Kürt sorununda barış rüzgârlarının estiği süreçte CHP üzerinden MHP'nin de içinde olduğu ulusalcı-Kemalist refleksi irdeleyen İhsan Dağı, CHP’nin süreçteki tercihini ve muhtemel geleceğini değerlendiriyor:
Çözüm Sürecinde Önce CHP Çözüldü
İhsan Dağı / Zaman
Çözüm sürecinin önündeki en büyük engel, yıllarca her kesimin ‘kışkırttığı’ milliyetçilik.
İktidar partisi, milliyetçi seçmenlerini ikna etmek zorunda; CHP ve MHP de tabanlarındaki milliyetçi reflekslere dayanarak sürece karşı siyaset yapmak durumunda. Milliyetçiliği önce kışkırtıp sonra da ayaklar altına almak zordur. Güçlü liderler bunu deneyebilir. İktidar partisinin şimdilerde yaptığı bu. Karizmatik ve güçlü lideriyle bunu başarabilir bile. Zaten sürecin başarısı da buna bağlı.
Zayıf liderler ise kışkırttıkları milliyetçiliğe esir düşebilir. CHP örneğinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumu bir ‘esaret’ halini yansıtıyor. Bir farkla; o, kışkırtılmış bir ulusalcılığı ‘miras’ olarak Deniz Baykal’dan aldı. Partisinin tabanı, örgütü, Meclis grubu ulusalcı reflekslere teslim. Toplumun ‘demokrat, progresif’ kesimleri de ulusalcı CHP’den köşe bucak kaçıyor. Kılıçdaroğlu’na da ulusalcılarla siyaset yapmaktan başka bir seçenek kalmıyor. CHP’yi bekleyen iki tehlike var; ya ikiye ayrılacak ya da tabanın önemli bir bölümünü MHP’ye ve hatta İşçi Partisi’ne kaptıracak. ‘Yeni CHP’ sloganıyla gelen Kılıçdaroğlu’nun dramı bu. Dramın sorumlusu da kendisi; partiyi hızlı ve köklü bir şekilde dönüştürmekte gecikince, değiştiremediği unsurlara teslim oldu. Baykal’ı gönderdiler, ama hayaleti partinin üzerinde dolaşıyor, Kılıçdaroğlu’nun kâbusu oluyor.
Baykal’ın yerine geçince elinde ‘Ergenekon’un avukatlığı’nı yapan bir CHP vardı Kılıçdaroğlu’nun. Bir yandan bu davaları sahiplenmek, diğer yandan da ‘yeni CHP’ inşa etmek zordu. Ergenekon sanıklarına yönelik tabanındaki sempatiye onların arasından bazılarını milletvekili seçtirmekle karşılık verdi. Ancak bu Kılıçdaroğlu’nun elini güçlendirmedi, onu iyice davanın ve ulusalcıların içine çekti. Şimdi de kucağında ‘çözüm süreci’ni buldu. Yıllardır Kürtlerden oy alamayan, Kürt meselesine Kemalist, tektipçi ve otoriter tepkiler veren CHP’nin ne yapacağı belli değil mi? Kılıçdaroğlu’nun ‘yeni CHP’si bir kez daha gömülecek partinin ulusalcı-milliyetçi sularına. Meclis’te süreci izleyecek bir komisyona katılmayacaklarını ilan ederek pozisyonlarını aslında netleştirdiler. Çözüm sürecini desteklemek ve çözümden yana toplum kesimlerinden destek beklemek yerine direnenlerin safında yer almayı tercih ediyor CHP. Sürecin yanında durmanın hem partinin ulusalcı dokusuyla uyumsuz olacağını, dolayısıyla oy kaybettireceğini hem de CHP’ye dışarıdan yeni destek getirmeyeceğini, çünkü AK Parti ve BDP’nin ‘çözümün partileri’ olarak toplumdaki çözüm yanlılarının oylarının tümünü alacaklarını hesap ediyor olmalılar.
Böyle bir CHP için çözümün karşısına konumlanmaktan başka bir seçenek kalmıyor. Çünkü temel kaygıları sürece karşı çıkan milliyetçi-ulusalcıları ve AK Parti’ye güvenmeyenleri kaybetmemek. CHP bunu yaparken bir kumar oynuyor aslında; çözümden yana duran herkesi AK Parti ve BDP’nin yanına itiyor. Pozitif seçmene değil tepki oylarına yöneliyor. Merkez bloku kendine çekeceğine, marjinallerin adresi olmaya çalışıyor. Yerel seçimlere bir yıl var, ardından cumhurbaşkanlığı seçimleri... CHP dünden farklı değil. Ne umut veriyor ne alternatif sunuyor. Kaygısı bölünmemek, mevcudu muhafaza etmek. İki yıllık seçim maratonu başlamak üzereyken CHP’nin ufku da, tabanı da, siyaset dili de ‘merkez’i değil ‘marjinal’i ve tepkiselliği temsil ediyor.
Yaptığı tek şey Kürt meselesinde ve çözüm sürecinde ‘sessiz muhalefet’ rolünü oynamak. Süreç başarılı da olsa, çökse de oluşacak muhtemel tepkileri arkasına almaya çalışıyor. Kısaca CHP tercihini yapmış görülüyor; çözümü destekleyerek tabanını kaybetmektense ve tavanda bölünmektense milliyetçi ve ulusalcıların partisi olacak. Sorun şu ki orda da rakipleri var; MHP ve İP.