Çözüm Süreci Neydi Ne Olacak?

2013 Ocak ayında büyük umutlarla başlayan, toplumun büyük çoğunluğunu peşine takan ve 30 yıllık kanlı kabusun sonu olacağına inanılan Çözüm Süreci (şimdilik) neticeye ulaşamamış gözüküyor.

Mehmet Emin Ekmen / Hukukçu , Yazar / Star

Şimdilik, çünkü taraflar dahil hiç kimse sürecin sonlandığını ilan etmek istemiyor.

l Hedefin büyüsü: Silahları gömerek, Yeni Anayasa’nın, sivil ve demokratik zeminin önünü açacağına inanılan süreç öyle büyülüydü ki, taban tabana zıt kişi ve fikirler bu gizemli rüyadan hiç uyanmak istemediler adeta. Gözlerini açanlar bile yarım kalmasın diye sımsıkı yumdular gözlerini ve sımsıkı sarıldılar bu rüyaya. Tanımı dahi konuşulmayan, tartışılırsa büyüsü bozulur diye gizemli kalmasına herkesin göz yumduğu bir süreçti “Çözüm Süreci”. Herkes hedefe inanmış ve kilitlenmişti. Görünen hedef silahların kalıcı bir şekilde susması idi, akıllar ise reformlar, Yeni Anayasa ve siyasetin egemen olacağı yeni dönemdeydi.

l Görüşmelerde 12. Deneyim: Hüseyin Yayman’ın basım aşamasına getirdiği ve görüşmelerin tarihini anlatan kitabına göre Çözüm Süreci, örgütle devlet arasındaki 12. görüşme trafiğinin adı idi. Tamamı bu mu? Cevabı belirsiz. Ama tanıklıklarla tespit edilebilen 12. görüşme deneyimi.

Özal, Demirel, Erbakan, Bahçeli... Neredeyse bütün partilerin, liderlerin ve hatta Genelkurmay Başkanlarının döneminde denenen bir “şey” bir kez daha denendi ve “şimdilik” neticelendirilemedi.

Neydi bu “şey”? Bunu öncekilerden ayıran neydi? Niçin özel bir isimlendirme ile anılmıştı? Bunlara sağlıklı cevaplar vermeden ne “süreci” anlayabiliriz ne de “geleceği” öngörebiliriz. Hatalı tanım ve isimlendirmeler bu spesifik tecrübeyi anlama çabasını eksik bırakır.

l Hedef; PKK’nın silahsızlandırılması: Çözüm Süreci tek cümle ile “PKK’nın silahsızlandırılması süreciydi.” 2013 Ocak’ta başladı ve 2015 Temmuz’da “şimdilik” ara verildi. Şartlar olgunlaşınca derin dondurucudan çıkarılacak. Peki derin dondurucu da tamamen donma riski var mı? Hayır, çünkü umudu, ilanihaye donduramazlar da öldüremezler de. O bir kardelen gibi toprağa yuvalanır ve kendini göstereceği günü bekler.

l 13 yılın hikayesi ile Süreci ayırmak: Peki Ak Parti’nin; Sessiz Devrim, Demokratik Açılım, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi adını verdiği; dönüşüm, entegrasyon, yenilenme programı ile Çözüm Süreci aynı “şey” midir?

Kesinlikle hayır. Biri diğerine dönüşür mü? Mümkün değil. Son dönem yanlış kullanımlarına karşı bir reddiye de içeren bu yazıda, bu konuları yazı boyutunun el verdiği ölçüde tartışacağız.

Ak Parti’nin 2001 parti programı ve 13 yıllık politikaları dikkate alındığında; demokratikleşme ile kalkınmanın at başı gittiği, hatta demokratikleşmenin kalkınmanın ön koşulu olarak kabul edildiği görülür.

Ak Parti’nin demokratikleşme tezinin ise basit bir ikili ayağı vardır. Bireysel haklarda en geniş anlamı ile hak ve özgürlükleri sağlamak. Yönetim sisteminde ise devlet içi veya dışı her türlü vesayet yapısını sonlandırmak, demokratik seçimlerle ortaya çıkacak iradeyi tek belirleyici kılmak.

Her iki boyutu ile de temel hedef; 1924 darbe anayasası ile hayata geçirilen “katı merkeziyetçi, vesayetçi ulus devlet” ve “makbul vatandaş” uygulamalarına dair “yüzyıllık parantezi kapatmak”, yapısal dönüşümü sağlamak idi.

l 5 öteki grup: Ak Parti, ulus devletin makbul vatandaş tanımına uymayan kesimleri tespit ederken hiç zorlanmadı. Sadece dindarlar veya Kürtler değil, Gayrimüslimler ve Aleviler de 100 yıllık sistem mağdurlarıydı. Buna bir de sosyolojik mağdurlar olan Romanlar eklendi. Ak Parti, 13 yıl boyunca uyguladığı tüm reform ve dönüşüm paketlerinde, rekabetçi bir tablo yaratmamak, seçmeni ve merkez güçleri tedirgin etmemek gibi sebeplerle bu 5 kesimi birlikte ele aldı.

l Mağduriyet kardeşliğinden reform kardeşliğine: Parti programı, seçim bildirgeleri, hükümet programları, yasama paketlerinin tamamında bu kesimlerin mağduriyet kardeşliğini bir arada görmek mümkündür. Bu, Ak Parti açısından vazgeçilmez ve çok temel bir tercih olageldi. Bunun en çarpıcı örneği Çözüm Süreci’nin hemen başında Eylül 2013’te açıklanan Demokratikleşme Paketinde de görüldü. Süreç Kürt Meselesi alt başlığı ile yürütülürken dahi, bu pakette 5 kesime yönelik iyileştirmeler bir arada yer aldı.

13 yıl boyunca tedrici bir şekilde sabırla örülen bu evrime en çok “Sessiz Devrim” adı yakıştırıldı. 2009 yılından sonra ise “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi”  (MBKP) adı verildi.

Devlette dönüşümü, bireyde özgürleşmeyi ve toplumda entegrasyonu hedefleyen bu süreç hiç kesintiye uğramadı. 2001 yılından bu güne kadar istikrarla sürdürüldü. 64. Hükümet programına da bakıldığında 5 kesimin yine birlikte anılarak mağduriyet kardeşliğinin reform kardeşliğine dönüştürüldüğü görülür.

l Büyük fotoğrafta muhatap oluşturmama hassasiyeti: 13 yıl boyunca her kesim için dikkatle uygulanan temel bir politika, Kürtler için de geçerli oldu. Temel hak ve özgürlükler hiç bir kesim, grup, cemaat, örgüt ile pazarlık veya müzakere konusu yapılmadı. Temel referans evrensel kurallar ve Ak Parti programı oldu.

Ak Parti içinde ilgili 5 kesimin temsilcisi kabul edilecek kişilerle dahi bir masada buluşulmayarak, “pazarlık” “gruplara özel düzenleme” görüntüsünden şiddetle kaçınıldı.

Kendi içindeki Kürtleri veya Alevileri hatta Gayrimüslimleri dahi bu anlamda aktörleştirmemenin daha doğrusu yok saymanın siyasi maliyetleri oluştu tabii ki ve bu maliyet de son seçimlerde ödendi.

Bu aktörlere adeta “görünmez” olmalarının dayatılması, aktörleri kendi sosyolojilerinde yalnızlaştırdı. Bunun sonucu olarak da Ak Partili siyasetçilerin sosyolojik habitatları ile olan/olması gereken siyasal temsiliyet ilişkileri oldukça zayıfladı. Güçlü görünürlülük ile söylem üstünlüğünü ele geçiren diğer partiler de Ak Parti’yi, çok dar alanlara hapsetmeyi başardı.

Teröre rağmen demokrasi

Ak Parti’nin Kürtlere dair iyileştirmeleri bir pazarlık konusu yapmadan, dönemsel gerilimlere kurban etmeden sabırlı bir program içerisinde yürütmesine dair 4 çarpıcı örnek verilebilir.

Bunlardan ilki ve artık unutulmuş olanı 2004 yılıdır. PKK’nın AB reform sürecine rağmen, 5 yıl aradan sonra çatışmaları başlattığı bu yıl içerisinde; tüm reform paketlerine ilaveten özellikle Kürt meselesi ile ilgili olarak; yerel yönetimler reformu, terörle mücadeleden doğan zararların tazmini, eve dönüş yasaları çıkarılıp Leyla Zana’ların tahliyesi sağlanarak yükselen teröre, demokratikleşme ile cevap vermişti.

2009 Devrimci Halk Savaşı girişiminde ise; BDP’nin Meclis’te, PKK’nın sandıkta boykot çağrısına rağmen Anayasa Değişim Paketi hayata geçirilmişti. Bu pakette Kürtleri doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendiren birçok madde bulunmakta idi.

2013 Çözüm Sürecinde örgütün Mayıs ayında başlatıp Temmuz ayında durdurduğu geri çekilmeye rağmen, Hükümet, Eylül ayında tarihin en büyük Demokratikleşme Paketini yayınlayarak temel hak ve özgürlüklerin sürece/PKK’ya/teröre ambargo edilmediğini ilan etmiş oluyordu.

l Kesintisiz evrimci reform anlayışı: Son olarak bu yılın Temmuz ayında başlayan terör olaylarına ve şehirleri yakıp yıkan hendek savaşlarına rağmen 1 Kasım seçim bildirgesi ile 64. Hükümet Programında “yerel yönetimler özerklik şartının kaldırılması”, “etnisitiden arındırılmış yeni anayasa” vaadi veriliyordu. Böylece Devrimci Halk Savaşı(!) girişimine Kesintisiz Evrimci Reform Anlayışı ile cevap veriliyordu. Böylece Hükümet, bir kez daha iddia edildiğinin aksine demokratik hak ve özgürlükleri örgütle pazarlık konusu etmediğini, terörle mücadelenin demokratik dönüşümü kesintiye uğratmayacağını göstermiş oluyordu.

Bu 4 çarpıcı sembolik durumu da içeren 13 yıllık hikaye, Ak Parti’nin Sessiz Devrim ile Örgütün Silahsızlandırılması meselesini ne kadar açık, sarih, net bir şekilde ayırdığını bize gösteriyor. Ak Parti’nin sadece örgütü muhatap aldığı, temel hak ve özgürlükleri pazarlık konusu yaptığı iddialarının ne kadar anlamsız olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Bir silahsızlandırma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması üzerinden “muhatapsız dönüşüm” ve “kesintisiz reform” anlayışına temel oluşturan bütün verileri başarısız kabul etmek haksızlık olur.

Çözüm Süreci, Sessiz Devrim/Milli Birlik ve Kardeşlik projesini (MBKP) hiç bir zaman kesintiye uğratmamıştı.

l Çözüm Süreci, tarihin içinde ama yürüyüşün dışında bir parantez: Çözüm Süreci, bu yürüyüşün dışında, silahların gömülmesini sağlayarak, Yeni Anayasa ve de demokratik mücadelenin önünü açma girişimi idi. Bir örgütü silahsızlandırma girişiminin o örgüt yetkilileri/temsilcileri ile yürütülmesi doğal olduğu kadar zorunludur da.

Toplumda meşruiyet kabulü yüksek olan dini, ilmi, içtimai liderler toplumla bütünleşmenin önemli araçlarıdırlar. Ancak örgütün elinde tuttuğu silahların terkedilmesini onlarla konuşamazsınız. Bu durum Çözüm Süreci’nin MBKP’nin devamı olmadığı gibi, MBKP’ne dönüşemeyeceğinin bir başka önemli sebebidir.

Ak Parti hükümetlerinin; bir yandan devletin dönüşümünü, bireyin özgürleşmesini ve toplumun entegrasyonunu tamamlamak için çaba sarfederken, diğer yandan PKK’nın silahsızlandırılmasını bundan bağımsız olarak kodladıkları ve yürüttüklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Aslında PKK’nın silahsızlandırılmasını hedefleyen bu süreç Ak Parti’nin ilk deneyimi de değil. Değişik bilgi ve göstergeler Ak Parti’nin 2004, 2005, 2009’da da değişik formlarda girişimde bulunduğunu gösteriyor.

Peki Çözüm Süreç(ler)i MBKP’den bağımsız mıdır? Kesinlikle hayır. Çözüm Sürecinin temel zemini, silah ve terörü anlamsızlaştıran 13 yıllık dönüşümdür. Eğer Türkiye bu dönüşümü yaşamamış olsaydı örgüte ve mensuplarına “silahı bırakın ve demokratik mücadeleye geçin” diyemezdi. Keza bu dönüşüm yaşanmamış olsaydı halk, örgütün Suriye’den güç alarak başlattığı 2. Devrimci Halk Savaşı’na ve hendek savaşlarına karşı açık tutum almazdı. Ancak bu ilişki bu projenin, üzerinde yükseldiği zemine dönüştüğü anlamına gelmez.

Fetret döneminden çıkış 

l Kürt ve Kürtçe’den ayrışma: Ortadoğu’da gelinen durum ve örgütün sosyal, ekonomik, siyasi döngüsü PKK’nın silahsızlandırılmasını temel hak ve özgürlükler ve demokratikleşmeden ilişiksiz hale getirmiştir. Bu ayrışma o kadar güçlü hale gelmiştir ki; son yıllarda PKK’lı yöneticilerin Kürt ve Kürtçe’ye dair neredeyse hiç bir şey söylemeden sadece “egemenlik” hakkında konuştukları görülür.

Gelinen bu noktada kabul edilmesi gereken bir gerçek de; demokratikleşme hedefleri ve bunların gerçekleşmesi örgütün ortadan kalkmasına hizmet etmez. Sadece sosyolojisini etkiler. Terörün/şiddetin kitleselleşmesini engeller. Bu da tabii ki oldukça kıymetli bir veridir. Ve demokratikleşme örgütten bağımsız olarak tamamlanmalıdır. Özetle Ak Parti için Çözüm Süreci, kendi zamanlama ve programı içerisinde, PKK’yı silahsızlandırmaya dair spesifik bir deneyimdi.

Bu deneyimin şimdilik başarısız olması 13 yıllık hikayeyi ve temel politikaları ortadan kaldırmaz. 13 yıl yaşanmamış gibi “süreç şu isimle ve şu muhataplarla devam edecek” demek bu büyük tecrübeye ve temel politikalara haksızlık olur.

Peki ne olacak? Örgüt sadece güncel ve aktif terörü değil, Türkiye’de yakın zamanlı bir tehdit oluşturma durumunu da sonlandırırsa, ki bunun ilk şartı geri çekilmedir, süreç yeni bir anlayışla devam eder. Örgüt de bu kararı, Suriye ve Ortadoğu’da her geçen gün artan angajmanlarından bağımsız veremez. Dolayısı ile sabırlı olmamız gerekir. PKK’yı silahsızlandırma hedefi açısından içine girdiğimiz fetret dönemi ilk defa ortaya çıkan bir hal değil, sayısız kez yaşanan bir durumun tekrarından ibarettir. Bir panik hali ile yeni kodlamalar yapmaktan kaçınmak, pozisyonumuzu soğukkanlılıkla korumak gerekiyor.

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!