse bir dezavantaj oluşturmaktadır.
Yine Devlet güçlerinin sahaya hakim olma zorunluluğu nedeniyle, gerilla savaşı yaparak vur kaç taktiği uygulayan PKK’nın saldırılarına karşı zayıf kalmasına sebep olduğu gibi; Devlet güçlerinin hukuka riayet zorunluluğu nedeniyle zaman zaman elleri kolları bağlı kalırken, PKK güçlerinin istedikleri gibi savaşabilmeleri de onları avantajlı kılmaktadır.
Keza Paralel Yapının özellikle Polis ve Yargıdaki elemanlarının ihanetleri de Devlet güçlerinin ciddi zarar ve zayiat vermesine zemin hazırlamaktadır. Üstüne üstlük, Ulusolcu ve liberaller ile batı uşağı sermaye ve medyanın PKK’ya olan medya desteği de Devlet güçlerini olumsuz etkilerken, PKK’ya adeta can suyu olmaktadır.
PKK İle Kürtler Aynı Kefeye Konmamalı
Yine eski dönemde devlet sivil silahlı, hatta PKK’yı destekleyenlerle desteklemeyenleri ayırmadan tüm Kürtleri düşman olarak görüp zulmederken, yeni dönemde bu konuda oldukça dikkatli olduğu; değil PKK’yı desteklemeyen Kürtler, destekleyenleri bile sivil oldukları sürece saldırmadığı, PKK’nın sivil yapılarıyla hukuki, silahlı yapıları ile silahlı mücadele verdiği görülmektedir ki, bu mutlaka devam ettirilmesi gereken çok isabetli bir politikadır.
Yeniden savaş sürecinde, HDP’ye çok ciddi bir oy desteği veren Kürtlerin savaş için aynı desteği vermedikleri de çok ilginç bir durumu ortaya koymaktadır ve nedenleri erbabı tarafından ciddi olarak analiz edilmelidir.
Muhtemelen bölgeden aldığı yüksek oy oranına güvenerek, savaşta da aynı desteği alacağını hesaplayan PKK bu konuda tam bir hüsrana uğramış durumda ve savaşın yeniden başlamasına sebep olduğuna pişman olmuş gözükmektedir. Bir kısmı kamikaze saldırıları anlamına gelen çılgın saldırıları ise, muhtemelen devleti çökertmekten ziyade, diz çöktürerek tekrar eski çözüm sürecine icbar etme amaçlı gibi görünmektedir.
Hukuk Dışı Davranışlardan Mutlaka Uzak Durulmalı
Burada sadece PKK’yı desteklemeyen Kürtleri değil, PKK’yı desteklese bile bu konuda yasalarda tanımlanmış bir suç işlemeyen Kürtlere karşı da hukuki yada silahlı bir yaptırımdan uzak durulmalıdır.
Silahlı güçlere karşı hukuki sınırlar içinde silahlı mücadeleye etkin bir şekilde devam edildiği gibi, PKK’nın KCK gibi silahsız sivil yapılarıyla hukuki yollarla etkin bir şekilde mücadele edilmeli; halktan da PKK’ya hukuki anlamda suç sayılan şekilde destek verenlerle, hukuk sınırlarını zorlamayacak şekilde mücadele edilip, gerekirse yargı devreye sorulmalıdır.
Yani sadece PKK’nın silahlı unsurlarıyla halk değil, silahlı ve sivil yapılarıyla, PKK’yı desteklediği halde yapının içine girmeyenlerde birbirinden kesinlikle ayrılmalıdır.
PKK Kürt Ayrımını Sadece Devlet Değil Halk da Yapmalı
Kürtler ile PKK ayrımı sadece devlet tarafından değil, mutlaka halk tarafından da yapılmalıdır. Son günlerde Türkiye’nin muhtelif yerlerinde geçim derdiyle kendi şehirlerinde bulunan Kürtlere ve Güneydoğudan gelen Otobüslere karşı yapılan saldırılar haksız, adaletsiz ve çirkin olduğu gibi; keskin sirke küpüne zarar darbı meselinde olduğu gibi, PKK ile mücadeleye fayda yerine PKK’dan daha fazla ve kalıcı onulmaz zararlar verecektir.
Zira her ne kadar eleştirilse de, yaşanan gelişmeler Çözüm sürecine Kürt yada Kürt olmayan her kesimden ciddi bir halk kitlesinin doğrudan yada dolaylı desteğinin söz konusu olduğunu ve bu kitlelerin sürecin bozulmasından dolayı PKK’yı suçlu olarak gördüklerini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Devlet PKK mücadelesinde en azından taraf olmayan Kürtlere saldırmak, onları PKK’nın saflarına itmek anlamına gelir ki, 90’lı yıllarda bu hatayı devlet yapmış ve PKK’nın desteğinin %’de 1’lerden %’de 5’lere tırmanmasına sebep olmuştu.
Eğer Kürt olmayan kesimlerin Kürtlere karşı bu taşkınlıkları devam ederse, % 13’lük desteğin % 20’lere kadar tırmanması yanında, PKK Devlet çatışmasında en azından tarafsız duran halkın PKK yanında bir şekilde taraf olacağını görmek için analist olmaya da gerek yoktur. Üstelik batı illerinde Kürtlere karşı yapılan bu taşkınlıkların, doğu illerindeki sivil memurlara karşı yapılmasının ve PKK’nın tekrar sivil memurları da katletmeye başlaması için bahane olacağının da görülmesi gerekir.
Devlet Kürtlere Karşı Yapılan Taşkınlıklara Karşı Mutlaka Ciddi Tedbirler Almalı
Bu nedenle Devletin PKK Kürt ayrımındaki bu hassasiyetini halkta göstermeli ve mücadelenin sonuna kadar mutlaka muhafaza etmelidirler. Eğer bu taşkınlıklar sürerse, devlet mutlaka bunlara karşı önleyici ve cezalandırıcı mahiyette ciddi tedbirler almalıdır. Bununla da kalmayarak PKK ile silahlı ve hukuki mücadele sürerken, Kürtlerle müzakere süreci mutlaka yürütülmelidir.
Şu iki husus elzem hale gelmiştir. PKK’nın silahlı ve silahsız güçleri, silahlı ve hukuki mücadele ile bölgede kurdukları hegemonyası mutlaka etkisiz hale getirilmeli, bu uğurda her türlü zayiat ve sıkıntıya göğüs gerilmeli, acısına dayanmak için parmağını gerekirse koparacak kadar ısırmalıdır. Zira PKK’nın hegemonyasının etkisiz hale getirilmemesi Kürt yada Kürt olmayan hemen herkes için felaket ve tüm Ortadoğuyu sarsacak bir kaos anlamına gelmektedir. Lakin PKK ile etkin mücadele sürecinin yanında yürütülecek bir süreçle Kürtlerin tabi hakları ise mutlaka verilmelidir.
Devlet PKK’nın silahlı ve silahsız unsurlarına karşı yaptığı silahlı ve hukuki mücadeleyi, Kürtlere karşı yapılan taşkınlıklara karşı da göstermeli, bu tür taşkınlıklara anında etkin bir şekilde müdahale ettiği gibi, elebaşlarını ve kışkırtıcıları için hukuki süreci işletmeli ve cezalandırılmalarını sağlamalıdır.
Zıt Kardeşlerin Mecburi İttifakı
PKK devlet savaşında Kürtlerin PKK’ya beklenen desteği vermemesi kadar ilginç bir durumda, Kemalist’inden Komünistine Türk Ulusolcularının hemen tüm kesimleri ile, Paralel yapının PKK’ya olan sınırsız desteğidir. Yıllarca birbirlerini yiyen bu zıt kardeşlerin, gelinen süreçte birbirlerine canciğer dostlar gibi sarıldıklarına şahit olmaktayız.
Bu kesimlerin PKK’ya olan desteği henüz kendilerini destekleyen halk kitlelerine inmemiş olup, tıpkı devlet ile PKK arasındaki savaşta tarafsız kalan PKK destekçisi Kürtler gibi, bu kesimlerin halk tabanları da (özellikle Alevi kesim) henüz tarafsız gibi gözükmekte, her iki tarafı da desteklememek gibi bir tarafsızlığı tercih eder görünmektedir.
İslam düşmanı Türk Ulusolcusu Mankurtlar, PKK’nın yenilgisinin sadece zıt kardeşleri olan İslam Düşmanı Kürt Ulusolcu Mankürtlerin yenilgisi olmayacağını, dolaylı olarak kendi yenilgileri anlamına geleceğini; PKK’yı etkisiz hale getiren Ümmetçi kaygılarla hareket eden Erdoğan ve Davutoğlu yönetimindeki AK Partinin başarısının, sadece Ulusolcu Kürtçülerin değil, kendi pozisyonlarını da iyice zayıflatacağını görmektedirler.
Bu nedenle, tüm Türkiye’yi kaybetmektense, sadece Güneydoğuyu kaybederek, hem bir türlü asimile edemedikleri Kürt sorunundan ebediyyen kurtulmayı, hem de bu kaybın Erdoğan ve Davutoğlu şahsında İslamcıların hanesine yazılarak, İslamcı çizginin etkisizleşip, tekrar kendi çizgilerinin hakim hale gelmesinin ve bu şekilde bir taşla iki kuş vurmanın hesabını yapmaktadırlar kanaatimce.
Yeniden Savaş Sürecinde Duruşumuz
Bizlere elbette savaş istemiyoruz. Lakin bölgede felaket ve kaos anlamına gelen PKK hegemonyasını hiç istemiyoruz. Olayları Devletçi yada Milliyetçi reflekslerle değil, İslam ve Ümmet ile tüm mazlumların maslahatını önceleyerek, İslami ilkelerimize göre analiz ediyor ve buna göre tavır belirliyoruz.
Mefsedetin defi, menfaatin celbinden evladır hikmeti gereğince, şu anda PKK belasının def edilmesi bölgemiz açısından İslam ve Ümmetin en önemli önceliğidir. Bu belayı def etmesi gereken (ve edebilecek) te merci de devlet olup, gelinen noktada devletin devletliğini yapması ve yeniden savaş sürecine girmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
Bizler kaçınılmaz hale gelen bu savaşta her daim hakkaniyetli ve adaletli hak ve adaletli bir duruş sergilemek durumundayız. Bu süreçte Kürtçülüğe ve PKK’ya olan haklı karşıtlığımız bir nebze bile rejime yada Milliyetçiliğe yanaşmaya yada benimsemeye yol açmamalı, Kürtlere karşı bir tavıra dönüşmemelidir. Hakkaniyetsiz tavır ve duruşlardan, milliyetçi ve devletçi refleks ve söylemlerden uzak durmalı, 4.Nisa Suresi 135. ayet gereğince, kendi aleyhimize bile olsa hakkaniyetli şahitlik yapma konumunda olmalıyız mutlaka.
Bu savaşta safımız, İslam’ın, ümmetin, mazlumların ve haklı durumda olanların yanı ise de; konjonktür gereği birileriyle haklarımız ve hakkaniyet gereği hak ve adelet ölçüleri çerçevesinde aynı safta bulunmak durumunda olmamız, zarureten bulunduğumuz saflardaki kesimlerle aynileşmemizi veya bütünleşmemizi gerektirmediği gibi, bu anlama da gelmez.