Son seçimlere girerken Kürtlerin birinci partisi AK Parti, ikinci partisi HDP, üçüncüsü ise HÜDAPAR idi.
Nasıl oldu da HDP açık ara farkla öne fırladı. Ve AK Parti’nin iktidarı kaybetmesinin birinci faili oldu.
Bu sonucun Doğu-Güneydoğu dışında, Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı içinde sandığa yansıyan ‘ödünç oylar’la izahı ise ikincildir.
2011 Genel Seçimleri’ne göre yüzde 9’luk, 2014 Yerel Seçimleri’ne göre yüzde 3’lük oy kaybının Çözüm Süreci dışındaki diğer nedenleri de tabii ki değerlendirilmelidir.
Tüm ümmetin, dünya ezilenlerinin ve hakları gasp edilen Türkiyeli Müslümanların sevinci olmuş bir partinin oy kaybı, tabii ki en fazla sömürgecileri ve yabancılaşma aktörlerini mutlu etmiştir.
AK Parti yetkilileri ‘yüzde 41 oy oranıyla birinci parti olduk’ övüncüyle durumu izah etmeye çalışsalar da, Türkiye Kürdistanı’nda AK Parti ve Müslümanların potansiyel imkânları; ister demokrasi oyunlarıyla densin, ister PKK/YDG-H tehditleriyle izah edilsin üzücü-ağır bir sonuçla karşı karşıya kalmıştır.
Bölgede, yani Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerde nasıl olmuştur da katılım neredeyse yüzde 100 oranına ulaşmıştır?
Bölgede HDP’ye yöneltilen ilginin yanında oy sandıklarına müdahaleler, Kemalistlerin tek partili seçimler ya da darbe dönemleri seçim planlaması gibi olmuştur!
Ve sonunda AK Parti, mebuslarını Diyarbakır’da 10’a 1, Van’da 7’ye 1, Mardin’de 5’e 1, Ağrı’da 4’e 0, Şırnak’ta 4’e 0, Bitlis’te 2’ye 1 kaybetmiştir.
Bölgenin İslâmî hassasiyetleri bilindiği halde; yani bölgede batılılaşma-uluslaşma fitnesine karşı tek cevabın İslâm olduğu bilindiği halde, AK Parti kurmaylarının ‘bölgede yaşayan’ tek bir İslâmcıyı bile seçilebilir sırada aday yapmaması nasıl izah edilecektir?
Örneğin Osman Gülaçar, Belediye Başkanı adayı olarak, Van AK Parti il yönetiminin tüm atıl ve ikircikli tutumuna rağmen daha 30 Mart 2014 seçimlerinde tüm tehdit ve saldırılara, köylerde PKK zoruyla sandıklarda BDP’ye tulum oy çıkmasına karşın yüzde 41.2 oranında oy almıştı. Ama bu seçimlerde Van’da mebus aday listesine bile giremedi; ama Ömer Çaha gibi Soros ve Açık Toplum hattıyla irtibatlı bir kişi üst sıralarda aday yapılabildi. Sonuç itibariyle alınan oy oranı da yüzde 19.96.
Ya Kandil’e çekilmeyen, aksine şehirlere inen, bazıları da Kandil’den gelen PKK gerillalarının şehir gerillası olarak yetiştirdiği YDG-H’nin şehir mafyasına dönüşen üniformalı ve silahlı genç militanlarının medyaya yansıyan açık güç gösterilerine ve katliamlarına kolluk kuvvetleri barışa hizmet olsun diye mi müdahale etmemişti?!..
Hükümet’in ABD eksenindeymiş gibi Kobani çatışmalarında PYD’ye gösterdiği müsamaha ve yardım, Kürt ulusalcıları için Kobani’yi kurgusal bir Çanakkale Zaferi’ne dönüştürmemiş miydi?
Hukuksuz KCK operasyonlarının faili Gülen örgütünün soru hırsızlığı ile palazlandığı aşikar olmaya başlayan polislerinden, savcı-hakimlerinden, TSK’ya yerleştirdiği anlaşılan subay-astsubaylarından bölgedeki binlerce elemanın tedhiş olaylarından tutun, seçimlerdeki hile ve tezgâhlara kadar AK Parti’yi yıpratsın diye Kürt ulusçuluğuna ve PKK/HDP’ye sağladığı serbestinin ve bölge Müslümanlarına yaşattıkları zulmün açıkça ifşa edilmesi ve önlenmesi gerekmiyor muydu?
Çözüm Süreci’nin AK Parti’li aktörleri nasıl oldu da bölgenin gerçeklerine bu kadar şaşı, Müslümanların birikimlerine bu kadar kayıtsız, bölgenin sorunlarını iyi bilen çevrelere ve kanaat/bilgi sahibi Müslümanlarına bu kadar uzak ve yabancı kalabildiler. Nasıl oldu da bölgedeki sivil açılımlarını müsamereci ve proje avcısı silik tiplere teslim edebildiler?
Çözüm Süreci tabii ki sürmelidir.
Ama PKK ve HDP’nin tehditleri altında ve ikiyüzlü diyalogları ile değil. Bu konuda güvenlik ve dürüstlük mutlak ve radikal anlamda ön plana geçmelidir.
Ayrıca AK Parti, bölgenin asıl kimliğinin, batıcı-çok kültürlü seküler Kürt ulusçuluğuna değil, Müslüman Kürtlere dayandığını çözümleyip siyaset geliştiremeyen kurmaylarını değiştirmelidir.