Çözüm ne?

Abdurrahman Dilipak

Önce petrol kaçakçılığını, ardından silah ve uyuşturucu kaçakçılığını durdurun, ardından yeraltındaki kayıtdışı silah depolarını kayıt altına alın ve çetenin ellerindeki silahları toplayın..

Askeri kaynaklı o kadar silah bulunuyor; peki bunlar nasıl nereden, alınıyor? Envanterde bu boşluk nasıl kapatılıyor, bu işler kimlerin döneminde, nasıl ve kim tarafından yapılmış, bilen var mı? Bir soruşturma açılmış mı, sonuç ne?
Mumcu'nun katilini bulabiliyor musunuz ona bakın. Susurluk olayını inceleyin. İsimler belli ve dışarıdalar. İfadelerini alın bakalım, belki bu aşamada söyleyecek sözleri vardır.. Mumcu dosyasını açarsanız Ersever olayı ve Jandarma Genel Komutanının nasıl öldürüldüğü(!)nü de anlarsınız..
Ah Güldal Mumcu ah!
Ve ardından şu Simavi olayı. Özal Suikastı. Aydın Doğan'ın önlenemeyen yükselişi..
O zaman Ergenekon neymiş, bunun gibi kaç örgüt var, bunların elleri nerelere uzanıyor o zaman görürsünüz..
Bugün iddia makamı Ergenekon belgelerinden buralara uzanmaya çalışıyor..
Bir de oradan gelin bakalım.
Mesela Ağar'ı bir dinleyin. MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü, İstihbarat Daire Başkanını bir dinleyin.. Askeri İstihbarat şeflerini de dinlemek gerek, muvazzafı, emeklisi ile. Tüm hayattaki, Genelkurmay, Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlarını da dinlemek gerek.. En azından yazı gönderip yazılı ifadelerine başvurmak gerek.
Bana kalırsa Abdurrahman Yalçınkaya'nın da ifadelerine başvurmalı. Ona birçok ihbar da geliyordur. Parti kapatma davası sırasında ilginç bilgi ve belgelere ulaşmış olabilir..
Osman Paksüt de bir hakimden biraz daha fazla biri. Eski Cumhurbaşkanları Evren, Demirel ve Sezer'i de davet edip bu konuda bilgilerine başvurulmalı..
Aslında bu yapının ülkenin belli yerlerinde gizli, silah depoları gibi arşivleri de olduğu söyleniyor.. O arşivlere ulaşılsa, asıl bilgi-belge orada.
Son elli yılın tüm faili meçhulleri, oradan çıkabilir..
Bir kez daha bir şey söyleyeyim. Bu “fail” diye yakaladıklarınız da, aynı zamanda bu kirli ve kanlı bir oyunun kurbanı..
Bu işin Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi ve STK'larda uzantıları var.. Bugüne kadar yakalananlar devede kulak bile değil..
Yeni Genelkurmay Başkanı bakalım nasıl bir yol izleyecek? Bu işlerin üzerine gidilecek mi, yoksa dün olduğu gibi yine örtbas mı edilecek?
Akreditasyon uygulaması devam edecek mi?
TSK'ya yönelik eleştirilere karşı sert bildiriler yayınlanacak mı?
Ordu içindeki usulsüzlüklere ilişkin eleştirilerin üstü örtülecek mi?
TSK, insan hakları, demokratikleşme taleplerini Milli Güvenliğe yönelik bir tehdit olarak algılayacak mı?
BÇG tipi yapılara izin verilecek mi? Basın mensupları andıçlanacak mı, fişleme olayları yine yaşanacak mı? Siyasi bildiriler yayınlanacak mı? Rejimin bekçiliği ya da iktidara karşı darbe tehditleri gündeme gelecek mi?
En önemlisi, TSK Ergenekon tipi örgütlenmeler karşısında sessizliğini koruyacak mı, ya da tavrı ne olacak?
Bakalım göreceğiz..
Bu iş bitse aslında devlet bütün unsurları ile, yasama, yürütme, yargı rahat eder. TSK bir şaibeden kurtulur. Belki bu işten en çok memnun olacak olanlar bu işin içindeki kişilerdir..
Ama bu insanlara ulaşıp, güvence vermek gerekiyor..
Paralarını, silahlarını alıp, hapse atacağız sizi derseniz korkar ve direnirler. Ama bu olmadan da olmaz. O zaman bu konu bir af ve pişmanlık yasası gibi bir şeyle birlikte mümkün olabilir.
Derin devlet, çete ve Mafiaya bilgi vermek, silahları teslim etmek ve üzerlerindeki haksız-emanet paraları teslim etmek kaydı ile kendilerine bir fırsat tanınmalı. Bunu da hükümet yapabilir.. Aslında tanıkların korunması ile ilgili düzenleme önemli ve ama bunu iyi anlatmak gerek..
Önce devletin/hükümetin her şeyi bildiğini, isimlerin ve bu isimlerin gerçekleştirdikleri eylemleri bildiğini inandırıcı bir şekilde ortaya koyması gerek.. Bunun da yolu, Susurluk, Mumcu, Özal suikastından geçiyor..
Bu bilgilere güvenilir şekilde ulaşmak için ise gizli silah depoları ve arşivlerin ele geçirilmesi gerekiyor..
Ergenekonun bu şekilde ortaya çıkması ile bu iş geri dönülmez bir noktaya geldi. Ama bu iş bu şekilde devam edecek olursa kanlı hesaplaşmalar, panik içinde delilleri, tanıkları yok etmeye yönelik derin operasyonlar, kanlı hesaplaşmalar yaşanabilir..
Hükümetin Anayasa değişikliğine paralel olarak öncelikle bu işi ele alması gerek.. Belki bu anlamda önce Cumhurbaşkanı'nın Çankaya'da MİT, Emniyet İstihbarat, Jandarma ve KKK İstihbarat yetkilileri ile bir görüşme yapması gerek.. Bu toplantı öncesinde de bu birim yöneticilerinin muvazzaf ve emekli birtakım kişileri çağırarak ya da ziyaret ederek konunun önemini, ciddiyetini, kararlılığını kendilerine izah ederek bilgi, destek ve çözüm için öneri toplaması gerekir.. Bu iş sadece birkaç savcı ve birkaç hakimin omuzuna bırakılamayacak kadar ağır ve zor bir sorumluluktur..
Bunu Başbakan da yapabilir, ama Cumhurbaşkanı'nın yapması daha iyi.. Ve sonra ne yapılacaksa vakit geçirilmeden yapılmalı.. Bu toplantı Eylül'den sonraya kalmamalı.. Belki şimdiden Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı ve İstihbarat yetkilieri, petrol kaçakçılığı, Mafia, uyuşturucu, silah kaçakçılığı, Susurluk Komisyonu gibi komisyonların başkanlarını çağırıp bir dinlemeli ve hafızasını yenilemeli..
Dışişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı, ilgili bakanlıklardan ve istihbarat örgütlerinden NATO ülkelerine benzer yapılanmaların nasıl tasfiye edildiği, bu yapıların Türkiye ile ilişkileri konusunda yazışmalar da yapabilir.. Mesela neden CIA'dan bu konuda bilgi istenmiyor? Kurucuları kendileri değil mi? Bakalım verecekler mi, vermeyecekler mi, ya da ne verecekler?
Bu konudaki yargı süreci fena gitmiyor. Ama bu süreçte siyasilerin devreye girip bir şeyler yapmaları kaçınılmaz. Bu yargı sürecine müdahale etmek anlamına gelmez..
Vakit dar ve yapılması gereken çok iş var..
Kan davası için değil, geçmişin hesaplaşmasını, bakiyesi olan kirli örgütler, işler ve ilişkilerin tasfiyesi ile, bu işlere bulaşmış kişilere onurlu bir geri çekilme için bir fırsat daha!
Birileri birçok cinayete karışmış ya da çok büyük mali yolsuzluklar yapmış, geri dönülemez noktada hissedebilir kendini. O zaman onu da kendileri bilir.. Eğer bu iş bu kez de savsaklanırsa, vay o zaman Türkiye'nin başına gelecek olanlara. Vay ki, ne vay!
Selâm ve dua ile..

VAKİT