Çözüm Hızlandırılmış Siyaset Modelinde mi?

KENAN ALPAY

Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimleri üzerinden henüz bir hafta geçti. Her ne kadar tüm partiler kendileri ve rakipleri adına bir takım analizler hesaplar paylaştıysa da esasen detaylı ve tatmin edici bir dökümle karşılaştığımızı söyleyemeyiz. Beklenti karşılık bulur mu; geçmişe doğru bakınca çok da ümitlenmemek gerektiği kolayca anlaşılır.

Futbol maçları üzerine yapılan analizler bile siyaset üzerine yapılan analizlerden daha detaylı, daha gerçekçi ve geleceğe dair daha güçlü projeksiyon tutabiliyor. Futbolun niteliğini ve kazanımlarını arttırmak, geleceğini teminat altına almak üzere sergilenen kitlesel seferberlik ruhu siyasetle kıyas edildiğinde arada derin bir uçurum olduğu görülüyor. Son derece yaygın olan ve kişilik bozukluğuna kadar varan, siyaseti magazin kültürü ve propaganda düzeyinde tartışma tutkusuna dair bolca örnekler vererek aşırı politik bir toplum olduğumuz öne sürülebilir. Ancak niteliğin, niceliğin egemenliği tarafından ezilmesine, gölgede bırakılmasına müsaade etmeye razı değilsek siyasi tartışmaların derinleşmesinin önünü daha çok açmalıyız.

Salla Bayrağı Seçmen Üstüne

Normal şartlarda yerel seçimlerin Mart 2019’da yapılması gerekiyor. Ne var ki fazlasıyla lüzumsuz ve de yorucu bir gündemi kamuoyunun sırtına yüklemek gibi bir takım gayretkeşlikler göze çarpmıyor değil. Seçim sonuçlarının belli olmaya başladığı saatlerde bir değerlendirme yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘mesaj alındı’ söylemi çok boyutlu bir muhasebeye ve kadrolardan işleyişe değin köklü bir yenilenmeye işaret olarak algılandı. Hassaten OHAL’in hızla kaldırılacağı ve Cumhurbaşkanlığı sistemine dair eksik-gedik ne varsa giderilip olgunlaştırılacağına dair sözleri toplumda ciddi bir moral kaynağı oldu. Fakat bir haftalık süreç içerisinde gerek siyasilerden yapılan açıklamalar gerekse bazı gazeteciler ve haber portalları üzerinde kamuoyuna sızdırılan kulis bilgileri sıkıcı usandırıcı bir hava oluşturuyor.

Mesela yerel seçimlerin erkene alınması meselesine bir bakalım. AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş dün verdiği bir beyanatta Anayasa Mahkemesi’nin müdahalesine kadar varan sürece özetledikten sonra şöyle bir öneride bulunuyordu: “Kasım ayının ilk pazar ya da ikinci pazar günü, bu da 1 ile 8'i arasını içeren bir zaman dilimini içeriyor, bu tarihte olmasının benim kanaatimce uygun olduğunu düşünüyorum. Anayasa'nın ilgili maddesi değiştiğinde bu yapılır. Bunun referanduma gitmeyecek şekilde değişmesi lazım.” Elitaş’ın önerisi böyleydi fakat konuşmasının devamında şunları da ilave ediyordu:AK Parti, CHP ve MHP'nin bu konuda uzlaşması gerekiyor. Bizim gündemimizde yerel seçimlerin öne alınmasıyla ilgili bir durum söz konusu değil. Milliyetçi Hareket Partisi de böyle bir şeyin olmadığını ifade etti ama diğer siyasi partiler böyle bir beyanda bulunursa yetkili kurullar değerlendirme yapar.

AK Parti’nin gündeminde yerel seçimlerin öne alınmasıyla alakalı bir durum söz konusu değilse neden Anayasa Mahkemesi ve referandum sürecine girmekten, 29 Ekim kutlamalarıyla çakışmaktan ve diğer üç partiyle uzlaşma zemininden filan en ince detayına kadar bir takım kurgular paylaşılıyor? Geniş toplum kesimlerinden “erken yerel seçim isteriz, yoksa yapacağımızı biliriz” falan diye feryadlar, tehditler, talepler yükseliyor da biz mi duymuyoruz? 27 Nisan muhtırasına cevap mahiyetinde alınan erken seçim kararı dışında 16 yıllık AK Parti iktidarının en önemli özelliklerinden biri de seçim istikrarını korumaktı. 24 Haziran erken seçimleri sonuçları itibariyle yapılan hesaplar doğrultusunda sonuçlanmış olsa da oy dağılımı dışında da ciddi riskler barındırmıştır.

Yeni Akit